Öncelikle AKP, hiç ihtimal vermiyorum ama, Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığını kaldırabilir. Bu, sahte demokrasi havarilerinin çok hoşuna da gidebilir. “İşte demokrasi, sivil iktidar bir ilki daha gerçekleştirdi ” türü çığlıklarla bu kararı destekleyebilirler.
Ancak, AKP ’de de aklıselim sahibi insan yok değil ki, böyle bir “ilk” anlamsız olduğu kadar demokrasiye de vurulmuş darbe olacaktır kuşkusuz.
Bu nedenle Silivri savcılarının fezlekesi büyük olasılıkla havada kalacaktır.
Buna karşı CHP ’nin yapabileceği başka şeyler olabilir.
Özellikle iki milletvekilini hapisten kurtaramayan CHP, bu fırsatı iyi değerlendirirse, hem milletvekillerini kurtarabilir hem de yargıya karşı başlattığı kampanyayı ayakları üzerinde durur hâle getirebilir.
Biraz fantastik olacak ama son günlerde rastladığım bazı CHP milletvekillerine şu öneride bulunuyorum: “Genel Başkan ya da herhangi biriniz milletvekillerini serbest bırakmayan hâkimlere yönelik ağır hakaretlerde bulunun. Size kişisel dava açmalarını sağlayın. Dokunulmazlığınız olsa da hakaret davalarını etkilemiyor, yani mahkemeye gidebilirsiniz. O hâkimler de mahkemeye gelecek, her ne kadar konu hakaret davası olsa da hâkimler milletvekillerini neden serbest bırakmadıklarını hukuki olarak anlatmak zorunda kalacaklar. Eğer bunu açıklamakta zorluk çekerlerse gündem bir anda değişir. Sonuçta siz davayı kaybetseniz bile ödenecek tazminat parti için fark etmez.”
Hukuku biraz zorlayan ama etkili bir sonuç alınabilir böyle bir girişimden. Çünkü tutuklu milletvekilleri konusunda kesin bir hukuki bağlayıcı unsur yok ortada.
Yasa tutuklu milletvekilleri hakkında “kararı mahkeme verir ” diyor ama bunu takdire bırakıyor.
Demek ki Silivri hâkimleri aslında bir hukuki müyyideye göre değil kendi kanaatlerine göre karar veriyorlar. Kısacası, tutukluluğun devamı hukuki olmaktan çok kanaate dayanıyor.
Kılıçdaroğlu ’na fezleke ile aslında benim biraz dolambaçlı yoldan yaptığım öneri kendiliğinden devreye gidebilir. CHP Genel Başkanı hakkında fezleke düzenleyen Silivri savcılarına karşı dava açabilir. Aynı şekilde Silivri hâkimlerine de “görev ve yetkilerini aşmak” iddiasıyla dava açılabilir.
O zaman Silivri savcı ve hâkimleri iki satır olarak yazdıkları serbest bırakmama gerekçelerini gelip mahkeme huzurunda da anlatmak ve savunmak durumunda kalabilirler.
Tutuklu milletvekillerinin durumundan Cumhurbaşkanı da, Meclis Başkanı da, siyasi partiler de, vatandaş da rahatsız.
O halde bu davalar şimdiden yılın davası haline gelmez mi?
Hâkim ve savcıların büyük sınavı
Sonunda Başbakan Erdoğan da tutukluluklardan şikâyet etti.
Gerçi Başbakan konuyu sadece İlker Başbuğ açısından dile getirdi ama sonuçta “tutukluluklardan yakınanlar halkasının kalan tek parçası” olan Başbakan da bu konuda görüşünü bildirmiş oldu.
Cumhurbaşkanı rahatsız, Meclis Başkanı rahatsız, siyasi partiler rahatsız, sivil toplum rahatsız, hatta yandaş yalakaların önemli bölümü de rahatsız (Bu konuyla ilgili yarın bir yazım olacak) ama sorun bir türlü çözülmüyor.
Bir tek Başbakan eksikti. Şimdi o da kısmi de olsa rahatsızlığını beyan etti.
Başbakan bugüne kadar konuşmadığı için toplumda oluşan yargı şöyleydi:
“Tutuklamalar ve bunların çok uzun sürmesi hâkim ve savcıların değil Başbakan’ın iradesiyle oluyor. Eğer Başbakan talimat verse en azından tutuklu milletvekilleri serbest bırakılır.”
Şimdi garip bir noktaya geldik. Bugün yarın İlker Başbuğ hakkındaki tutuklamaya itiraz edecektir. Bakalım bir üst mahkeme ne karar alacak?
Başbakan’ın “rahatsızlık” ifadesini talimat olarak algılayıp Başbuğ’u serbest mi bırakacak yoksa “Ben bağımsız yargıyım, hukuk ne diyorsa onu yaparım” diyerek kararının arkasında mı duracak?
Haydi hayırlısı
Bundan 30 yıl önce darbe yapan orgenerallerden sağ kalan ikisi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında hazırlanan iddianame kabul edildi. Çok hayırlı bir gelişmedir bu.
Ancak merak ettiğim birkaç nokta var:
Bugün olmamış bir darbenin soruşturması yürütülüyor. 300’ün üzerinde sanık var.
12 Eylül de sadece beş komutanın bir gece yarısı aldıkları kararla gerçekleşmemişti. Hazırlanan Bayrak Planı’na çok sayıda komutan onay vermiş ve daha sonra plan uygulamaya konulmuştu.
Oysa biz sadece iki kişiyi yargılıyoruz. Buna karşı 12 Eylül’ün hukuk ve insanlık dışı uygulamaları yüzlerce hatta binlerce subayın katkılarıyla gerçekleşti.
Onun da ötesinde 12 Eylül uygulamalarına on binlerce sivil de katkı sağladı. Örneğin “demokrasi abidesi” olarak sunulan rahmetli Turgut Özal, 12 Eylül’cüler tarafından ve darbeden bir hafta sonra Başbakan yetkisiyle hükümete atanmıştı.
Özal sadece bir örnek. Diğer siviller askeri darbenin başarıya ulaşması için canla başla çalıştılar, hukuk ve insanlık dışı uygulamaların yerine getirilmesini sağladılar.
Sonuçta büyük yaralar açan 12 Eylül olayını sadece iki kişi ile mi sınırlandıracağız? O günlerde darbeye hizmet eden ama bugün demokrasi kahramanı kesilenleri bir kenarda mı bırakacağız?
Evren’e “Keşke sizin döneminizde birlikte çalışabilseydik, Türkiye’yi uçururduk” diyenler hiç mi vicdan azabı çekmeyecek?
CHP’deki parti içi muhalefet fezlekeye öfkelendi
Silivri savcılarının Kılıçdaroğlu hakkında fezleke hazırlaması gündeme bomba gibi düşerken, CHP’de parti içi muhalefet herkesten daha fazla öfkelendi.
Tüzük kurultayı için imza kampanyası düzenleyen kişilerden bazıları aradı.
“Savcılık Kılıçdaroğlu’nun imdadına yetişti, can simidi attı” diyen muhalifler “CHP’de parti içi demokrasiyi sağlamak için partinin adeta ayağa kalktığı bir süreçte savcılar fezleke hazırlayarak Kılıçdaroğlu’nu mağdur durumuna düşürdüler” diyor.
Muhalifler “Savcılık gündemi bir anda değiştirdi. Elbette CHP’ye yönelik bir saldırı olarak gördüğümüz bu fezlekeye karşı hepimiz karşı duracağız, ama Kılıçdaroğlu da bundan yararlanarak parti içindeki demokratikleşme hareketlerini bir süreliğine engelleyecektir” görüşünde.
Muhaliflere göre tüzük değişikliği il ve ilçe kongreleri başlamadan önce tamamlanmalı. Aksi takdirde Kılıçdaroğlu’nun istediği gibi antidemokratik tüzüğe göre seçilecek delegeler ile Kurultay yapılacak ve tüzüğü de bu delegeler değiştirecek.
Çin’de 9 büyüklüğünde depreme dayanıklı 30 katlı bir bina sadece 15 günde tamamlanmış. Depremler sonrası binalarımızın hâlini ve Van depremi sonrası hâlâ çadırda yaşayan vatandaşlarımızı görünce ünlü Türk sözünü değiştiriyoruz: “Çin işi, Japon işi; bunu yapmak akıl işi.”
(Gani Yıldız)
Yorum Gönder