SEVGİLİ okuyucularım, bizim gazetede herkesin zevkle ve bir şeyler öğrenerek okuduğu çok ilginç bir köşe var:
“Olaylar, Sorunlar ve Çözümler.”
Bu köşeyi kimin yazdığını bilmediğimi söylersem, lütfen bana inanın. Ama bir vergi uzmanının yazdığı kesin. Hatta diyebilirim ki bizim yazarımız, Türkiye’de bu işi en az Prof. Dr. Şükrü Kızılot kadar bilen bir uzman kişi!
Yazarımız, Hakan Şükür’ün son durumunu Gelir Vergisi Kanunun 61 ve 62. maddelerinden ve yapılan tanımlardan yola çıkarak açıklıyor:
“İşveren, ücretli olarak çalışan kişiyi işe alan, EMİR ve TALİMATLARI doğrultusunda çalıştıran kişidir.
Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara HİZMET KARŞILIĞI verilen paradır.”
Yazarımız, yazısını şöyle sürdürüyor:
“Bu tanıma göre, milletin vekili olarak seçilen ve bunun karşılığında Meclis’ten maaş alan, dokunulmazlık, kıyak emeklilik gibi ayrıcalıklar elde eden Hakan Şükür, Meclis gece gündüz demeden çalışırken halkın değil, diğer işverenin EMİR ve TALİMATLARI doğrultusunda önce gündüz ve ve akşam saatlerinde maçları izleyecek, sonra özel televizyon kanalının İstanbul stüdyolarında geç saatlere kadar maç yorumlayacak!
Özetle milletin vekili, milletin değil, özel bir televizyon kanalının EMİR VE TALİMATLARI doğrultusunda çalışıyor olacak…
Çünkü yasa uyarınca, o bir ÜCRETLİ.
Milletvekilleri Meclis’te çalışırken, özel televizyon kanalında görev yapıp ücret alan Hakan Şükür’e suskun kalmak niye?
Onun özelliği ne?”
Vergi uzmanı olduğunu tahmin ettiğim yazarımız, eski futbolcu Hakan Şükür’ün durumunu dünkü yazısında işte böyle açıklamıştı.
Son seçimde AKP milletvekili seçilen bu şahıs şu anda büyük paralar alarak başka bir işverenin emrinde, Lig tv’de maç yorumu yapıyor. Haftanın üç günü İstanbul’da maç izliyor, geceleri de ekran başına geçip ahkam kesiyor.
Anayasanın 82. maddesi, “Üyelikle bağdaşmayan işler” başlığı altında milletvekilinin yapamayacağı işleri tek tek sıralamış. Yasalar da öyle. Ama bu şahıs almış arkasına Fethullah ve Tayyip’in rüzgarını, ısrarla ekranda kalıyor, para kazanıyor, milletvekilliği ile bağdaşmayan bir iş yapıyor ve kendisini büyük bir pişkinlikle savunmaya kalkışıyor.
***
Devletin Anadolu Ajansı bu eski futbolcuyla bu konuda bir söyleşi yaptı. Futbolcu kendini savunmak isterken şöyle diyor:
“Bana Meclis Başkanlığı izin verdi. Ben yanlış bir şey yapmıyorum. Çok rahatım, vicdanım rahat. Bu bir arz talep meselesi…”
Yaptığı işin bir maddi karşılığı olduğu, özel kanaldan kaç para aldığı sorulduğunda ise öteki milletvekillerini suçlamaya başlayıp şöyle diyor:
“Burada 550 milletvekilinin hemen hemen 350 tanesi kendi sektörlerinde iş yapıyor. Bu da benim işim. Bunda büyütülecek bir şey yok.”
Kaç para aldığına gelince (söylentiye göre 200 bin lira alıyor) bunu ısrarla gizlemeyi sürdürüyor:
“Rakamı söylemem doğru olmaz. Yayıncı kuruluş açısından doğru olmaz.”
Vay anasını sayın seyirciler, şu adamın yaptıklarına ve söylediklerine bakın yaaa! İnanılır gibi değil.
Yazarımızın söylediği gibi, yeni işvereninin güdümüne girmiş, maaşa bağlanmış, ondan aldığı emir ve talimatlar doğrultusunda konuşuyor, aldığı parayı gizliyor.
Bazı CHP milletvekilleri bu eski futbolcu örneğinden yola çıkarak Meclis Başkanlığına dilekçe verdiler…Ve haklılar.
Biri avukat olduğunu, seçim sonrasında bürosunu yasalar uyarınca kapattığı belitti ve yeniden avukatlık yapma izni istedi.
Öteki milletvekili ise tıp doktoru olduğunu, ücretsiz hasta bakmasına izin verilmesini istedi.
Karşımızda çok ciddi bir olay var. Milletvekili seçilen bir eski futbolcu anayasa ve yasaları paspas gibi çiğnemek pahasına gidip özel bir kanalla sözleşme imzalıyor, paraları cebe atıyor ve maç yorumculuğuna soyunuyor. Üstelik kanal öyle istiyor diye, almakta olduğu parayı gizleme sevdasına düşüyor.
1- Yeni işvereninden aldığı parayı gizleme hakkı yoktur.
2- Yorumculuğa böylesine meraklı ise, AKP milletvekilliğinden istifa eder.
3- Eğer milletvekili kalmak istiyorsa, o kanaldan derhal ayrılmak zorundadır.
4- Milletvekilliği, bu eski futbolcunun zannettiği gibi bir EK GÖREV, ZENGİNLEŞME ARACI değildir.
Bir rezalet yaşıyoruz. Bu olaya göz yumulduğu takdirde, bundan sonra her milletvekili, haklı olarak eski işini sürdürme çabasına girer, başka işlerden para kazanmaya başlar ve Hakan Şükür örneği ortada dururken hiç kimse onlara ‘Hayır’ diyemez.
O “POROCELER” NE OLDİ!..
Son 12 Haziran 2011 seçimlerinin biraz öncesine gidelim. Yandaş medyada iri manşetler atılıyordu:
“Hükümet, muhteşem bir projeye daha imza atıyor. Karadeniz’den Akdeniz’e bir kanal açılacak. Samsun’dan Yumurtalık’a uzanan bu kanal iki denizi bağlayacak! Kanaldan iki gemi yan yana geçebilecek. Çevresi muazzam gelişecek. Bu muhteşem proje, iktidarımızın Cumhuriyet’in 100. yılına armağanı olacak!..”
Böylesine palavralar sıkılıyordu çünkü önümüzde seçim vardı.
***
İkinci büyük poroce ise daha görkemliydi. İktidarımız bu kez daha kısa ve kestirme olan bir şey keşfetmişti de, ne olduğu bilinmiyordu. Medya hep aynı laflarla doluydu. “Çılgın poroceyi” günü geldiğinde Tayyip açıklayacaktı.
Günler ve haftalar boyunca bu çılgın projeyi bekleyip durduk. Sonunda Tayyip tarafından açıklandı:
“Karadeniz, Trakya’da açılacak bir kanalla Marmara denizine bağlanacak. 50 kilometre uzunluktaki kanaldan üç gemi yan yana geçebilecek. Kanalın çevresinde yeni kentler kurulacak, her şey pırıl pırıl olacak, 300 bin kişiye iş olanağı sağlanacak!..”
Bu işin tanıtımını seçim öncesinde Tayyip yapmaya başladı:
“Bugün İstanbul’a yeni bir eser daha kazandırmanın heyecanını yaşıyoruz. İstanbul artık içinden iki deniz geçen bir şehir olacak. Bizim kanaldan en büyük gemiler geçecek. Günde 160 gemi. Kanalın üzerine köprüler ve demiryolları yapacağız. Kanal çevresinde yeni kentler, kongre merkezleri kurulacak. Ayrıca havaalanı yapacağız. Biz ustalık kavramını yakalamış bir kadroyuz aziz hemşehrilerim!..”
Yandaş ve yalaka medya bu poroce ile yatıp kalkıyordu. Kanalın haritaları veriliyor, nereden geçeceği falan açıklanıyor, kurulacak yeni kentlerin maketleri bile gösteriliyordu.
Tayyip ise bu işlere gaz verirken “Bu işi ilk gündeme getiren, dedem Abdülmecit’tir” diyordu! Dedesi, Osmanlı padişahı!
***
Bu “Ustalık kadrosu” İstanbul’a üçüncü köprü ve otoyollarını yapacaktı. İhale açıldı, şartname alan 18 şirketten hiçbiri girmedi. Olay önceki gün bunların elinde patladı.
Bunu görünce aklıma o iki adet Zihni Sinir porocesi geliverdi.
Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayacak kanal ve Kanal İstanbul!
Seçim öncesinde palavranın bini bir paraya gidiyordu…
“Yapacağız, açacağız, biz bu işlerin ustasıyız!..”
Sahi, ne oldu sonrasında bu işler, hiç haberiniz var mı sevgili okuyucularım?
Seçim bitti, bizim anlı şanlı poroceler rafa kalktı…Çünkü milleti uyutma zamanı seçimle birlikte sona erdi.
Darısı bir dahaki seçim öncesinde yeni porocelerin başına!
Emin Çölaşan/SÖZCÜ
Yorum Gönder