CHP cibilliyeti, dünyaca bilinen bir partidir. Tüm emperyalist güçler birleşmiş onun ilk genel başkanına ve ardındaki halka diz çöktürememiştir.
Türkiye böyle kazanılmıştır.Kökleri sağlam, gücünü damarlarındaki kandan alan CHP’ni yıkmak hiçte kolay değildir. Yapılanlar karşısında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Silivri’deki hukuksuzluk için Ortaçağ yargılaması demiş ve bu sözler yargıyı yürütenlere nedense Kılıçdaroğlu hakkında fezleke çıkarttırmış.
Allah, Allah! Gel de şaşırma kardeşim.
Bunu aklı başında olan herkes söyleyip olanlara isyan etmiyor mu artık? Bunu söyleyen herkesi tutuklatacak mısınız? İktidar kulağını sağır, gözünü kör etmişse halkın bunda ne suçu var?
Ana muhalefet lideri halkın söylemini dile getiriyorsa ve halkın yanında olduğunu gösteriyorsa elbette bu bir suç olmamalıdır.
Kılıçdaroğlu haklı mı, haksız mıdır bir bakalım. Gerçekten de Silivri’de yargı böyle mi yürüyor? Bildiklerimizi, duyduklarımızı ve gördüklerimizi toplayalım ve elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim.
Bir yanda bitmeyen mahkemeler, infaza döndürülen tutuklamalar öte yanda , “parasız öğretim istiyoruz” diye pankart açan gence 15 yıl hapis istemi ile açılan davalar, yumurta atan gence 4 yıl hapis istemi ve ihlal edilen insan hakları geliyor aklımıza değil mi?
CHP İst. Milletvekili Hamza Çebi “Türkiye’de 12 Eylül referandumuyla yürürlüğe giren anayasa değişikliğiyle birlikte milleti temsil eden, daha demokratik bir yapıya sahip bağımsız yargıya doğru değil, tam aksine hükümetin kontrolünde olan bir yargıya doğru adım atılmıştır.” Diyorsa haksız mıdır? Ne düşünüyorsunuz?
Bunların hepsini toparladığımızda olanlar karşısında devlete ve yargıya olan güvenimiz sarsılmaz mı?
O zaman bu düşündüklerimizi kendimize ve yetkililere sorma hakkı doğmaz mı?
Ülkemizde herkesin dinlendiği bir ortamda yargının bağımsızlığını kaybettiğini, masumiyet Karinesinin ortadan kalktığını ve üniversitelerin, yazarların, sendikaların susturulduğu yalan mı?
Öyleyse, bunlar 21.yüzyıla yakışmayan, insan ve toplum üzerin de Ortaçağ baskısı değil de nedir?
2009 yılının 7 Ocak günü Milliyet Blog’ta yayınlanan “ZAMAN GEÇTİKTEN SONRA MI UYANACAĞIZ” başlıklı yazımda Ergenekon dalgaları için şunları yazmışım.
“Dalgalanmalar bir girdabın içine doğru çekilmektedir. Bu tutuklamalar ve gözaltılar büyük bir planın sonucunda tıpkı satranç oyunu gibi hazırlanıyor. Satranç’ı biliyorsunuzdur, çok düşündüren hatta karşı oyuncunun en az on hamleye kadar neler yapabileceğini ve sizin ne yapacağınızı düşünmek zorundasınızdır. Düşünmezseniz bir de bakarsınız ki ŞAH+Mat oluvermiş.”
Aynı tarihlerde CHP’nin o günkü lideri Sn. Baykal kameralar karşısına geçip toplumu uyarıyordu.
Ergenekon’da hukuk değil siyasi bir hesaplaşma vardır. Bu bir intikam operasyonudur, hukuk operasyonu değildir. Belli bir kadroyla, geçmiş uygulamaları nedeniyle hesap sorulmakta, intikam alınmaktır.
“Bu gidişin sonu da iyi değil. Hiçbir istikrarlı hukuk devletinde, demokraside böyle bir tablo ortaya çıkmaz. Bu projeyi yapanlar, uygulayanlar için iyi bir gidiş değildir. Bu projeyi köşesine çekilip sessizce izleyenler için iyi gidiş değildir. Bir anlamda topluma ’alarm’ vermek istiyorum. Herkes durumu yeniden değerlendirmeli, üzerine düşeni yapıp yapmadığını kendine sormalı. Sessiz kalanlar, sorumluluğun parçası haline gelir.”
Daha sonraları Baykal’ın cesur çıkışları karşısında bir takım güçler onu susturmanın yollarını aramışlar ve pis bir kaset iddiası ile onu susturmuşlardı. Şimdi CHP’nin yeni genel Başkanı olan Kılıçdaroğlu’na diktiler gözlerini. Onu ve CHP’yi nasıl susturabiliriz çabaları içerisinde CHP’yi bölmeye kalktılar başaramadılar fezleke ile Sn. Kılıçdaroğlu’nu susturmak için gözdağı veriyorlar.
Bakınız 17.4.2009 da Şimdi sıra CHP ve DSP üyelerinde mi? Başlığında yazdığım yazımda;
“Bu insanlara baktığımızda hepsinin de Atatürkçü ve onun devrimlerinin bekçisi olan değerler olduklarını biliyoruz. Şimdi ise, katillerle, gerçek teröristlerle bir kefeye konulmak isteniyorlar.
Oysaki yukarıda da dediğim gibi, suçu ispatlanana kadar her insan masumdur.
Düşünelim biraz. Türkiye’de en önemli muhalefeti bangır bangır bağırarak CHP ve onun Genel Başkanı Deniz Baykal yapıyor. Şimdi iktidara göre, en büyük darbeci o ve milletvekilleri oluyor değil mi?
Ama dokunulmazlık zırhları var dokunamıyorlar. (Tıpkı, mecliste dosyaları kabarık olanlara dokunulamadığı gibi.) Bana göre, dokunulmazlığı kaldıracaklar ama zamanını kolluyorlar. Kim bilir kaç numaralı planın içerisindedir buda? ”
Diye yazmışım. Bana haksız olduğumu birisi söylesin bakalım.
İşte şimdi Sn. Kılıçdaroğlu için çıkartılan fezleke bir ihtar bir bastırma, korkutma amaçlıdır. Neymiş efendim? Yargıya etki yapıyormuş konuşmaları. Ne yani, ne yapmalıdır CHP lideri korkup pusmalı sesini çıkartmamalı mıdır? AKP bir şeyi unutuyor sanıyorum. Haksızlıklar karşısında hiç bir CHP liderinin susmadığı gibi Kılıçdaroğlu da susmayacaktır. Dünkü gurup konuşmasında bunu açıkça belli etmiştir.
“Fezleke gelmiş gitmiş bunlar vız gelir tırıs geçer. Yeri zaman gelince hapsede girerim. Diyerek yüreğini koymuştur ortaya.
Hiç kimse CHP’nin içinde olan veya olduğu gösterilen karışıklıktan nemalanmaya kalkmamalıdır. Bunlar hayalden öteye gitmez zira. Bakınız CHP tek yumruk olmuş liderinin arkasında ve yanındadır. Tüm vekilleri meclise dokunulmazlıklarının kaldırılması için dilekçe vermiştir.
Dün İst. İl Örgütü Tünel den Taksime binlerce örgüt üyesi ile birlikte protesto yürüyüşü yaptı. Televizyonlar doğru dürüst göstermediler bile. İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı ‘nın basın açıklamasını bile çok kısa verdiler. Aslında bunları göstermemekle iktidarın CHP den korktuğu anlaşılıyor.
Bugün de CHP milletvekilleri “Biz de dokunulmazlıklarımızın kaldırılmasını talep ediyoruz. Hiç kimse CHP’yi, Türkiye’yi, milletimizi, susturamayacaktır. Halka dayanmayan, meşru olmayan yönetimler mutlaka demokratik yollardan yıkılıp gidecektir.” Diyerek Meclise yürüdüler. TBMM Başkanlığı önüne gelindiğinde CHP Grup başkanvekilleri Hamzaçebi ile Tarhan, dilekçeleri TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in makamına girerek teslim ettiler.
Gerekçeleri açıktı.
”CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsında tüm CHP’ye tüm milletvekillerine fezleke düzenlenmiştir. Bu fezlekeyi kabul etmiyoruz. Bu fezlekeyi bağımsız yargının, onun savcılarının düzenlediği kanaatinde değiliz. Türkiye’de özel yetkili savcılarla, özel yetkilendirilmiş mahkemelerin şekillendirmeye çalıştığı bir sistem vardır. AKP’nin özel yetkili savcılar ve yargıçlarla kurmuş olduğu bir koalisyon vardır. Bu koalisyon mutlaka yıkılacaktır.“
Bizler gibi düşünen herkesin istenci bu haksızlıkların bir an önce demokratik bir şekilde çözülmesidir. Umudumuz elbette yine hukuktur. Hukuk bugün için yaralıdır, kanıyor olabilir ama hukukun sorunlarını hukuk ile çözüp Türkiye’yi evrensel hukuk düzenine getirmek ve yönetilmesini sağlamak ta bizlerin görevidir diyorum.
O zaman herkes kendisine düşen görevi yapmalıdır.
Tünay Süer
Yorum Gönder