Önce biraz tarih.
İsmet Paşa Cumhuriyet’in ilk yıllarını anlatıyor:
“Ankara’ya 13 Ağustos’ta geldim... Atatürk’ün etrafındaki hava, ilk gecesinde bütün tafsilatıyla anlaşılacak bir halde değildi. Ama Lozan müzakerelerinin son günlerinde Rauf Bey’le aramızda geçen münakaşa hatıraları malumdur. Ben geldiğimde Rauf Bey Ankara’da yoktu. Daha önce ayrılmış. Bunun bıraktığı bir uzaklık-küskünlük demeye dilim varmıyor.- ve kırgınlık havası hissolunuyor... Ben gelmeden evvel Atatürk ile Rauf Bey ve diğer arkadaşlar arasında, yeni teşekkül edecek hükümet üzerinde ve genellikle memleket idaresinde kimlerin söz sahibi olacağı, arkadaşların hangi vazifeleri yükleneceği mevzuunda etraflı görüşmeler olmuş.
... Rauf Bey parti başkanlığının, Atatürk’ün prestijini yıpratacağını da sözlerine ilave etmiş. Ali Fuat Paşa’nın da kendisine mahsus fikirleri ve endişeleri var. Bunları Atatürk’e açıyor, sonra soruyor
Şimdi senin aporte’ların kimlerdir?
Atatürk cevap veriyor:
-Memleket ve millete kimler hizmet eder ve hizmet ve liyakat kudretini gösterirse aporte’ler onlardır...” (İsmet İnönü Hatıraları Sayfa: 430)
Bu söyleşi ve İsmet Paşa’nın anlatımı Lozan Antlaşması’ndan sonra Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’nın halini anlatmaktadır. Tek parti devri başlamıştır ve güçlü devlet yolunda adımlar atmaktadır. Ertesi gün Ali Fethi Bey’in başkanlığında hükümet teşekkül eder, İsmet Paşa Dışişleri Bakanı olur. İlk işi antlaşmanın Meclis’ten geçirilmesini sağlamak ve Cumhuriyet devrimlerini sağlayacak bütün adımları atmak olur. Oysa bütün şartlar Ankara için aleyhte görünmektedir. İçlerinde ihtilaflar çıkmıştır, karışıklık ve sorun çoktur ama irade de o derece güçlüdür.
Şimdi bugüne dönelim
2012’nin ilk günlerini yaşıyoruz. Türkiye hiç de o günlere benzemiyor. Devlet, eşkıyayla bile baş edemiyor ki dışarıya, ülkenin bölünmesine karşı müdahale edebilecek bir iradeyi sürdürebilsin. Önce Dersim katliamı arkasından Ermeni sözde soykırımı gibi sorunlar can sıkıyor. Bunlara karşı ne iktidar ne ana muhalefet, ne de yavru muhalefet görev yapıyor.
Sadece rejim eksen kayması içinde değil muhalefet de büyük bir yanılgı ve eksen kayması içindedir. Sınır bölgelerimiz -hele Kuzey Irak sınırımız- Uzun yıllardır bizim kontrolümüzde olmadı. “Eşkıya, barınak bulamazsa yaşayamaz!” eskilerin bir sözüdür. Kuzey Irak bölgesi ise şu anda sahipsiz bir bölgedir. ABD sözde demokrasi diye bölgeye kan, gözyaşı ve iç savaş götürmüştür. O bölge acaba yasak bölge sayılmıyor muydu ki 35 biçare vatandaşımız kendi kuvvetlerinin silahlarıyla vuruldu. Ama asıl suçun kimin marifeti olduğunu söyleme cesaretimiz yok.. Hala cevabı aranan bir soru var. Bu istihbarat kimden geldi. Kimse cesaret edip de açıklamıyor ki: “istihbarat ABD patentli Heron İnsansız Uçakları ve biz de var olan Pedidatörler tarafından, önce ABD ulusal güvenliğine bildirilmiş, kontrolden geçmiş sonra bize o bölgedeki hareketliliğin PKK terör örgütünün terör hareketi olabilir” bilgisi verilmiş
1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra Lozan dönüşü İsmet Paşa Ankara’yı nasıl bulmuştu, şimdi nasıl?
Ajanların, yabancı devletlerin ve Cumhuriyet karşıtlarının gazete köşelerinden ahkam kestikleri, yabancı devlet casuslarının cirit attıkları ve Türk ekonomisinden savaş ekonomisine dönmemizi gerektirecek bir Ankara’yla karşı karşıyayız. Böyle durumlarda Atatürk, İsmet Paşa ne yapardı onu tarih yazıyor ama biz ne yapacağız?
Onu da tarih yazacak. Ama nasıl yazacak? Çünkü Cumhuriyet ve devrimleri artık sahibini aramakta..
Kurtul Altuğ/AYDINLIK
Yorum Gönder