Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimci olmayanların elinde her gün batağa doğru sürükleniyor. Teşkilat Yasası’ndan “Atatürkçü eğitim” ilkelerini çıkaran, bazı genel müdürlükleri birleştirip, bazılarının isimlerini değiştirerek yüzlerce yöneticiyi “havuza atıp” şahsa bağlı kadrolarıyla bakanlığa hiç gelmeden maaş almalarının yolu açıldı.
Bunu yapanlar, benzer bir uygulamanın Gümrük Müsteşarlığı’nda da yaşandığını ve 10 Aralık 2011’de o kararnamenin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden de kesinlikle habersizlerdir. Şimdi, bakan ayıklasın bakalım pirincin taşını…
Bakanlık Teşkilat Kanunu’nda yer alan maddeye göre, “özür grubu” tayinlerinin sadece yaz tatillerinde yılda bir kez yapılacağı yer aldı. Bakan Ömer Dinçer, “eş durumu” tayinlerini deldi ve bu ay içinde sadece eş durumu tayinlerine onay verdi. Peki diğer özür grupları… Onlar beklemeye alındı. Siz böyle yaparsanız, sendikalar da diğer özür gruplarının yapılması için mahkemeye gitmez mi? Nitekim Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, Danıştay’a başvurduklarını bildirdi.
Öğretmenler çok şey kaybetti
Öğretmenlerin ne kadar tatil yaptığından habersiz olan ve ilk açıklamasında “Öğretmenlerin 3 aylık tatilini kısaltacağını” belirten Milli Eğitim Bakanı, “eşit işe eşit ücret”ten öğretmenlerini yararlandırmadı ama kendi getirdiği bakanlık bürokratlarının “ikramiyeli” yüksek ücretler almasını başardı. Helal olsun Dinçer’e! Öğretmenine değil, sadece kendi getirdiği kişiler için çalışıyor.
Öğretmenler nasıl isyan etmesin. AKP hükümeti 2002 yılının Aralık ayında kuruldu. Devralınan tablo ile AKP’li dönemde eğitim-öğretim alınanda neler kaybedildiğine bakalım:
- 2002 yılında bir ilköğretim öğrenci velisi eğitim-öğretim yılı içinde çocuğu için 720 lira eğitim harcaması yapıyorken, 2011 yılındaki harcaması 3 bin 200 liraya yükseldi.
- 2002 yılında eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17 iken, 2011 yılında bu oran yüzde 6’a kadar geriledi.
- 2002 yılında 2.122 özel dershane varken, 2011 yılında bu sayı 4.099’a yükseldi. Aynı dönemde dershanelere giden öğrenci 606 binden, 1 milyon 234 bine yükseldi.
- 2002 yılında özel okullara giden öğrencilerin sayısı 223 bin iken, 2011’de bu sayı 498 bine yükseldi.
- 2002 yılında eğitimde sözleşmeli, ücretli, vekil vb adlar altında güvencesiz istihdam söz konusu değilken, bugün 60 binden fazla ücretli öğretmen, 15 bin civarında 4-c’li ve on binlerce taşeron yardımcı hizmetli okullarda görev yapıyor.
- Stajyer öğrencilere önceden brüt asgari ücretin üçte ikisi ödeniyorken, bu oran net asgari ücretin üçte birine düşürüldü.
- Kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı 1 Ekim 2008’den itibaren ilk işe girenler için geçerli olmak üzere hem kadınlar, hem de erkeklerde 65’e çıkarıldı.
- 2008 öncesinde kamu emekçileri hastaneye gittiklerinde parasız tedavi olabiliyorken, bugün her adımda katkı ve katılım payı ödemek zorunda.
Zam değil düşüş oldu
- 1 Ocak 2012’den itibaren 1.700 lira maaş alan bir öğretmen, 85 lira Genel Sağlık Sigortası primi ödeyecek. Böylece maaşlarında artış değil, azalma yaşanacak.
- Ocak 2011’de, 1.700 lira maaş alan bir öğretmen 14 küçük altın alabiliyorken, Aralık 2011’de tüm maaşıyla sadece 9 adet küçük altın alabiliyor.
- 2003 yılı öncesinde memuriyet atamalarında “ilk atama yolluğu” ödeniyorken, 2003 sonrasında kaldırıldı.
Çarşamba günü grev var
Hükümet yetkilileri, grafiklerle yapılan artışları gösterseler de, çalışanlar ekonomik, sosyal, özlük haklarında neleri kaybettiklerinin daha iyi biliyor. O yüzden, 21 Aralık Çarşamba günü başta Eğitim-Sen üyesi 120 bin öğretmen, sağlık alanında çalışanlar grev yapacak. Aslında bu eylemler daha da büyük olabilir. Ancak, gerek konfederasyon, gerekse sendikalar içinde “bölücü” grupların söylemlerinin kullanılması bu tür eylemlere olan güveni de azaltıyor.
“İleri demokrasi” diyenlerin ülkede nasıl baskıcı bir yönetim oluşturdukları grev gerekçeleri arasında gösteriliyor, “AKP’nin sesini, sözünü taşımayan tüm kesimler sindirilmeye, susturulmaya çalışılıyor. Ülkemiz açık hava hapishanesine dönüştürülüyor. AKP’ye dokunan yanar kuralı işliyor” deniliyor.
Çalışanlar sıkıntılı. Ama, birlik yok. Özellikle hükümetin hışmından korunmak için çalışanlar, hükümet yanlısı sendikalara teslim olmuş durumda. Böyle bir dönemde sendikaların greve çıkması bile büyük başarı, hatta cesaret…
Saygı Öztürk/SÖZCÜ
Yorum Gönder