Ne biçim suikast bu!!! - Emin Çölaşan

Sevgili okuyucularım, hepimize ve bütün milletimize büyük geçmiş olsun! Aradan tam iki yıl geçti. Eğer o iki subay o gün suçüstü enselenmeseydi, Türkiye bugün, gelmiş geçmiş en büyük devlet adamlarından (!) birini yitirmiş olacaktı.
Kıl payı kurtuldu. Ordumuzun iki subayı tarafından güpegündüz, az daha öldürülecekti. O ölünce döviz fırlayacak, borsa düşecek, bizim Tayyip sağ kolunu yitirip çaptan düşecekti.
Onu vatana millete Allah bağışladı!
Bağışlamasına bağışladı da, aradan geçen iki yıla karşın işin arkası gelmedi.
Kimden söz ettiğimi herhalde anlamış olmalısınız.
Siirtli, Manisalı, şimdi de Bursalı Bülent Arınç. En büyük devlet ve hükümet adamı.
Bundan tam iki yıl önce Ankara’da kara bir gün başlıyordu. Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla bilinen, ülkemizin en seçkin ve eğitimli subaylarını barındıran Özel Harp Dairesi görevlisi iki subay, öğlen saatlerinde Bülent’in evinin yakınlarında polisler tarafından enselendi.
Bir araçta bekliyorlardı. Yapılan ihbar üzerine polisler tarafından kuşatıldılar. “Teslim ol” çağrılarına direnmeyip araçtan indiler.
O sırada Türkiye’de cadı kazanı iyice kaynatılıyor, Türk ordusunun komutanları, subay ve astsubayları gözaltına alınıp birer birer tutuklanıyordu.
Suikastçı (!) iki subayın enselenip gözaltına alındığı derhal medyaya yansıtıldı. Her zaman olduğu gibi, öteki süsleme palavralarıyla birlikte!..Servis edilen haberlere göre bu iki subayın elinde bir kağıt vardı ve kağıtta Bülent’in ev adresi yazılıydı! Polislerden kaçamayan subaylar bu kağıt parçasını çiğneyip yutmaya kalkışmıştı!
O aşamada hepimiz anladık ki, bunlar aslında yurt dışında görev yapmış, PKK ile dağda bayırda nice vuruşmalara katılmış seçkin subaylar değil, niteliksiz, yeteneksiz, beceriksiz, çapsız adamlardır.
Üzerleri arandı, silah da bulunmadı.
Ulan madem böyle önemli bir suikast yapmak için oralarda pusuya yatmışsınız, insan Bülent’in ev adresini kağıda mı yazar! Ulan siz basit bir adresi aklınızda tutamayacak kadar geri zekalı mısınız!..Ne biçim Özel Harp subayısınız siz!
Günlerden 19 aralık 2009. Ertesi gün Türkiye ayağa kalkmıştı. Medyaya bir sürü yalan yanlış haber servis ediliyor, yandaş-satılık-liboş medya işin üzerine gidiyordu.
***
Ancak esas bomba birkaç gün sonra patladı. Bir yanda suikastçı subaylar (!) sorgulanırken, savcılık mahkemeye başvurup Özel Harp Dairesi’ne arama yapılması kararı istedi. Bu iş için görevlendirilen hakim Kadir Kayan elindeki arama kararıyla Özel Harp Dairesi’ne gitti ve arama faaliyeti başlatıldı.
(Söz konusu hakim son furyada ödüllendirildi ve AKP’nin HSYK’sı tarafından Yargıtay’a üye seçildi.)
Devletin en gizli bilgi ve belgelerinin korunduğu kozmik odalarda arama başlatıldı.
Hakim Bey kapıları mühürledi, söylentiye göre geceleri içeri girip çıkılmasın diye bazı pencerelere tahta çaktırdı. Aramada bulunan gizli devlet belgeleri çuvallara doldurulup Ankara adliyesine götürüldü. O belgelerin şimdi nerede olduğunu, kimlerin okuduğunu bilen yok.
Bütün bunlar olurken Genelkurmay’dan ses yoktu, tepki yoktu. Başlarını kurbanlık koyun gibi uzatmışlar, kaderlerine razı olmuşlardı. En gizli olması gereken bilgi ve belgeler çuvallara konulup götürülürken, onlar bu filmi izlemekle yetiniyordu!
Bir gün daha geçti…Ve sorgulanan suikastçı (!) subaylar savcılık tarafından serbest bırakıldı. Dolayısıyla, Bülent’e düzenlenmiş bir suikast girişimi olmadığı artık ortaya çıkmıştı.
***
Suikastçılar (!) savcılık tarafından bırakılmıştı ama iş çok büyüktü ve yankıları devam ediyordu.
Bülent yanına topladığı yandaş gazeteci ekibiyle birlikte TRT (Tayyip Radyo Televizyonu) ekranlarında boy gösterdi, “Beceriksiz, sersem, salak adamlar, insan utanır be” sözcüklerini de kullanarak esip gürledi ve ağlaştı. Şöyle diyordu:
“Bana karşı işlendiği iddia edilen bir olay, suç varsa ve kişiler belliyse, o kişiler o kurumların (Genelkurmay) mensubu iseler, belki o kurumdan (Genelkurmay’dan) birisinin ‘Sayın Başbakan Yardımcım geçmiş olsun, böyle bir olay var ama…’ (demesi gerekirdi.) Hayır, (bana) böyle bir arama olmadı. Ahmak olmayan, bu olayı basit göremez.”
Yani bu sözlerini düzgün Türkçeye çevirirsek, şöyle demek istiyordu:
“Askerler bana suikast girişiminde bulundu fakat Genelkurmay’dan hiç kimse beni arayıp özür dilemedi.”
Cadı kazanı kaynatılırken iş bu kadarla da kalmadı. Bu kez bir askeri araç polis tarafından durduruldu. Bu araç, içindeki askerlerle birlikte hakimin aracını takip ediyormuş! Haber derhal medyaya sızdırıldı.
Fakat bir süre sonra bu da fos çıktı!..Çünkü araçtaki askerler marangoz, ahçı idi ve yanlarında tornavida, patates, soğan falan vardı.
Senaryoları yazıp komediyi sahneye koyanlar, bu kadar küçülüyordu.
***
Oynanan oyun çok basitti. Bugüne kadar pek çok senaryoda olduğu gibi, topluma yine aynı mesaj veriliyordu:
“Biz Türk ordusu falan dinleyemeyiz, adamın burnunu işte böyle sürteriz. Gerekirse en gizli yerleri, kozmik odaları bile basıp arama yaparız, belgeleri götürüp inceleriz. Gerekirse suikast bahanesi bile yaratırız ve bunları kendi siyasal amaçlarımız doğrultusunda dibine kadar kullanırız.”
Evet, hayali suikast masalından bu yana tam iki yıl geçti. İktidar partisinde önemli bir görevi olan siyasetçiye subaylar tarafından suikast yapılacağı haberi dünyanın her yerinde önemlidir.
Ancak gelin görün ki, iki yıl geçmesine karşın bu masalda bir adım ileri gidilemedi!..
Çünkü bu iş tamamen palavra idi.
Aynen medyada sık sık yer verilen haberler gibi:
“Başbakana suikast düzenleyecek çete yakalandı…Devlet Bahçeli’yi öldürmeyi planlarken yakalandılar…”
Gazetecilik deyimiyle asparagas olan bu hayali ve gerçek dışı haberler bazen servis edilir ama herkes artık kanıksadığı için hiç kimse umursamaz.
Şimdi Bülent suikastı (!) komedisi için şu soruları sormak gerekiyor:
1- Aradan tam iki uzun yıl geçmesine karşın savcılık iddianame hazırladı mı?
Hayır!
2- Peki bu önemli konuda açılan herhangi bir dava oldu mu?
Hayır!
3- Bundan sonra ne olacak?
Bundan sonrasını Allah bilir, ben ne bileyim!
4- Bu senaryo ile bağlantılı olarak Özel Harp Dairesi basıldı, devletin en gizli bilgi ve belgeleri çuvallara doldurulup bir yerlere götürüldü. Bunlar şimdi nerede?..Genelkurmay’a iade edildi mi? Bu belgeleri kaç kişi, kimler okudu?
Valla yine bilemedim!
Sevgili okuyucularım, bu Bülent masalı Türkiye açısından çok önemlidir. Ülkemizde oynanan oyunların ve sergilenen yalanların doruk noktalarından biridir.
Suikastçılar!..Darbeciler!..Az daha öldüreceklerdi, son anda yakalandılar!..Darbe yapacaklardı!..
Dikkat ediniz, bu düzmece suikast olayının iki yıl sonra geldiği aşama konusunda hiçbir yetkili makam ağzını açamıyor. Soruyorsunuz, duvardan ses geliyor ama onlardan gelmiyor. O kadar ki, yandaş ve yalaka medya bile suspus olmuş durumda!
Dün üşenmeden saydım, bu düzmece suikast iddiasıyla ilgili olarak bugüne kadar tam 11 yazı yazmışım. İlgili makamlardan asla yanıt yok.
İşte, bize yaşatılan masalların ve sergilenen yalanların içinde dönüp duruyoruz. Biz yazarken bazıları ise zevkten dört köşe, “Bu kadar Bülent tantanası yaptırdık, suikast yalanları uydurduk, amaca ulaştık” diyorlar.
***
Son bir şey daha var. Bunu da gündeme getirip işi bitireyim. Dün, suikastçı (!) subayların avukatı Süleyman Ayhan’la konuştum. Sözlerini lütfen dikkatle okuyunuz:
“İhbarın geldiği ve soruşturmaya dayanak yapılan telefonun numarası 123 06 06’dır. Türkiye’de böyle bir telefon numarası yok. İhbar ABD üzerinden gelmiş. O kadar ki, ABD’den yapılan ihbarda müvekillerimin araç plakaları bile verilmiş!”
ABD deyince akıllara ister istemez Fethullah tayfası geliyor, bu da onların bir marifeti olmasın!

Emin Çölaşan/SÖZCÜ

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget