“Devlet içindeki örgütlü çete” ya da “devlet içindeki silahlı güç” aradan yıllar geçmesine karşın aydınlanamadı.
Susurluk’taki kaza ve ortaya çıkan kirli ilişkiler neydi, onu anlatmaya çalışacağım...
Yıllar sonra televizyon kanallarına çıkıp “bin kişiyi öldürdüğünü” açıklayan eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın’ın tutuklanması, faili meçhul cinayetleri yeniden gündeme getirmişti.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen davada aralarında İbrahim Şahin’in de bulunduğu 7 sanık tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi.
Bu konuya dün kısaca değinmiştim...
Şahin’in avukatı salıvermeyi şöyle değerlendirdi:
“Ayhan Çarkın’ın soyut iddiaları dışında tutukluluğu gerektirir bir kanıt olmaması nedeniyle tahliye kararı verildi.”
***
1990’lı yıllar Türkiye’nin en karanlık yıllarıdır... Faili meçhul cinayetler... Evlerinden kaçırılıp işkence yapıldıktan sonra katledilen insanlar...
Uğur Mumcu, Musa Anter, A. Taner Kışlalı, Cem Ersever, Savaş Buldan, Behçet Cantürk, Medet Serhat ve diğerleri...
Yüzlerce faili meçhul cinayet... Cinayetlerde yer alan çeteler... Devlet koruması altındaki Hizbullah militanları... Tansu Çiller’in kurduğu öne sürülen özel örgüt... Uyuşturucu rantından çıkan anlaşmazlık... Kara para aklama...
Ben o dönemdeki faili meçhul cinayetlerin “devlet-mafya-CIA’nın çocukları” üçgeninde işlendiğini düşünenlerdenim.
Eğer devlet isteseydi, Mehmet Ağar’ın Güldal Mumcu’ya söylediği gibi, “duvardan bir tuğla çekilseydi” tüm faili meçhul cinayetler bugüne değin aydınlatılır, duvarın altında kalanlar da açığa çıkardı.
***
90’lı yılları düşünürken Marx’ın bir sözünü anımsadım:
“Burjuva ekonomist ve düşünürleri belirli bir olayı incelediklerini zannederek o olayda yoğunlaştıklarında ana noktayı gözden kaçırırlar.
Bu karmaşadan yararlanan sistem, kendi yolunda bir engelle karşılaşmadan yoluna devam eder.”
Aynen öyle oldu!
Kimi olayları, unutkan bir toplum olduğumuz için anımsatmam gerekiyor.
Trabzon’da rahip Santoro cinayetinden 15 yaşındaki bir çocuk hapis yatıyor ama 10 bin liralık silahı verenler ortalıkta yok.
Hrant Dink cinayeti, Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı, Cumhuriyet’e atılan bombalar, Alparslan Arslan’ın Danıştay katliamı, birkaç örnek.
Birinci ve İkinci Ergenekon davası önemliydi, ancak davayı sulandırmak için görünmeyen eller ellerinden geleni yaptı ve başarılı oldu.
Kabak, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve kimi meslektaşlarımızın başında patladı.
Şimdi bir de Odatv davası var ki evlere şenlik!
Bugün 500 öğrenci aylardır tutuklu, bunlardan 8’i lise öğrencisi. Tutuklu öğrenciler “terör örgütü üyesi” savıyla yargılanıyor.
***
Bugüne değin Susurluk’un üzeri hep örtülmeye çalışıldı ve başarılı olundu.
Susurluk yıllardır tartışılan, konuşulan bir olay. Bu konuda çok kitap yazıldı, belge yayımlandı. Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu.
Bir sonuç çıktı mı?
Hayır!
Kimi komutanlar komisyonu “önemsemeyip” Meclis’e ifade ve bilgi vermeye bile gitmedi.
Tutanaklara geçen belgelerde 15 ton eroin yakalandığı yazılıydı 90’lı yılların başlarında. Ele geçirilen 15 ton eroinin aslında yakalananın yüzde 15-20’si olduğu çok yazılıp çizildi.
Geriye 75 ton eroin kalıyordu oysa...
Peki eroinler nereye gidiyordu?
***
O tarihte Almanya’da eroinin 1 kilosu 1 milyon mark...
75 bin ton eroin 75 milyar mark ediyor... Ortalama 55 milyar dolar.
Türkiye’nin bütçesi 90’lı yılların başında 55-60 milyar dolardı.
Tüm bu olaylar nedense açıklığa kavuşmadı. Yargı süresince görünmeyen derin güç, savcıların ve yargıçların üzerindeydi...
Geldik bugünlere...
Daha çok yazar, havanda daha çok su döveriz!
Hikmet Çetinkaya/Cumhuriyet
Yorum Gönder