MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli basına yaptığı yıl sonu değerlendirmesinde 2011’in üç önemli konusunu; ‘seçimler’, ‘Van depremi’ ve ‘tırmanan terör’ olarak sıralarken önümüzdeki sürecin ‘en nazik’ tartışmasının ise ‘cumhurbaşkanlığı seçimleri’ olacağına işaret etti.
Cumhurbaşkanının görev süresinin 2007’de yapılan değişiklik ile ‘5 yıl’ olması gerektiğini belirten Bahçeli, iki kuruma çağrıda bulundu. Seçilmesinde MHP’nin önemli katkısı olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e süresinin kısaltılmasına itiraz etmemesi gerektiği mesajını veren Bahçeli’nin asıl mesajı da iktidar partisi AKP’yeydi. Meclis’ten bu konuyu net çözüme bağlayan bir yasal düzenleme çıkarmaları için.
Bahçeli’nin dünkü açıklamalarından cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2014’e kalma olasılığına ilişkin kaygı içinde olduğu sonucunu çıkardım. MHP liderinin, “2014’te Türkiye’nin ne olacağı belli değildir. O seçimde Türkiye nereye götürülecek? Türkiye’yi yönetenlerin iyi düşünmesi lazım” ve “Birisi ben şu kimlikle aday oluyorum derse onun aldığı oyu neye yoracağız?” sözlerini nasıl yorumlamak doğru olur? Anlaşılan o ki Bahçeli, cumhurbaşkanlığı için halkın oyuna başvurulması durumunda, adayların ‘etnik ya da mezhepsel kimlik’ temelinde propaganda yapması olasılığından ciddi manada kaygı duyuyor.
Bu endişe nedeniyledir ki, MHP lideri cumhurbaşkanının eskisi gibi TBMM tarafından seçilmesinden taraf olduğunu kayda geçirdi. Bahçeli’nin dün ipuçlarını verdiği bu uyarısı önümüzdeki günlerde yeniden ısınacak olan Köşk tartışmalarını farklı noktaya taşıyabilir.
‘Kaos’ benzetmesinin ardındaki tecrübe
Bahçeli’nin gündem yaratan “AKP parçalanırsa kaos olur” sözlerinin nereden kaynaklandığını da öğrendik dünkü toplantıda. Merhum Bülent Ecevit’in başbakanlığında kurulan koalisyonun bozulması ve Türkiye’nin 3 Kasım 2002 seçimlerine siyasi istikrarsızlık içinde girmesinden o dönem DSP içinde yaşanan çatlağı sorumlu tutuyor MHP lideri.
Geçmişte yaşadığı bu tecrübe nedeniyle, iktidar partisinde yaşanacak parçalanmanın iç ve dış politikada önemli sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye’yi istikrarsızlaştıracağı kaygısı taşıması doğal ve MHP liderinin ‘devlet adamı’ kimliğiyle uyumlu bir duruş.
Ancak Bahçeli’nin AKP içinde bölünme yaşanması halinde ‘Meclis içinden sağlıklı iktidar çıkmayacağı’ şeklinde bir ön kabul içinde siyaset yapmayı sürdürmesinin, hem bu iktidarın iç ve dış politikasına yönelik dün de tekrarladığı ciddi eleştirileri, hem partisini iktidara taşıma misyonu hem de Türk demokrasisinin 60 yıllık deneyimiyle çelişkili olduğu inancındayım.
Bu kez BDP’yi dışlamadı
Bahçeli bugüne kadarki açıklamalarında Ergenekon ve Balyoz davalarının sanığı olan tutuklu CHP ve MHP milletvekilleriyle, KCK sanığı BDP’li vekillerin durumunu aynı kefeye koymaz, farklı değerlendirirdi. Dünkü toplantıda ilk kez üç partiyi bir arada sıralayarak sorunun aşılması talebinde bulunması çarpıcı bir ayrıntıydı. AKP’ye “bir gün kendilerinin de benzer sıkıntılarla karşılaşabilecekleri” uyarısı eşliğinde yaptığı, tutuklu vekiller konusunun siyaset malzemesi yapılmadan çözülmesi çağrısına, CHP’nin taleplerini popülist söylemlerle savuşturmaya çalışan iktidar sözcüleri bakalım ne yanıt verecek.
Kaset soruşturmaları sonuçsuz
Seçim öncesinde MHP’li yöneticilerle ilgili çıkarılan kasetlere ilişkin ellerindeki tüm bilgileri savcılığa iletmelerine rağmen bugüne kadar hiçbir ilerleme olmadığını da açıkladı Bahçeli. Bu gelişme, o kasetlerden bir süre önce, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı genel başkanlık koltuğundan eden görüntülere ilişkin soruşturmanın akıbetiyle tıpatıp aynı. Başbakan’ın, sonradan doğru olmadığı ortaya çıkan “MİT’i devreye soktum” sözlerine rağmen Baykal’la ilgili soruşturmada bugüne kadar en ufak bir ilerleme kaydedilmiş değil. Muhalefet ile uzlaşı içinde yeni anayasa yapmak isteyen hükümet, tutuklu vekillerin durumunu çözmenin yanı sıra muhalefet partilerini hedef alan bu çirkin komploların bir an önce aydınlatılması için elinden gelen tüm çabayı sergilemelidir.
Utku Çakırözer/Cumhuriyet
Yorum Gönder