Derin bir orman havası - Ahmet Tan

Tarihle farklı yüzleşenler de var. Orman Genel Müdürlüğümüzde kendi tarihi ile yüzleşenlerden.
Tarihini Cumhuriyetten değil de 1839’dan başlatmış!
1839 Tanzimat Fermanı’nın da tarihi. (Avrupa ile ilk “söz kestiğimiz” ve birlikteliğimizi (papaz -veya imam nikâhından) kurtarıp medeni ve eşit bir ilişkiye dönüştüremediğimiz tarih!)
Orman Genel Müdürlüğü Tanzimat Fermanı’nı kendi kuruluş fermanı saymış!
Tarihi o noktadan başlatmışlar.
Ankara’da ilgili yerlere “Orman Genel Müdürlüğü. 172. yıldönümü!” diye dev reklam panoları bina ederek de bunu ilan etmekteler.
Herhalde amaç bir taşla iki kuş:
-Ankara bürokrasisinin en köklü genel müdürlüğü olmak!
-Modaya uyup “en zeki ve en entel” yoldan Cumhuriyeti es geçmek!
***
Her şerde bir hayır var!
Bu sayede Osmanlı döneminde, ormanlar dahil en üst devlet yönetim görevlerinde Ermeni asıllı yetkililerin bulunduğu bir kez daha gözler önüne seriliyor.
Genel müdürlük resmi sitesinde, 1869’dan itibaren Hariciye Müsteşarlığı dahil, en yüksek devlet makamlarına terfi eden Ermeni asıllı yöneticilerin adları ve yaşam öyküleri sıralanıyor.
***
Soykırım elbette en aşağılık insanlık suçudur.
Tarihin derinliklerinden beslenir.
Devlet katından pompalanan ırk- mezhep nefretine dayanır.
Asırlar boyu toplumsal ve siyasal birliktelik içindeyken devlet yönetimi dahil her şey paylaşılırken...
Bir sabah “Şunları bir keselim!” denmez denilemez!
Tarihin hiçbir sayfasında bu türden bir “soykırım örneği” yoktur.
Tarihi böyle okumak ve göstermek isteyenler “soykırım söylemi”nden siyasal nema sağlamak isteyenlerdir.
Ermeni soykırımı denilen trajik olaylar I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı’yı haritadan silmeye yöneldiği 1915 yılında yaşandı.
Tarihi tersten düzden okumaya hiç gerek yoktur.
Saatli Maarif Takvimi’nin yaprakları bile gerçeğe giden yolu bulmaya yardımcı olabilir.
24 Nisan 1915 “Ermeni Katliamı.”
25 Nisan 1915 ise “Anzak Günü” diye anılıyor!
Ermeniler yabancı devletlerin kışkırtması ve desteğiyle Anadolu’nun doğusunda ayaklanmış.
Anzaklar İngiliz gemileriyle Anadolu’nun batısına yönelmişler, Çanakkale Boğazı’nı sıkmaya gelmişler.
Anadolu ve Anadolu halkı kıskaca alınmış!
Çevre, Cihan Savaşı’nın ateş çemberiyle sarılı.
Ölüm kalım savaşı yürütülüyor.
Ölüm kalımın kaçınılmaz sonucu bellidir: “Mukatele”dir!
Yani “karşılıklı katillik- cinayet işlemek!”tir.
Ermenilerle tarihte yaşanan tam da budur!
Bunu da artık Türkiye’deki siyasal iktidarlar dolaylı dolaysız açıkça kabul etmektedir.
Elbette Ermeniler daha çok zayiat vermiştir.
Çünkü isyan ettikleri topraklardan kış kıyamette sürülenler, hastalığa, dondurucu soğuklara maruz kalanlar ne yazık ki onlardı!
***
Bu topraklarda Ermenilere karşı tarihte nefret ve kinden beslenen ne devlet ne de halk katında bir ırkçılık –soykırım hissiyatı fikriyatı egemen olmadı.
Olsaydı...
Adlarını bugün minnet ve onurla andığınız ve anmamız gereken..
Aristidi Baltacı...
Bedros Kuyumcuyan...
Artin Datyan Paşa...
Avadis R. Aslanyan…
Bugünkü Orman Genel Müdürlerimizin selefleri olarak 1800’lerden 1915’lere, hatta 1920’lere kadar devlete ve halka hizmet ederler miydi?
Bugün ormanlarımız varsa ve yeşilse onların da hissesi ve emeği sayesindedir.
***
Nâzım Hikmet, “...bir orman gibi kardeşçesine!..” derken belki Ermeni umum müdürlerin emeğine de selam ediyordu.

Okur-Yazar-Okur

Mahalleden
Ben Ankara Çiğdem Mahallesi’nde oturuyorum.15 yıl önce mahallede bir sivil toplum örgütlenmesi için dernekleştik. O günlerde Dünya Çevre Günü için bir toplantı düzenledik. Bir konuşmacımız katılımdan çok etkilenmiş, ertesi sabah beni aradı, “Ne güzel mahalleniz var ben de Çiğdemli olmak isterim” dedi. Sonra sözünü tuttu, eşi Gülşah ve kızı Yağmur ile mahalleye taşındı. Sonra da oğlu Deniz doğdu. Kapısı 2 kere çalındı. İkincisinde 5 Mart 2009 sabahının köründe evinin didik ettiler sonra da komşumuzu alıp gittiler.
Aradan kendi deyişiyle “11 mevsim” geçti aradan bizim hesabımıza göre de 1001 günü geride bıraktık. Biz mahallede evlerimizde o da hücresinde. Hücrede değil mevsimler, saatler bile kolay geçmez. Tam 24.000 + saattir mahallemizden evinden, işinden kopartılan Balbay’ı arkadaşı ve mahallelisi olarak çok özledik.
Vecdi Seviğ (Ankara)

2’de 1

Başbakan iki kişiden biri bize oy verdi diyerek övünüyor.
Bende AKP’ye oy vermeyen iki kişiden biri olduğum için övünmekteyim.
Erol İşisağ (Bodrum)

Çöz de al Mehmet...

Milli Savunma Bakanı Meclis’te hatırlattı.
“Her Türk asker doğarsa...
Bayanlar Türk değil mi ki askerlik onlara yok!?”
Haklı.
Ama devamını getiremedi...
Birçok NATO ordusunda kadınlar da askerlik yapıyor.
O halde bizde de kadınlara askerlik mecbur olsun...
Böylece devletin bedelli kazancı ikiye katlansın!
Askerlik yapmamış kızların bedelini damat ödesin.
Kayınpeder de bedelli parasını “başlığa” saysın.
Paraları devlet alsın!
Başlık parası da çözülsün!

Ahmet Tan/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget