Asıl Sorun - Kurtul Altuğ

Doğruyu söylemek gerekirse yeni CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grupta yaptığı konuşma, derinliğine inmeden bakılırsa iyi bir konuşmaydı. Elbette “Kürt-Türk kardeşliği” ve “Bizi bir arada tutan Türk kimliğidir. Ben de Türk’üm ve bundan onur duyarım” yerine “Ben Türkiyeli’yim” sözüne baskı koyması hariç tutulursa. Kılıçdaroğlu, keşke bu konuşmayı geçen haftaki grupta yapsaydı. O zaman iki siyaset adamının üslup düzeyi düşük tartışmayla etnik sorunları tahrik ettiği anlamı ortaya çıkmayacaktı. Neden mi?
Kılıçdaroğlu, Salı günkü grup konuşmasında kendisini eleştirenleri yeniden düşünmeye sevk edecekti. Hep bekledim ki “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyerek Başbakan’ı yumuşak karnından vursaydı! CHP Genel Başkanı, konuşmasında Erdoğan’ı ihanetle, yalancılıkla suçlarken, bir yandan da Atatürk’ün partisine sahip bir lider vizyonu vermeye çalıştı.
Başardı mı?
Onu izlemeye devam edeceğiz…
Geçmişi anımsıyorum. Türkiye bir zamanlar, İsmet İnönü-Celal Bayar, sonra Menderes-İnönü’nün demokratik platformda hep “siyasi-düzeyli tartışmalarına” tanık olmuştu.
1961’den sonraki yıllarda yine iki adam, Demirel-İnönü tartışmalarını izlemiştik. O dönemlerde liderler, birbirlerine kızarken de saygılı davranırdı. Demirel-Ecevit ilişkileri de hep öyle geçmiştir. Menderes’le, 1955 yılından başlayarak sıkıştığı anlarda yanına giden Cihat Baban arasındaki şu konuşmayı not etmiştim.
Cihat Baban: “Beyefendi, şu sıralarda sinirleriniz çok bozuk. İstifa edin; nasıl olsa Cumhurbaşkanı yine sizi hükümeti kurmakla görevlendirecek. Halkın karşısında iman tazelemiş olursunuz.”
Menderes: “İstifa edeceğim ama bu yaşlı adam beni ipe gönderir. O kadar kanun dışı teşvik verdim ki!”
Menderes‘in dilinde İsmet Paşa için en ağır söz “o yaşlı adam“dı. İsmet Paşa, bu olay kendisine nakledildiğinde gülmüş ve sonra “Öyle mi diyor… Maskaraya bak” diyerek işi savmıştı. Sonra Metin Toker‘in anlatımıyla; bir akşam Pembe Köşk’ün kapısını açtığında karşısında kol kola girmiş İsmet Paşa ve Menderes hafif çakırkeyif şakalaşıyorlardı.
Demokrasi Değişti Mi, İlerledi Mi?
Demirel, sağlığında da ölümünden sonra da İsmet Paşa’yı incitecek hiç bir söz etmemiştir. Oysa İsmet Paşa laiklik meselesindeki uygulamalardan ötürü Demirel‘e sert çıkarak “Söyle! Nurcu musun değil misin? Açıkla” diye kızdığında, Başbakan Demirel İnönü‘ye beyefendi üslubu olan İhsan Sabri Çağlayangil‘i göndererek fikirlerini iletmişti. Siyasetimizin bu ileri demokrasi sürecinde vardığı noktaya bakın ve sonra gelin de Kılıçdaroğlu‘nun şu sözlerine hak vermeyin: “Hukukun olmadığı yerde ne adalet olur ne de demokrasi. İşte Tayyip Erdoğan’ın bizi getirdiği nokta. Allah aşkına söyleyin; bu ülkede adalet yok, hukuk yok, demokrasi yok. Bu, Erdoğan demokrasisidir.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargıcı Sayın Işıl Karakaş şöyle diyor: “İki konu var. İlki tutukluluk müessesinin uygulanmasına yönelik olarak bir uyumsuzluk var. Türkiye’nin uygulamalarıyla AİHM’nin oluşturduğu içtihat arasında.
Şöyle söyleyeyim; tutukluluk her zaman, her an başvurulabilecek bir müessese değildir. Tutukluluk son derece istisnadır. Yani asıl olan tutukluluk değildir. Asıl olan, kişinin dışarıda olması, ancak çok belirgin koşullarda tutukluluğa karar verilmesidir. Şimdi, bu bir kere genel prensip.
Türkiye’de yasal düzenlemede öngörülen 3 yıllık süre AİHM içtihadına göre tutukluluk için uzun bir süredir.
Türkiye’de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü açısından hakkında en çok ihlal kararı verilen ülke. Diğerleriyle kıyaslarsanız arada çok farklar var. Yani Türkiye’nin arkasından gelen devlet için Fransa diyelim, hakkında 10 tane bugüne kadar ihlal kararı verilmişse, Türkiye için bu rakam 200′ün üstündedir. Bu derece büyük uçurumlar var Avrupa Konseyi’ne üye devletler arasında.”
Şimdi siz karar verin. Ülkemizde uygulanan sistemin adı nedir?

Kurtul Altuğ/AYDINLIK

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget