“Bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, şu anda kimliğini bilmiyorum; üzerinde de fazla durmak istemiyorum, kalp krizi neticesinde öldüğü söyleniyor.”
Yukarıdaki sözlerden ne anlıyorsunuz?
Bir kişinin öldüğünü...
Ölüm nedeninin kalp krizi olduğunu...
Ölen o kişinin kimliğinin, bu sözleri söyleyen kişi tarafından bilinmediğini...
Ve bu ölümün, üzerinde durulacak kadar önemli olmadığını!
Yukarıdaki sözleri söyleyen kişi bu ülkenin Başbakanı!
Peki, kimden söz ediyor?
Önceki gün Hopa’da partisini protesto ederken hayatını kaybeden emekli öğretmen Metin Lokumcu’dan...
Lokumcu, neden ölmüş?
Adli Tıp’ın ilk raporuna göre, biber gazının tetiklediği kalp krizinden...
Kim sıkmış biber gazını?
AKP’nin Hopa’da yapacağı mitingi protesto edenleri püskürtmek isteyen polis...
Bu ülkede polis kime bağlı?
İçişleri Bakanlığı’na, yani hükümete!
İyi de bu durumda Başbakan’ın, ölen o vatandaşı aşağılayacağına, kendisine bağlı teşkilattan hesap sorması gerekmez mi?
Gerekirdi... Eğer ölen vatandaş AKP’li olsa Başbakan bunu fazlasıyla yapardı... Ama unutmayın ölen bir “komünist...”
O yüzden ölse ne olur, ölmese ne olur!
Gerçek hukuk devletlerinde, tek bir vatandaşın bile bu şekilde ölmesi, hükümetin istifa etmesiyle sonuçlanır.
Bizde ise bırakın istifayı; bu iktidarın başı, dün İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde “Türkiye: Hazır Hedef 2023” adlı toplantıda konuşuyor ve “Bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek ölüyor. Üzerinde fazla durmak istemiyorum” diyebiliyor!
Ölen kişinin; yıllarını bu ülkenin çocuklarını eğitmeye adamış bir eğitim neferi olduğunu bir kenara bırakın...
Sadece “insan” olması bile; “önemsenmesini” gerektirmez mi?
Bir siyasetçi; nasıl olur da sırf kendisi gibi düşünmüyor diye, bir vatandaşının polis tarafından öldürülmesi hakkında, böyle bir cümle kurabilir?
Ve nasıl olabilir ki; konuşmasının çok değil iki paragraf sonrasında, “düşünce özgürlüğünün havariliğine” soyunabilir?
Aynı gösteride bir polisin ağır yaralanması ve komaya girmesi ne kadar üzücüyse ve sorumlularının mutlaka bulunup cezalandırılması gerekiyorsa...
Bir göstericinin ölmesi de o kadar üzücü değil mi?
Ve Başbakan’ın, bu ölümün sorumlularının da bulunup yargı önüne çıkarılacaklarına söz vermesi gerekmez mi?
Kısacası... Ölen birinin, hele hele yönetmeye talip olduğunuz bir vatandaşınızın arkasından “Üzerinde fazla durmak istemiyorum” diyorsanız...
Bu, garip bir durumdur!
Bu duruma düşen bir insanın; bütün hırslarından, işinden, gücünden sıyrılıp, artık kendisine zaman ayırmasının vakti gelmiş demektir!
GÜNÜN SORUSU
Başbakan, İstanbul mitinginde Kemal Kılıçdaroğlu’na seslenerek ve Sabahat Akkiraz, Rutkay Aziz, Onur Akın gibi isimleri kastederek, “Yanına aldığın bu sanatçı müsveddeleriyle mi ayakta kalacağını sanıyorsun” demişti. Sorum kendisine:
Kılıçdaroğlu, bu isimlerin yerine arabeskçi Nihat Doğan’ı mı yanına almalıydı?
Arınç, mektup gönderdiği 100 bin adresi ÖSYM’den mi aldı?
Başbakan Yardımcısı ve Bursa milletvekili adayı Bülent Arınç, Bursa’da ilk kez oy kullanacak 100 bin genç seçmene birer mektup göndererek, partisine oy vermelerini istemiş...
Yapabilir... Çünkü “propaganda” siyasetin doğasında vardır ve siyasetçinin en doğal hakkıdır.
Önemli olan devlet kurumlarının, propaganda faaliyetlerinde tüm siyasi partilere ve siyasetçilere eşit mesafede durmasıdır.
Arınç’ın 100 bin gence mektup göndermesindeki gariplik, işte bu noktada başlıyor:
Çünkü çocuklarına mektup gelen bazı aileler, Arınç’ın danışmanlarının, adresleri ÖSYM’den aldığını iddia ediyorlar...
Bunda da ısrarcılar; çünkü aralarında, “Mektubun geldiği adres sadece ÖSYM tarafından bilinen adresimiz... Sınava giren çocuğumuza ÖSYM’den gelebilecek resmi evraklar kaybolmasın diye iş adresimizi vermiştik. Tesadüfe bakın ki bu seçim mektubu da aynı adrese geldi” diyen anneler-babalar var!
Anlaşılan o ki; başına gelen onca skandal ÖSYM Başkanı’na yetmemiş, şimdi kendisine sahip çıkanlara hizmeti borç biliyor...
Tamam, dilediği gibi hizmet etsin de...
Bakalım sorduğumuz hiçbir soruya yanıt vermeyen, vatandaşların seçimlerle ilgili kuşkularını gidermeyen ve “Dut Yemiş Bülbül Çıkmazı”nda ikamet eden Yüksek Seçim Kurulu bu konuda nasıl bir tepki verecek?
Yorum Gönder