2. Cumhuriyet tartışmalarında, “Osmanlı benzeri eyaletler sistemi olabilir... Onun kararını halk verecek” diyen Erdoğan, Başkanlık sistemi konusunda ise şöyle düşünüyordu:
“Türkiye şimdilik buna hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi.”
Aynen öyle; Başkanlık öncelikle Erdoğan'ın şahsi fikri veya arzusu değil, Amerikan emperyalizminin tavsiyesidir. Sevr'in, yeni adıyla BOP'un hayata geçirilmesinin gereğidir. Tabii Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş esaslarının sıfırlanması, “Kemalizme” savaş açılması, Atatürk'ün önce resim ve heykellerinin indirilmesi, sonra adının silinmesi de.
Sözümona, giderayak Ankara-Obama fena halde kapışmış durumda. Erdoğan, ABD destekli 15 Temmuz darbesinden sonra ne söylemişti? Şunu:
“Devleti sıfırdan kuracağız!..”
Peki Obama’nın, 4 Eylül'de Çin'de Erdoğan'la “tarihi” buluşması öncesi Türkiye'nin “yeniden yapılandırılması” için çizdiği yol haritası neydi? Şuydu:
“Türkiye güçlü bir NATO müttefiki olmayı sürdürüyor. Tabii ülkelerinde siyasi ve mülki bir deprem yaşadıkları gerçeğinden kimsenin şüphesi yok. Şimdi yeniden yapılanmaları gerekiyor ve bunu nasıl yaptıkları önemli olacak... Eğer attıkları adımların uzun dönemli çıkarlarına ve ortaklığımıza aykırı olduğunu düşünürsek, her iyi dostun yaptığı gibi onlara dürüstçe geri bildirim yapmak istiyoruz.”
Başkanlık sistemi için Erdoğan'ın daha Şubat 2015'te, “Bu sadece bir sistem değişikliği değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası meselesidir” demesiyle, Başbakan Binali Yıldırım'ın daha geçenlerde, “Asıl başkanlık gelmez ise Türkiye'nin bölünme riski var” sözünü alt alta koyduğumuzda çıkan sonuç şuydu:
Besbelli içeride, dışarıda çok sıkıştılar. Tavizin sonunun olmadığı malumken, Erdoğan'a “fiili federasyon” dahil devleti ve milleti dönüştürecek her türlü yetkiyi vererek, Sevr’cilerin ülkeyi bölmesini engelleyeceklerini veya milleti böyle ikna edeceklerini sanıyorlar herhalde... Yani “kanlı mı, kansız mı” tercihi!..
Ama çok da haksızlık etmeyelim; Birlik ve bütünlüğe en fazla ihtiyacımız olan bir dönemde, milleti karpuz gibi ortadan ikiye ayıran başkanlık meselesini gündeme getiren Erdoğan veya AKP değil, MHP Lideri Devlet Bahçeli oldu.
-Bahçeli'ye Ne Oldu?-
O yüzden de herkes Bahçeli'deki bu büyük “dönüşümün” sebebini merak ediyor.
Bahçeli;
AKP kadrolarının, Cumhuriyet'le bitmeyen bir hesaplaşma içinde olduğundan bihaber mi?
Erdoğan'ın, “Yeni Türkiye yeni anayasa ile hayata geçecek. Yeni anayasayla başkanlık sisteminin de ülkede yerleşmesi gerekir. Bunun için de hedef 400 milletvekili. 400 milletvekili verdiğiniz zaman... Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir” dediğini duymadı mı?
İmralı pazarlıklarında teröristbaşının “geçiş süreci anayasasından” ve Erdoğan'dan çok önce “Misak-ı Milli”den söz edip, “Aslında bu bir Kürt-Türk misakıdır ve birlikte kurtuluştur. Meclis bu misakı onayladı. Kürtler bölünmeyecekti, ama ayırdılar. Misak-ı Milli Komisyonu bunu tartışacak. Türk-Kürt birliği olmadan kimse bölgede sağlam kalamaz” dediğinden haberi yok mu?
AKP'nin parti programı ve seçim beyannamesinde “Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı'ndaki çekincelerin kaldırılması” vaadinin yer aldığını, dönemin Cumhurbaşkanı Gül'ün de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın da, “Çekincelerin fiilen kaldırıldığını” itiraf ettiğini bilmiyor mu?
“Yeni Türkiye” ifadesi ve “Yeni Türkiye'nin yeni anayasa ile inşa edileceği” açıklamasının anlamını anlamadı mı?
Görmedi, duymadı, anlamadı, bilmiyor diyelim.
Peki düne kadar hakkında, “PKK'nın hamisi, lojistik destekçisi, Mehmetçik katili zalim. Türkiye'ye meydan okuyan küstah. Erdoğan sonunda muhatabına kavuşmuş ve layığını bulmuştur” ifadelerini kullandığı Barzani'yle muhabbet, Barzani'nin Ankara'da temsicilik açma hazırlıkları;
Lozan'ın “kutsal metin” olmadığının söylenmesi, nihayet ders kitaplarında Atatürk'ün azaltılması ve İnönü'nün çıkartılması niyetleri de mi gidişat hakkında bir fikir vermiyor?
-Bunlar Olursa Bahçeli Ne Yapacak?-
Açıkçası Meclis'te görüşülen Anayasa teklifinin “Yeni Türkiye projesi” konusunda acelesi olan “patronları” tatmin etmeyeceğini, AKP'nin bir vesileyle anlaşmayı bozup, MHP kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılmış, PKK'nın siyasi uzantıları da tutuklanmışken seçime gidip, “400 milletvekiliyle” geldikten sonra “gerçekte istenen” anayasayı çıkaracağını düşünüyordum.
Lâkin Erdoğan'a verilen yetki ve dokunulmazlıkları gördükten sonra bu düşüncem büyük ölçüde değişti.
MHP, Anayasa'nın ilk dört maddesini değiştirmemekle övünüyor, ama bunların şimdilik kağıt üstünde bırakıldığı, AKP milletvekilinin sözlerinden de belli değil mi?
O zaman bazı sorularım olacak:
Erdoğan kanun hükmünde kararnamelerle;
- ABD ve AB'nin yıllardır “Kürt sorununun çözümü” gerekçesiyle istediği “İkiz Sözleşmeler”deki çekinceleremizi kaldırır,
- Avrupa Ulusal Azınlıkları Koruma Çerçeve Sözleşmesi ile Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı'nı imzalar,
- Yine bir kararname ile İmralı'daki teröristbaşını affederse, Bahçeli bunlara nasıl engel olacak?
Veya;
Duymamış olabilir, daha AKP iktidarının başlangıcında, Abdullah Gül'ün Başbakanlığı döneminde Ankara'da “Yeni Türkiye markası” diye bir proje fısıldanmıştı. Geriye dönüp bakıldığında çoğu gerçekleşen bu 10 maddelik projede, “Leyla Zana'ya bir kamu görevi, mesela Güneydoğu Bakanlığı verilmesi” gibi bir madde de vardı.
Ne tesadüf, çok değil 2 ay önce iktidarın gazetesi Star'da İlhami Işık'ın peşpeşe, “Kürt sorununun çözümü için özem bir bakanlık kurulmasını” öneren yazılar yazdığını, Leyla Zana daha hapisteyken AB'den gelen yetkililerin, “Erdoğan Cumhurbaşkanı, Zana Başbakan olsun” temennisini dillendirdiğini, 1 Kasım seçimlerinden sonra Meclis'te ettiği yemin geçersiz sayılan ve yeminini yenilemeyen Zana'ya niyeyse hiç dokunulmadığını hatırlatıp, son soruya geleyim.
Öngörülerinde yanılmayan merhum Kamer Genç, AKP-teröristbaşı yakınlaşmasına şöyle tepki göstermişti:
“Bir de gidip ellerini öpsünler bari. Getirsinler Abdullah Öcalan’ı, Tayyip Erdoğan kendisine bir devlet bakanı veya terörden sorumlu devlet bakanı olarak atasın.”
Belki bu kadarı da olmaz, ama şunu düşünelim:
Cumhur-Başkan bir kararname ile Güneydoğu Bakanlığı kurar, buraya da Zana'yı getirir ya da Zana'yı Cumhur-Başkan Yardımcısı seçerse, Bahçeli ne yapar, itiraz edebilir mi?
-Önce Ülkem Diyen Liderin Borcu-
Bahçeli'nin “dönüşümü” ile ilgili birçok iddia gündeme getiriliyor.
Kimi, “kasedi var” diyor. (MHP'ye düzenlenen kaset operasyonunda Bahçeli de hedefti. Ama genel başkan yardımcıları istifa ettikten sonra “son kaset” yayınlanmadı. Sahi o kaset neydi ve nerede?)
AKP ile devlet kadrolarına 50 bin ülkücünün yerleştirilmesi konusunda anlaşma yapıldığı öne sürülüyor.
Dahası, bugün Aydınlık Yazarı Sabahattin Önkibar'a konuşan Meral Akşener, “ Verin Meral Akşener’i, alın Başkanlığı diyerek pazarlık yapmış. Bahçeli benim tutuklanmam için bile pazarlık yapmış” diyor.
Yıllardır, “Önce ülkem, sonra partim, sonra ben” diyen bir lider hakkındaki bu söylentilerin hiçbirine inanmak istemiyorum, ihtimal veremiyorum.
Ancak şu kesin; Bahçeli'nin hem bugün, hem yeni anayasa sonrası için önce şehitler ve gaziler, sonra MHP'liler, sonra da tüm millet nezdinde acilen ciddi ve ikna edici izahatta bulunma mecburiyeti kaçınılamaz hale gelmiştir!..
Müyesser YILDIZ
18 Ocak 2017
Yorum Gönder