Akp döneminde Türk ekonomisi “bu kıştan sonra karakış gelecek”

Sayın İlhan Kesici ekonomimiz hakkında pek de umutlu olmadığını söylerken, aynen şöyle diyordu: “BU KIŞTAN SONRA KARAKIŞ GELECEK.”

Akp döneminde Türk ekonomisi “bu kıştan sonra karakış gelecek”

Son On Yıllık AKP Dönemi, Cumhuriyet Tarihinin En Düşük Büyüme Hızına Sahip (3,3)

CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici, TBMM inde partisi adına Bütçe Müzakerelerinde Türk ekonomisinin durumunu anlatan bir konuşma yapmıştı. Tüm milletvekillerinin dikkatle dinlediği, bu konuşmanın adeta bir özetinde İlhan Kesici, CNN Türk de 28.12.2016 günlü Tarafsız Bölge programında Ahmet Hakan’ın sorularıyla açıklamalarda bulundu. Ülkemizin güzide ekonomi uzmanlarından İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin, ilginç görüşlerini size aktarmak istedik. 2016 yılının bu son günlerinde bir uzman gözüyle ekonomimize kısaca bir göz atmak istedik. İktidarın uçtuk kaçtıklı abartılı ekonomik rakamları karşısında, Sayın İlhan Kesici ekonomimiz hakkında pek de umutlu olmadığını söylerken, aynen şöyle diyordu: “BU KIŞTAN SONRA KARAKIŞ GELECEK.”
 Ahmet Hakan (A.H.) şunu sordu: “İlhan Kesici partizanca konuşmadan ziyade olayları değerlendirme üslubu olan bir siyasetçi. O bakımdan bir uzman gibi de dinleyebiliriz kendisini. Bu akşam biraz ekonomiyi konuşacağız. Türk ekonomisinin içindeki durumunu biraz konuşalım isterseniz. Bu gün Dolar 3.50 seviyesinde giderken, kaç gündür bir süredir böyle devam ederken, bugün bir tırmanışla 3.55 i gördü, yeniden artmış oldu. Dolar önemli bir gösterge midir?
İlhan Kesici (İ.K.): “ Bizim milletimiz, bizim halkımız ekonomiyi sadece döviz kurundan takip eder.
A.H.: “Peki bu doğrumudur?”
İ.K. “Bence doğrudur, normal şartlarda ekonomiyi yansıtır. Hem günlük faaliyetlerimiz çok önemli, doğru bir ölçüdür. İkincisi, dolarla ilgili tahminde bulunabilir olması lazımdır. Karar vericilerin, karar verici demek, yatırım yapacak olan insanlar demek, büyük alımlar yapacak olan insanlar demek, yabancı sermaye hareketleri demek, bize gelecek bizden çıkacak olan sermaye hareketleri demek. Bunların hepsi teker teker ekonomiyi tarif edecek bin tane parametre varsa her biriyle teker teker uğraşmazlar.
Bunun göstergelerinden bir tanesi ona geliriz, tak ekonominin performansını görmek istiyorlarsa yıllık büyüme hızını; yıllık kalkınma hızı demek daha benim hoşuma gidiyor. Yani ekonomi yılda ne kadar kalkındı, yüzde kaç, bu çok önemli bir gösterge. Günlük hayatta da dövizin kuruna bakarlar. Sadece günlük hayatta değil ama. Dört senede bir yatırımcı gelecekse, en az önündeki dört seneyi görmesi lazım gelir, görebilir olması lazım, bunu kur hareketlerinden görmek ister, o yüzden çok önemlidir.
A.H. Siz hem büyüme açısından, hem kur açısından bu gün itibariyle ekonomiye baktığınızda ne görüyorsunuz? Yani felaket mi görüyorsunuz?
İ.K.  “Felaket kelimesini biz kullanmayız. Ama çok ciddi görüyorum, çok ciddiye alınmasını görüyorum. İki sebepten bu BÜYÜME HIZI TÜRKİYE NORMALLERİNİN NEREDEYSE YARISINA İNDİ. Dört yılın ortalaması, son on yılın, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir ifadesi var 2007 den itibaren ustalık dönemini izledi, ilk dörtten daha iyi performans göstereceği kabulüyle ben de süzme bal Ak Parti dönemi diyorum, neden süzme bal Ak Parti dönemi diyorum. Çünkü 2007 den itibaren tüm devlet apareyi Ak Partili, Cumhurbaşkanı Ak Partili, Başbakan Ak Partili, Meclis başkanı, Bakanlar kurulu, Anayasayı değiştirecek kadar milletvekili grubu, bütün Büyükşehir Belediye başkanlarının tümü, tamamen AK Partili. O zaman bunun performansının enteresan olması lazımdır, yüksek olması lazım. Hele buna gösterdikleri gerekçelerden birisi ne? Böyle olsun ki, her şey bir partide olsun ki çok büyük ekonomik performans elde edilsin. Şimdi Allah sizi inandırsın Ahmet Hakan Bey, bu on yılın ortalama büyüme hızı 3,3 2007-216 on yıldır ortalama büyüme hızı 3,3
Bir başka dönem vereyim buna, mesela bizim çok partiye demokrasiye geçtiğimiz 1946 yılı, 1946 dan Ak Parti iktidara geldiği dönem 2002 ye 57 yıl. Bunun içinde ne var; bunun içerisinde İkinci Dünya Savaşının olumsuz etkileri var, üç tane ihtilal var, 1960 ihtilali var 70-71- 80 ihtilali var, buçuk 28 Şubat olsun, 1974 de Kıbrıs Barış Harekâtı var, koalisyonlar var, beş partili koalisyon var, mesela CHP-MHP koalisyonu var. MSP koalisyonu var. Milliyetçi Cephe koalisyonları var, beş partili koalisyonlar filan var, 1994 ekonomik krizi var, 2001 ekonomik krizi var. 2001 ekonomik krizi demek bizim AK Partinin iktidara gelişinin bir numaralı etkeni demek.
1946 dan 2002 ye kadar bütün bunlar yaşandı. Bunun ortalama büyüme hızı yüzde 5,1 evet öyle.
 Şimdi bağışlarsanız, yanımda getirdim her ihtimale karşı. (İlhan kesici elinde grafikler göstererek büyüme hızlarını açıklamaya çalışıyor) Şu 2007-2016 daki büyüme hızı 3,3; şu mavi de demin söylediğimiz 1946-2002 yılları arasındaki 57 yılın ortalaması 5,1.
Şimdi buna ben diyorum ki, biraz sert olmaz herhalde, Allah korkun kardeşim” diyorum, bunu ciddiye al

İKTİDAR BOZUK EKEONOMİ İÇİN: “YEDİ DÜVEL BİZE SAVAŞ AÇTI, ONDAN OLDU” DİYORLAR
A.H.: 2007-2016 diyorsunuz ya, diyor ki,” kardeşim” diyor, “yedi düvel bize savaş açtı, dünya ile savaşıyoruz. Bütün dünya bize çelme takmakla meşgul, Amerika’sından Avrupa’sına kadar, dolayısıyla yüzde 3,3 ün nedeni budur” diyorlar.
İ.K.: “Şimdi ben her ihtimale karşı elimin altında küçük şey bulunsun, ben anlatayım sonra icap ederse göstereyim. Şimdi söyledikleri rakam şurada, dedikleri 15 Temmuzdan sonra değil mi, yani bir yıl 3,2 şu, yani son bir yıl 3,2,ondan evvel iki, ondan evvel dört, ondan evvel iki ne eder 2,1 burada yedi düvel filan yok;
A.H.: “2013 den itibaren alıyorlar,
İ.K.: “Şu 2012  2,1  yedi düvel yok 2012 de yok. Bunu göstermemin sebebi 1994 krizi bağımsız olmak üzere krizi takip eden üç yıl şu büyümeler.

“ YEDİ DÜVEL” LAFI MASAL!  ORTA DOĞU ÜLKELERİ ADAM OLMAZ, TÜRKLER HARİÇ.
A.H.: “Ben şunu merak ediyorum, yedi düvelin etkisi yok mu? Yedi düvel masal mı peki,
İ.K.:  “Yedi düvel masal. Profesör Bernard Lewis var, dünyanın en büyük Orta Doğu tarihçisi, diyelim, şimdi nerdeyse yüz yaşına yaklaşıyor. Onun şöyle bir şeyi var, 1960 yılında yazdığı kitap, “Modern Türkiye’nin Doğuşu” orda bir yerde söylüyordu, şimdi söyleyeceğim lafı, arkadan 2002 de ikiz kuleler vurulduktan sonra, “Neyi Yanlış Yaptık” diye bir kitap daha var, meşhur oldu. Orada ikisinde de diyor ki, bizim Orta Doğu Coğrafyası ile ilgili: “Bunlar adam olmazlar, çünkü bunlar bir şeyler karşılaştıkları zaman hep başkasını suçlarlar, derler ki “Bunu bize kim yaptı” derler. Şurada bir taş düşse “bunu bize kim yaptı. Bizim çocukluğumuzda, ben Sivas’ta Lise üniversiteyi bitirinceye kadar, bu filanların işidir, bu şu feşmekanların işidir” deriz. Yani sağ ideolojide.
A.H.: “Peki ne diyeceğiz. Bunu bize kim yaptı” değil de ne diyeceğiz.
İ.K.: “Yok öyle bir şey. Bizimle ilgili bir laf söylüyor, Profesör Bernard Lewis  diyor ki, “bir tek bu Orta Doğu coğrafyasında bir tek Türkler var ki bunlar adam olabilir” Niye, Kanuni’nin, en parlak zamanımız ne bizim, Kanuni zamanı, muhteşem. Bu dizide de vardı aslında orda bir de Lütfi Paşa var; dizideki halini beğenmedim ben, gözleri böyle felfecir olmuş, böyle bir tip koymuşlar, öyle değil.
Lütfü Paşa sadrazamlarından birisi, sonra iki yıllık sadrazamlık yaptı ayrıldı. Bizde normal olarak “katli vacip olur” sadrazam ayrıldığı zaman. Hayır, bu Dimetoka’ya çekildi Dimetoka’lı. Ara ara geldi rapor verdi, diyor ki, bu Lütfi Paşa’nın verdiği bir rapor var, bu raporda padişaha diyor ki “Çarşı pazarı gezdim, buralarda vergiler vs ler iyi gitmiyor, iki deniz inşa teknolojisini geziyorum, buralar iyi gitmiyor”. Prof. Bernard Lewis diyor ki, “Türkler en zirve oldukları noktada kendilerinin yanlışlarını gören, bunu padişahlarına arz edebilen ülke, o yüzden Türkler hariç”.
 Şimdi bizim Ak Partil kardeşlerimiz, Allah sizi inandırsın, bunu Ak Partili kardeşlerimizi inandırsın ki kimse bize bir şey yapıyor değil. Yani bir zaman “kör, kör gözüne” dersen olur. ( O zaman ekonomideki kendi israflı kusurumuzu başkalarına yüklemek çabasındayız, demektir bu.)
Şimdi işin ciddiyetini anlayalım, Sayın Başbakanımızı ben seviyorum; Sayın Davutoğlu’ndan sonra (o çok parmak sallıyordu, ben bile korkuyordum, bir başbakan parmak salladı mı, “bunu bize test ettirmeyiz, bu kimse sınamasın, denemsin” filan diyor ya, korkuyoruz, yani. Niye korkulur, bir tek deliler korkmaz Ahmet Bey, yani şurada bir yılan çıyan olsa hepimiz korkarız, ama deli olsun burada,  o korkmaz, fehmedemiyor, a algılayamıyor.

YASTIKALTI DOLARLA YÜRÜMEZ
Sayın Başbakanımız geldi, güzel bir üslup, yumuşak, mizah, şarkı sözü türkü sözü iyi. Ama bunun da bir dozajı var. Ciddi işlerde bu kaldırmaz ki, mesela basın toplantısında bir gazeteci arkadaşımız sordu, “kur ne olacak” diye. Başbakan “valla bu dolardır, dolarda, dolar dolmaz” diyor.
Bu olmaz, niye olmadı, şundan.  İki bunun devamı mahiyetinde, “bir dolarlarınızı bozdurun, yastık altındaki dolarlarınızı bozdurun” filan. Peki, bu neyin ihtiyacını karşılayacak, bizim bir yıllık taze dolara ihtiyacımızın rakamı “200 milyar dolar, Türkiye 200 milyar doları her yıl döndüremezse, bu ihtiyacı karşılayamazsa, işte o zaman ekonomideki daha kötü işlerle karşı karşıyayız. Nerden geliyor bu?
Kamu sektöründeki bir içerisinde ödenmesi gereken kısa vadeli döviz rakamı var. Cari açığı dediğimiz gelirlerimiz giderlerimiz arasındaki farkı karşılayacağız. Özel sektörün döndürmesi gereken kuru var.
Bir ülkenin başbakanı, “bir dolarlarını bozdurun, yastık altlarındaki dolarla bu işi halledin, çünkü biz bir kuşatma altındayız” filan dediği zaman, dış dünya adama şöyle bir bakar, “ya bunların dünyadan haberleri yok, hangi bir dolarlan bu işin üstesinden gelinir”.  Birdenbire onlar kendilerini çekerler. Dış dünya bir şey yaparsa bu sebepten yapar, bize komplo kuracağı için filan değil. “Buraya bulaşılmaz, buraya kredi verilmez”  Niye kredi verilmez? Çünkü adam kredinin nasıl dolandığını, nasıl geldiğini fehmedememiş, anlamamış, gayri ciddiye alıyor, o bakımdan.
A.H.: “Dolar bozdurma ayrı bir hikaye, siz dışarıdan Amerikası, Batısı, Avrupası filan falan, bizim ekonomimize yönelik bir tehdit, bir saldırı içerisinde olmadıklarını mı kastediyorsunuz.
İ.K.: “Hayır öyle bir şey görmüyorum, şimdi Türkiye netice itibariyle, şimdi çok önemli bir yerdeyiz. Müspetinden dolayı Türkiye çok önemli olmayabilir. Yani Türkiye iyi bir ülke olursa, bütün dünyayı abad eder, denilmeyebilir. Bazı Adamlar vardır ya, “şerine lanet”  denilir, hani bazı adamlar vardır ya aman şuna bulaşmayalım “şerrine lanet” derler ya. Mevkisinde çok önemli, biz şöyle bir ayağa kalksak olur ama bir ucu Balkanlar, bir ucu Kafkaslar, öbürü Doğu Akdeniz’in güvenliği, öbür ucu Orta Doğu. Orta Doğu olduğu zaman enerjinin üretimi enerjinin dağıtımı, atla Hazar’ın öbür tarafına Türk Cumhuriyetleri vs. Burada Türkiye’de bir karışıklık olursa, dünyaya nizamat veren ülkeler, eskiden “Düvel-i Muazzama” diyorduk, şimdi büyük ülkeler, süper güç falan, çok üst zekâlılar yani böyle ufak tefek müşkülat olmaz, dünya bakımından çok büyük müşkülat olur. O yüzden benim kanaatim odur ki, dünya, aman Türkiye’de problem çıkmasın” diye diken üstündedir.

“YEDİ DÜVELLE SAVAŞIYORUZ YANLIŞ,  DOLAR BİZİMKİLERİN HESAP BİLMEZLİĞİNDEN ARTTI
A.H.: “İyi ama bize anlatın şu, ben ekonomiden anlamıyorum, deniliyor ki, “15 Temmuz oldu, bu 15 Temmuzun arkasında dış güçlerin olduğuna dair bariz emareler de var. Hepimiz bakıyoruz, görüyoruz 15 Temmuz böyle tek başına Fetö denilen bir yapının girişeceği bir iş değil, muhakkak arkadan bir pışpışlama en azından söz konusu. Amerika mı, Amerika’nın içinde bir aparat mıdır, onları bilemem, böyle bir durum oldu. Türkiye böyle bir 15 Temmuz badiresini atlattı. Tam kendimize geleceğiz, onu onarmaya çalışıyoruz, birden bire dolar fırladı. Ahali bunu şöyle anlıyor, “15 Temmuzda başaramadılar, şimdi doları yükselterek, kuru yükselterek, yeniden Türkiye’ye savaş açtılar”. Şunu sormak istiyorum. Teknik bir soru bu, Amerikası, Avrupası, Batısı, dış güçler isteseler doları yükseltemezler mi Türkiye’ye karşı. Ben Türkiye’deki R.T.Erdoğan hükümetini beğenmiyorum, bunları devirmek istiyorum, her şeyi denedim, başaramadım, şimdi sıra şu doları yükselteyim, doları yükselterek bunları zor durumda bırakayım. Böyle bir şey diyemez mi, teknik olarak yapamaz mı, beceremez mi?
İ.K: “Hayır isteseler doları yükseltemezler, şöyle olur daha doğrusu. Biz bu parayı 200 milyar bulacağız dedik ya, sizin dövize ihtiyacınız var değil mi? Sizin fazla bir dövize ihtiyacınız yok ise Amerika’nın yapacağı başka bir şey yok.
A.H.: “Durup dururken bizim dolar niye arttı? Durup dururken, dolar niye arttı? Bizimkilerin hesap kitap bilmezliğinden arttı.
A.H.: “Peki kural dışı bir müdahale yok mu?”
İ.K.: “Bence yok, her şey olağan seyrinde, ben bunu olağan seyri olarak görüyorum. Şu benim sitemde üç sene önce koyduğum bir tablom var. Elimdeki Sermaye Donma Endeksi, daha doğrusu böyle bir laf uydurmuşlar. Diyoruz ki, dış sermaye akımında bir aksama olursa bundan en çok etkilenecek olan ülkeler grubu Türkiye, bizi ilgilendiren bir şey değil, burada 27 tane ülke var. Bu üç sene önce, yani Eylül 2013 yılında ilan edilmiş bir şey. Burada etkilenen bir numaralı ülke Türkiye, burada 15 Temmuz filan yok.
Şöyle bir şey olmuştu, üç sene önce görülür gibi oldu ki, az gelişmiş ülkelere gereğinden fazla para geldi, o bütün dünya için böyle.  Şimdi Amerika’da alınacak olan ekonomik politikaları merkez bankası ayarlıyor ya Amerikan vizörden, Amerikan Merkez Bankası artırıyor, epeydir, şu kadar puan artırdı vs; bu üç sene öncesinden görülen bir şeydir. Üç senedir de böyle bir şey olacak, o zaman bunu hazırlayan organizasyonlar, dünyaya akıl satıyorlar, netice itibariyle. Diyor ki bu para fonları, o ülkeye, bu ülkeye gönderenlere bir akıl veriyor, diyor ki: “böyle bir hal olursa, dünyadaki paranın Amerika’ya doğru, tamamı değil de belli bir oranda, akması olursa öbür ülkelerle ne olur, Türkiye değil. Sen bana abone ol, diyor, üç sene önce Türkiye en fazla etkilenecek ülke diyor. Aradaki fark da açıktır.
A.H.:  Yani dolardaki yükselişin ön habercisi.
İ.K.:  Elbette öyle, bu hani depremlerin öncü sarsıntıları gibi göstergeleri var, bu da öncü gösterge.
A.H.: O zaman kural dışı müdahale, yedi düvel Türkiye’ye çullanıyor, diye bir şey değil.
İ.K.:   Hayır. İkincisi de, bizim dövize olan ihtiyacımız var, dövize olan ihtiyacımız normalden çok, niye normalden çok, şundan dolayı, şurada dış ticaret rakamları (tablo gösteriyor), dış ticaret açığı. Yani biz Ak Partinin 14 senelik performansında 2,14 trilyon dolarlık ithalat yapmışız, 1,6 trilyon dolarlık ihracat yapmışız. Diş ticarette 700 milyar dolar açığımız var. Çok yüksek, başka ülkelerde başka olmaz. Çünkü bizim ihracatımız, mesela bir ölçü vereyim ben,  1,6 trilyon dolar, yüz dolarlık ihracatın yarısı kadar 50 dolar dış ticaret açığı veriyor. Çok fazla tetikler, bu geldi adına cari işlemler diyelim, 500 milyar dolar. BU yıllık ortalama 30-35 milyar dolar. Bu açığınız yoksa dış dünyanın gelip şey yapacak hali yok, sağlam durursan yedi düvel sana çullansın milim kıpırdatmaz. Siz döviz gelirinizle döviz harcamalarınız var, döviz gelirinizle döviz harcamalarınız arasındaki fark, makul bir farksa, dünyanın her tarafından bu farkı elde edebiliyoruz, yani kredilerle.

HÜKÜMETİN HESABI ERZURUMLU’NUN HAC HESABI GİBİ
A.H.: “Kamuda işler iyi diyorlar, bütçede açık yok, denk” falan, “para var devlette” deniyor sorun nerede peki.
İ.K.:  Burada Erzurum’lunun bir fıkrası var izin verir misiniz? Erzurumlu baktı, Orta Anadolu’yu da es geçmiyoruz Yozgat’ı, falan, bizim Sivas da öyle. Bizim esnafın gözü Hacca gitmek, yani biraz para kazanır gibi olduğu zaman Hacca gitmek düşüncesi var. Oğlansa anasını babasını Hacca götürmek düşüncesi olur, bu büyük zevktir. Erzurumlu da, bakmış, muhasebecisi yok da, diyelim ki muhasebecisini çağırdı, dedi, şu hesapları bir getir; adam hesabı getirdi, baktı baktı dedi ki, “hasaba bakirem hac lazım olmuş”, yani hesaplar o kadar kuvvetli görülüyor ki, “biz hacca gitmeliyiz, Hac farz olmuş; sonra “cüzdana bakirem zekete muhtaç”. İşte Hac ekonomisi, bizim hükümetin Hac ekonomisi gibi ballandırarak anlattığı bu. Bize bir hesap çıkarıyor ki, Hac hesabı gibi çok kazanmışız, ama cebine bakıyor, öyle. Ben Parlamentodaki şeyde, orda bir de ekonomi bürokrasisinden gelen arkadaşlar otururlar, Hazine Müsteşarı, Planlama Müsteşarı neyse onlar falan da otururlar. Onların görevi de cevabi konuşma için Sayın Başbakana bir yardım için. Ben de orda dedim ki bu bütçe nasıl pehlivanlığın er meydanı Kırkpınar’dır, bütçe rakamlarının er meydanı da, bütçe müzakereleri ve TBMM Genel Kuruludur. Ben de bu rakamları burada arz ediyorum, görünsün diye de bunları gösteriyorum, aramızda Sayın Başbakan’ın cevap vereceği belliydi. Sayın Başbakanımızın konuşması tam dört saat var, dört saat çok iyi bir zaman, orda ekonomi bürokrasisi var, maliyeciler, hazineciler her bürokrat var. Öbürü de Ankara’da beş sanayi bölgesi var, İvedik Sanayi organizesi var vb. Yarım saat buradan oraya gitmek için, birçok kuruluşların başkanları da daha ziyade sağdaş partilerdir. Bana inanmayın da gidin bu rakamları onlara sorun, işte o Erzurumlunun hesabı, hesaba mı bakacağız, paramıza mı bakacağız.
A.H.: İyi ama devlet bütçesi, devletin ekonomik programı ona bakarız, o baktın mı, hani “uçurduk kaçırdık”  diyoruz ya biz, daha doğrusu Ak Partili arkadaşlar diyorlar. Şimdi şunlar kişi başına düşen milli gelir çubukları, diyorlar ya, “kişi başına düşen geliri dörde katladık” diyorlar ya, şu 2008 şurada patinaj yapıyor, takıldı kaldı yedi sene, buna dediler ki hem akademisyenler hem iktidar sözcüleri, görüldüğü gibi patinaJ yapıyor, ilerleme yok araba gibi, burada tıkandı.
EKONOMİDE BAŞARISIZSLIĞIN NEDENLERİNDEN BİRİ KADROLAR İDEOLOJİK TEK YANLI
A.H.: “Tek başına güçlü bir iktidar, dediğiniz gibi, Başbakan, Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı, bakanlar hepsi onda, büyük bir güç, tek parti iktidarlarına baktığımızda Türkiye’nin tarihinde hep ekonomik başarılar var. Sizin verdiğiniz rakamlardaysa bir başarı görülmüyor.
İ.K.:  Bunun nedeni arkadaşlarımızın fikir kabiliyetleri tükendi. Şimdi tek parti olayının kötü taraflarından bir tanesi de şu, özellikle ideolojik bakımından yani, mesela bizim eski partiler o kadar ideolojik değildi. Şimdi ideolojik sayılır. Bunun kadroları muhtelif değil, çeşitli değil. Kendilerinden başka, koyu Ak Partiliden başka, ekonomi bürokrasisinden de, öbür bürokraside de bir tane muhalif Allahın kulu yok. Kadrolar muhtelif olması lazım. Bu muhtelif çeşitlilik demektir. Olaylarda konularda aramızda zıtlaşma, muhtelif olacak. Böyle bir kadrosu yok iktidarın. Şu tabloyu alın Sayın Başbakana, “Sayın Başbakanım çok iyi söylüyorsunuz ama bu gidişat iyi gidişat değildir”, diyecek bir tane Allahın kulu yok, aralarında. Olmazsa olmaz. Ben Devlet Planlama teşkilatına uzman olarak girdim. Ulaştırma haberleşme uzmanıydım ben. Öbür odalarda iki eski uzman oturur, biz beş kişi otururduk, aynı odada oturuyorduk, O odada beş kişi oturuyorduk, beşimiz de farklı siyasi partilerden idik. Daha doğrusu o zaman particilik filan yoktu da, mesela milletvekili adayı olan arkadaşlarımız vardı, biri AP. den oldu, onun için de bir ANAP lı oldu, biri Doğru Yol’cu oldu. Biri CHP liydi aday olmadı, biri TİP liydi, ben de bendim. Bu çeşitlilik krizleri önler. Kriz biri 94 de oldu, biri 2001 de oldu. 94 ü, o zamanki Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın inadının tersi bir inadı vardı. İlla da dövizi, kuru baskı altına almak istiyordu.
A.H.: “Geçmişte de bu çeşitlilik var idi ise, geçmişte de krizler oldu, diyorum.
İ.K.: O zamanki başbakan, “dövizi ille de şöyle edeceğim, kuru böyle edeceğim” diye baskı kurarsa yine kriz önlenmez. 2001 de de hatırlayın, yine kurdan kaynaklanan bir şey, şimdi kuru ciddiye alın dememin sebebi de o. Bunların içinden yaşarak geliyoruz biz. Orda da iki tane bir bant vardı, 18 aylık bant, dolar kuru o bandın içinde şöyle bir seyirde bulunacak. 2001 yılının sonuna doğru belli oldu ki bu banda sığmıyor, dövizdeki hareketlenme. O zaman IMF nin ikinci başkanı, Türkiye Stanley Fischer Kahire’de Mısır’da idi. Türkiye’ye geldi, ben zannettim ki, “ (Ahmet Hakan araya girerek uzatmayalım” dedi. Burada da bürokrasinin inadı oldu.
A.H.:  “Türkiye’de Ak Parti ekonominin başarı hikayesi oluşturmadı mı, yani, mesela IMF ye olan borcunu ödedi. Türkiye’yi krizden çıkardı, para bol, refah oldu, milli gelir 10 bin dolara çıktı. Siz bunların hiç birini görmezden geliyorsunuz, yani işin bu kısmı belki son dönemde rakamlarda bir düşüş falan var gösterdiğiniz, onları görüyoruz ama en azından ilk beş yıl altı yıl iyi bir şey yok muydu.
İ.K.: İlk dört yılda büyük büyüme hızı elde edildi., ilk dört yılın sebebi şu, ondan sonra 2009 da kriz oldu. Marifetleri hepten yok dersem ayıp olur. O kadar da değil ama kendi sözcüleri marifetiyle söyleyelim. O zamanki IMF programı vardı ya, mesela Kemal Derviş Programı diye küçümsenirdi bazılarınca. Mesela Ali Babacan Bey’in çok demeci var o sıralarda, “biz aynı programı takip ediyoruz” diye. Aynı programı takip etmek demek, IMF Türkiye’ye 40 milyar dolar destek çıktı o zaman. O IMF borcunu ödedik dedikleri de budur. IMF nin verdiği 40 milyar dolarlık bir destek var. O borcu Türkiye aldı, kullandı, ödedi. Bu normal, buna kötü filan demeyiz. Ama “IMF borcunu sıfırladık” derken, Kamuoyunda sanki bütün dış borcu da sıfırladık, hâlbuki 2002 yılında, bu 2002 yılı Cumhuriyet tarihinin en kötü yılı, kamunu dış borcu 64 milyar dolar. IMF nin bunun içindeki 22 milyar dolar, hepsi 64 milyar dolar. Şimdi IMF yi ödedik, kamunun dış borcu şimdi 127 milyar dolar. Başka ilave edilmesi gereken borçlar var ama yani kamunun dış borcu da iki katlanmış vaziyette. IMF yi ödemiş olsanız bile dış borç ikiye katlanmış”.
Akp döneminde Türk ekonomisi “bu kıştan sonra karakış gelecek”

BU KIŞTAN SONRA BAHAR DEĞİL, KARAKIŞ GELECEK
(Yani Ülke ekonomisi öylesine bozuk)
A.H.: “Manzara bu kadar kötüyse, Türkiye’de bir yandan Osman Gazi Köprüsü, Avrasya Tüneli, Üçüncü Köprü, Ilgaz Tüneli gibi devasa projeler var, hayata geçiyor. Madem büyüme hızımız bu kadar düştü, dolar kuru yükseliyor, öyle bir kriz havası görmemiz lazım sizin ortaya koyduğunuz tablolar eğer geçerliyse. Oysa bir yandan da kamu yatırımları bütün hızıyla devam ediyor. Bu nasıl oluyor peki.
İ.K.: “Şimdi ağzımdan yel alsın, Allahüalem üç ay sonra süre biçmek doğru değil. Bu akıllan giderlerse, inanırlar mı söylediklerine, yedi düvel saldırıyor sözüne kanarlarsa, bir de ekonomi yöneticileri, işte bu köprüleri de yapıyoruz, şunları bunları yapıyoruz filan diye inanırlarsa, o emri hak bazen öne çekilir, böyle bir şey olur. Çok büyük müşkülatla karşılaşılır.
A.H.: “Daha açık konuşun konuştuğunuzdan bir şey anlamadım.
İ.K.: “Daha açığını konuşamam, çok büyük problemler var.
A.H.: “Peki onları nasıl yapıyoruz, onlar çok küçük rakamlar. Biz üçüncü köprüyü AK Parti 14. Senesinde yaptı, dünyanın en iyi ikliminin olduğu senede. 14. İktidar senesinde yaptı. Biz birinci köprüyü ne zaman yaptık, 1971, o ne demek Süleyman Demirel’in rahmetli 4. İktidar yılında. İkinci köprüyü ne zaman yaptık, ha bir de onu kamunun parasıyla yaptık. Bu köprü başkasının parasıyla, ikinci köprüyü ne zaman yaptık 1987 yılında, o ne demek Turgut Bey’in 4. İktidar senesinde, bir de yap işlet devret modelle yapılıyor bu, hâlbuki biz onu Türkiye’nin kendi imkânlarıyla yaptık.
A.H.: “Ne fark eder nihayet devlet parasıyla yapılıyor”.
İ.K.: “ Çok fark eder, öbürü devlet parasıyla yapılıyor, öbürü başkasının parasıyla yapılıyor. Bu köprüler 20-25 yıl, siz birinci köprüden geçerken kaç lira veriyorsunuz, üçüncü köprüden geçerken kaç lira vereceksiniz. Bunu henüz vatandaşlar görmediler, Osman Gazi köprüsü de öyle. Çok pahalı bunlar, bu pahalı yatırımların arkasında hazinenin verdiği garantiler var. Normal zamanlarda özel sektöre verilen hazine garantileri çok problem olmaz, ama bunlarda sıkışma olduğunda bu özel sektörün borcu denilmez, olduğu gibi kamuya intikal eder. İşler kötüye giderse bu yatırımlar da kamuya ait olur, çok fazla problem olacak.
A.H.: Bunu neden açık söylemeye çekiniyorsunuz.
İ.K.: “Ben kriz müjdecisi gibi olmak istemiyorum. Ön bilgisi veren adam olmak istemiyorum. (Kötü sonucunu vermek isteyen felaket tellalı adam olmak istemiyorum, demek istiyor) yoksa kıştan sonra bahar gelir değil mi? Ama bunda kıştan sonra daha kötü kış gelecek. Öyle bahar mahar gelmez, BU KIŞ, BU KIŞTAN SONRA KARAKIŞ. Bana inanmasınlar, ben diyorum ki başbakana TBMM de şuadaki organize sanayisi başkanına gidin, organize sanayideki durumu görün.
A.H.: “Ne var ki ikide bir oraya geliyorsunuz.
İ.K.: “Çok kötü, ağlamak şöyle dursun, insanların birikimleri 50 yıllık birikimleri, hepsi risk altında. Benim bu kadarını söylemek pek hoşuma gitmiyor.
A.H.: Ne yapmak lazım sence.
İ.K.: Bunu böyle görüp ciddiye almak lazım.
A.H.: “Peki görmüyorlar mı, toplanıyor ekonomik kurullar, sürekli bir alarm durumu da var, ben içini bilmiyorum, dışarıya yansıttıkları haliyle, bu işin farkında olmadıkları çok açık. Ama dışarıya yansıyan haliyle bu, bizi kandırmak demeyelim de “Türkiye’yi telaşa düşürmeyelim” diye bir resim gösteriyorlar olabilir.
A.H.: “Telaşa düşürmeyelim” diye o resmi göstermeyebilirler ama sonra Perde arkasında çok ciddi karalar alıyorlar mı?
İ.K.: “Almıyorlar.”
A.H.: “Ne yapılmalı, ne kararı alacak.”
İ.K.: “Bir defa tabloyu doru okuyacak, çok ciddi olduğunu da fehmedecek, ciddiyetinin farkında olacak. Ekonomiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanımız konuşuyor, Dolarla da ilgili konuşuyor. Sayın Başbakanımız da konuşuyor. Başbakan yardımcımız var. Adı Kalkınma olan Bakanımız var ve adı Kalkınma olan ekonomi bakanımız var, beş kişi. Bu çok fazla, beş kişi konuşuyor.
A.H.: “ Eh konuşsun ne olur ki.
İ.K.: “Bunlar hep birbirinden farklı tellerden çalıyorlar. Şu adamlar Türkiye’ye para gönderecek adamlar var ya, 200 milyar lira diyorlar. Bunlar batıyor diyorlar, burada bir hayat yok hepsi ayrı telden çalıyor. Bu seslerden orkestra olmaz. Bir, bu teke inecek, bunun farkında olacaklar, durumun ciddiyetinin farkında olacaklar, tek kişi konuşacak. Ama şöyle bir tek olacak. Buna kaptan da diyebilirsiniz, ekonominin Çarı da denilebilir. Mesela, İngilizler Şansöyle diyorlar, Çarl, böylece ekonominin bir şansölyesi olması lazım. Bir tek bu konuşacak. Sayın Cumhurbaşkanı da konuşmayacak. Sonra bu bütün takımı toplayacak, ekonomik program yapacak, bir büyük ekonomik kapsamlı program yapacak. Bu kapsamlı programı dünyaya takdim edecek. Bu işin içinde hukuk, hukukun güvenirliği çok fazla var. Çünkü hukuk, hep sermaye akımı dolayısıyla söylüyorum ben; hem Türkiye’de yatırım yapacak insanlar için, hem de dünyadaki Türkiye ile alışveriş yapacak insanlar için. Türkiye’deki hukuki mevzuatın ne olduğunu tam emin olması lazımdır. Yani bir günde Türkiye’de öyle laflar ediliyor ki, adamların kafaları karışıyor.
A.H.:  Çözüm için ne yapması gerekir, onları anlatıyorsunuz, diyorsunuz ki, “Durumun farkında olacak, durumun ciddiyetinin farkında olacak, tek ses ekonomik programı açıklamaları gerekir.
İ.K.: “Şimdi onun başına da şu lafı koyalım. 1- Ekonomide sihir yok, sihirbaz yok, öyle bir sihirbaz gelecek değneği vuracak, ekonomiyi, her şeyi düzeltecek, böyle bir şey yok, sihir yok sihirbaz yok. 2-Çok ciddi bir program yapacaksınız. Bu programı biz kendimiz beğenelim diye yapmayacağız, dünyaya bu program ilan edilecek, sebebi şu 200 milyar dolarımız var ya, her sene böyle bir parayı bulmak ihtiyacımız var. Bunun için de dünyayı ikna etmemiz lazım. O Sayın Cumhurbaşkanımızın kızdığı şeyler dahil buna. Reyting kuruluşları, ülke derecelendirme kuruluşları dâhil
A.H.: “Art niyetli davranmıyorlar mı?
İ.K.:  “Hayır art niyetli diye niye davransınlar, öyle bir şey yok. Eğer art niyetli davranırlarsa adamlar batarlar, hiçbir prestiji (saygınlığı) kalmaz. Siyasi anket yapan firmalara benzerler. Görülür, öyle yıkamalı-yağlamalı anketçi olduğu belli olur, bir kere kandırılır insanlar, bir daha kandırılmaz. Böyle bir şey yok, böyle bir art niyet yok. Bu paraya ihtiyacımız olduğu için, dünyayı ikna edecek, dünyayı algılayacak bir program yapılacak.
Üç- Bir eylem planı yapacağız, aylar itibariyle zaman dilimleri itibariyle yıllar itibariyle bir eylem planı yapılacak. Bunlar hem yurt içi aktörlere; hem yurt içindeki yurt dışındaki iş dünyasına anlatılacak anlatılacak. Sempozyumlar yapılacak, toplantılar yapılacak, ciddi bir iş, kampanya gibi, bu böyle anlatılacak.
Bunun sonucunda hazine borçlanmaya çıkacak, borç para bulacak. Eskiden IMF den buluyorduk, bulurduk, ama Sayın Cumhurbaşkanımız IMF yi öcü ilan etti.
A.H.: “Peki ona IMF ye ihtiyaç var mı?
İ.K.: Elbette var, iş çok ciddi yani o zaman IMF den geçen sefer aldığımız paraya yakın, yani 40 milyar dolara yakın böyle bir para bulabilir olmamız lazım. Bunu harcamamız lazım Bunu Merkez Bankası rezervlerine ek bir rezerv olarak.
A.H.: “Merkez Bankası rezervleri sağlam değil mi?
İ.K.: “Ben sağlam değil dersem bana ayıp olur.
A.H.: “O zaman 40 milyar dolara mı ihtiyacı var Türkiye’nin
İ.K.: “Büyük bir programla beraber taze paraya da ihtiyacı var. BU 25 olur, 30 olur, 40 olur. Yani büyük bir program dünyayı ikna edecek bir program; hem Türkiye’yi hem dünyayı bir program olacak hem de idarece paraya da ihtiyacımız olacak ki, şu sermaye hareketlerinde daralma gibi olduğunda “merak etmeyin”, hem biz diyelim, hem onlar desinler, merak edilecek bir şey yok, meraka mahal olacak bir şey yok.
A.H.: Şu anda bunu diyemiyor mu?
İ.K.: “Diyemeyiz, elbette diyemiyoruz.

“EYYY” FİLAN DEDİN Mİ KREDİ SIKINTISI DOĞAR, SIKINTI DOĞAR.
A.H.: “Siz Ak Parti dönemini eleştirdiniz, bayağı başarısız ilan ettiniz, ama Türkiye’de bir zenginleşme de oldu, yani. Orta sınıf oluştu, bunları da görmek gerekemez mi?
İ.K.: “2002 yılında Türkiye’de insanların, yani sen ben buna hane halkı diyoruz eski tabirle, 4 milyar dolarlık borcumuz varmış, şu anda 4 milyar doların çıktığı rakam 140 milyar dolar, kişilerin borcu bu, yani biz; dediğiniz hayali bir zenginlik, affedersiniz bendede var bu, ben de konut kredisi kullandım. Tüketici kredisi de kullanıyorum hâlihazırda, bir şey olsa benim öyle bir gelirim yok, önümüzdeki on yılın gelirini borçlandım. Edebimiz gerçekleri söylememeye mugayirdir, bunu söyle din mi olmaz.
Şimdi bunu tekrar toplayım ben, konu çok ciddi. Kamu sektörünün dış borcu 60 milyar dolardı, oldu iki katı 127 milyar dolar. Hanelerin insanların borcu 4 milyar dolardı 140 milyar dolar. Firmaların şirketlerin borcu 43 milyar dolardı Türkiye’deki. Şimdi 299 milyar dolar, yani 40 olmuş 300 milyar dolar.
A.H.: “Peki bu alarm mı demek?

BİZİMKİLER YA HESAP YAPMAYI BİLMİYORLAR YA MAKYAJLI BİLANÇO YAPIYORLAR
İ.K.: “Çok fazla alarm. Yani neden alarm demek,  şu şu demek, Türkiye işte bu, onlan bunlan uğraşıp duruyor ya. “Eyyy  filan” diye başladığımız zaman, ne der adam. Ben sizden borç alacağım, mesela siz Amerika olun, IMF olun, Avrupa olun, OECD olun, neyse ne, başka bir şeyden dolayı kızdım, Eyyy Ahmet Hakan” filan diye gidiyorum, arkamı dönüp sana ya beni idare et kredimi döndürür müsün? Diyorum. Olur mu? Durum bu.
A.H.: “Peki konut satışlarında yüzde 25 artış var. Böyle anlattığınız tablo gerçek olmuş olsaydı, yani böyle büyük bir daralma, ciddi bir daralma, bir tehlike; insanlar konut alıyorlar, Türkiye’de.
İ.K.: “Şimdi, Nasrettin Hoca Akşehir gölüne yoğurt çalıyordu bilmem ne. Bunun başka bir versiyonu var çok hoş. Temel Karadeniz’e yoğurt çalıyormuş, bir de Dursun geldi. “Temel ne yapıyorsun”, işte dedi, “yoğurt çalıyorum”  Karadeniz yoğurt olsun. Bu kadar yoğurdu kim yiyecek. Aynen böyle, bu ne olur biliyor musun, Allah korusun” diyorum, Allah benim ağzımdan yel alsın” diyorum. Bu bir “tık” ettiği zaman insanlar bu taksitlerini ödeyemezler. Bankalar olduğu gibi konut mezarlığı haline gelir, ortada banka falan bırakmaz, yani. Allah korusun, ama Cenabı Allah akıl fikir verdi insana hepimize. Yani tedbiri al filan diye yani. Şimdi işin ciddiyeti, benim heyecanımı da bağışlamanızı diliyorum. Gerçekten çok ciddi.
A.H.: “Şu anda ahalinin hala konut almasını neye bağlıyorsunuz?
İ.K.: “Yok ahali, artık azaldı o işler, azaldı, şimdi bir ölçü vereyim ben, Kapalıçarşı değil mi, dünyanın en babayiğit çarşılardan bir tanesi. Beş milyar lira hava parası ile devredilen dükkânlar, altı aydır boş. Bir tanesi hükümet yetkililerinden biri Kapalıçarşı’ya gitsin kiralık dükkânlara baksın. Veya İstanbul için en elit yerlerden birisi Kadıköy, Kadıköy’de altı aydır kiralık satılık dükkân levhaları var.
A.H.:  Bir seyircimiz diyor, kasım ayında konut satışları yüzde 25 artmış,
İ.K.: “Rakamların ne olduğunu bilmiyorum ama, bakmazlarsa bakmayan iyi eder.
A.H.: Bir sistem değişikliği Türkiye için, iyi gelir mi ekonomiye.
İ.K.: “Çok kötü gelir, içinden çıkılmaz hale geliyor.
A.H.: “Beş kişiden ayrı ayrı ses çıkıyor, sistem değişirse tek kişiden ses çıkar.
İ.K.: “O Sayın Cumhurbaşkanı oluyor, Sayın Başbakan, sayın bakan, sayın planlama müsteşarı, dünya buna da olumlu bakmıyor.
A.H.: Şu anda dolar kuru bu gün neden aniden arttı”.
İ.K.: “Biz kuru günlük takip etmeyiz, şunu söyleyeyim, arkadaşların teknikleri de yetersiz, şu onuncu kalkınma planı, bu 2003 yılında kabul edildi. Beş yılık bir perspektifi vardı. 2014- 2018 bu kabul edildiği 2013 yılının başında ortasındaydı bir Temmuz 2013 de kabul edildi TBMM de. 2018 yılı için bir kur hedefi var. Yani diyor ki 2018 in ortasında kur şu rakam olacak, 1.97 şu anda üç buçuk, bunun üstüne hesap kitap yapılıyor.
A.H.: “İyi ama Türkiye badireler atlattı, 15 Temmuzu atlattı onun etkisi olmaz mı?
İ.K.: “Bak 15 Temmuzu atlattıktan sonra yapılan da şu, iki ay önce hazırlandı, korta vadeli program, bu da 2017-2019 bu iki ay, çok fazla revize edilmiş, önce en taze. Bunun da 2030 2018  yılının ortası için verdiği rakam 3.30, şimdi 3,55 Bu ne? Bu arkadaşlar bir, ya hesap kitap yapmayı bilmiyorlar; iki, biliyorlar ama makyajlı bilançolar  hazırlıyorlar. Bu makyajlı bilanço hazırlayan bir ülke var yanımızda, Yunanistan. Aynen böyle makyajlı, Yunanistan nereye kadar geldi, Yunanistan’ın bir yıllık perspektifini söyleyeyim, bu 2015 in başında olsun, 2014 ün başı olsun şimdi 2014 ün başındaki reytingi 2 A idi.  Dünyanın en parlak derecelendirmenin birisi. Amerika 3 A  İngiltere 3 A  Almanya 3 A, Yunanistan’da 2 A. Bir sene içerisinde pat pat pat sekiz kat birden düşürdüler. –D   - A ile –B nin arasında sekiz derece var. Onun için de ne oldu Yunanistan. Sonra Yunanistan ne oldu, bir babayiğit çocuk geldi tabi, Çipras. “Asarım keserim, Yuro’dan da çıkarım, AB den de çıkarım” dedi sonra ne yaptılar, adaları satın hemşerim” dediler. Yunanistan ada satıyor, devletin elinde olan adayı satıyor.
Buna gelir, bizde Yunanistan gibi, Yunanistan Batı dünyasının öz evladı, yine de öyle. Ama bizim öyle bir şeyimiz yok. Onlara kızmak için söylemiyorum, kendimiz bilmemiz lazım. Biz kendi işimizi yapacağız.
Ama Yunanistan, Almanya ne dedi, “ne demek kardeşim” dedi, “satın adaları” dedi. Borcu o kadar çok öyle değil mi, satıyorlar şimdi adaları.
A.H.: İlhan  Kesici’nin söyledikleri bu, sinyaller bu. Teşekkürler.

Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com


Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget