Anayasa değişikliğinin “kişiye özel” olmadığı söyleniyor. Bizatihi “Partili Cumhurbaşkanı” maddesi bu söylemi yalanlamıyor mu? Kılıçdaroğlu, Bahçeli veya Selahattin Demirtaş Cumhurbaşkanı olacak da partileriyle bağı sürsün diye bu düzenleme yapılmadığına göre, tek adres belli değil mi?
AKP ve MHP'nin on yıllardır birbirine etmediği laf, hakaret, suçlama kalmadı. Kişiye özel sistem ve rejim değişikliği sayesinde bunların hepsi unutuldu, can ciğer kuzu sarması oldular.
Erdoğan her fırsatta Bahçeli'ye teşekkürlerini iletirken, Başbakan Binali Yıldırım hem MHP ile aralarında “amaç birliği” olduğunu açıkladı, hem de “Sayın Devlet Beyi tanımamışlar. Devlet Bey ilkeleri olan bir zattır, ülke söz konusu oldu mu, asla kişisel çıkarları ile hareket etmeyecek birisidir. Kendisini bu şekilde tanıdım ve yakın siyasi tarihimizde de önemli kriz anlarındaki duruşu bunun en güzel ispatıdır” dedi.
Bahçeli de anayasa değişikliğinin Meclis'ten geçmesi sonrasında yaptığı yazılı açıklamada özetle şunları söyledi:
“Partimizi tutarsızlıkla suçlayanların, dün söylediklerimizle bugünkü ifade ve irademizin çeliştiğini ileri sürenlerin ne kadar yanıldıkları, ne denli art niyetli oldukları yakında tüm yönleriyle anlaşılacaktır... Milliyetçi Hareket Partisi devlet ve millet bekasını güçlendirmek, güvenceye almak, aynı zamanda milli uzlaşma ruhuyla sistem krizini büyüten fiili açmazı bitirmek amacıyla, yüklendiği tarihi görevi gönül huzuruyla ifa etmiş ve üstüne düşeni yapmıştır... İftiharla söylemek isterim ki; Bildik mahfiller aracılığıyla, sosyal medya başta olmak üzere, her zemin ve sahada telkin ve tahrik altına alınmaya çalışılan milletvekillerimiz dava adamlığının ve dik duruşun ne demek olduğunu dosta düşmana ispatlamışlardır.”
En çok “ilke ve tutarlılık” ifadelerine takıldım.
Hemen çok değil, Haziran ve Kasım 2015 seçimlerinde kullandıkları afişler ve sloganları hatırladım. Tamamı AKP'yi hedef alan afişlerde şunlar yazıyordu:
“Oslo görüşmelerini ihanet pazarlıklarını HATIRLA... Aksaray değil Karasaray 1.370.000.000 TL HATIRLA... 17/25 Aralık rüşvete rüşvetçiye kol kanat gerdiler HATIRLA... Emekli, memur, çiftçi açlık sınırında HATIRLA... Yandaşlarını işe aldılar 12 yılda 6.3 milyon işsiz HATIRLA... Kadına şiddeti durduracağız dediler, kadın cinayetleri arttı HATIRLA... Takibe düşen kredi kartı borçlusu 2. 980.000 kişi HATIRLA... Zonguldak, Soma, Ermenek; Fıtratında yok ihmal var HATIRLA... Geleceğini çaldılar sınav skandalları bitmedi HATIRLA...”
Ya Kasım seçimlerindeki sloganlar; Dediler ki:
“Artık analar ağlamayacak dediler YALAN... Terör örgütü ile görüşmedik dediler YALAN... Hukukun üstünlüğü dediler YALAN... Komşularla sıfır sorun dediler YALAN... Tüyü bitmemiş yetim hakkını yedirmeyiz dediler YALAN...”
Bu kadar ithamdan sonra gelinen nokta; “AKP ve MHP arasında amaç birliği var”mış!.. Ne “tutarlılık” ama!..
-“Çiftlik Padişahı” da Dediler-
Ya iktidar medyası ile MHP arasındaki ilişkilerin düzeyi?
Yine çok değil, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra iktidar medyası MHP'ye en ağır dille saldırırken, bugün o medyanın vazgeçilmezi haline gelen Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın, 20 Ağustos'ta “Havuz Medyasınca MHP’ye Yöneltilen Saldırılara Cevaben” yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullanıyordu:
“Bir süredir pusuda bekleyen havuz medyasının besleme yazarları, çiftlik padişahından aldıkları talimat doğrultusunda yeniden MHP’ye saldırıya geçmişlerdir.”
“Her fikrin ve fikir serdedenin bir namusu vardır. Havuz medyasınınki olsa olsa fikir namussuzluğudur... Hakikatleri böylesine çarpıtmak için bir insanın bütün insani değerlerinin aşınmış, sinirlerinin alınıp beşeri reflekslerinin ortadan kaldırılmış olması; namertlik, oynaklık ve kıvırtma konusunda maharet sahibi hâline gelmesi gerekir.”
“Yandaş medya bu kadar vuzuhsuz, temelsiz ve birbirini nakzeden tezlerle algı yönetimi yapmaya çalıştığına göre MHP’yi etkisizleştirmeye, sandıktan kayıpla çıkarmaya dönük bir siyasi linç kampanyası için düğmeye basılmış ve ulufe düşkünü birtakım köşe yazarlarına da bu konuda tembihte bulunulmuş demektir.”
“(Tamer Korkmaz için) Cemaat yandaşlığı onu kesmemiş, daha fazla arpa ve yulaf veren iktidara kapılanmıştır... Tamer Korkmaz gibi ateşli ve muhteris yandaş medya mensuplarının kalıplarına bakıldığında; zarımsı ciltlerinin altındaki etin şeffaflığından, içlerindeki AKP silueti ayan beyan görülmektedir.”
“(Engin Ardıç için) Bu ahlâksız yazar taslağının üslubu; ne kadar aşağılık, rezil ve pespaye bir adam azgını, ne kadar şeytanın emrinde bir mahlûk olduğunu ortaya koymaktadır. Neyse ki Engin Ardıç gibi hayata nefs-i emmareden bakanları milletimiz adam yerine koymadığı gibi, gazetelerini de tuvalete bile sokmamaktadır.”
“Şurası açıktır ki, Erdoğan ne istiyorsa, neyi uygun görüyorsa, yandaş medya onu yazmaktadır.”
Ve Yalçın'ın 1.5 yıl önce, “AKP'nin gönüllü köleliğini yapan havuz medyası boşuna debelenmesin. Saltanatı uzun sürmeyecektir” dediklerinden Erdoğan'ın gazetesi Sabah dün itibarıyla, “Kim ne derse Bahçeli'nin Türkeş'ten sonraki 'ikinci başbuğ'u olarak adını tarihe yazdırdığını” ilân etti.
-MHP'nin Koalisyon Şartlarından Biri Neydi?-
Semih Yalçın'ın o açıklamasında çok önemli başka hususlar da vardı.
Mesela, “AKP bizim için kalp parti hükmünde” diyor;
AKP'nin “sözde terörle mücadelesinin göz boyamaya yönelik olduğunu, Erdoğan ve emrindeki AKP'nin, terörle mücadeleye çözüm sürecine verdikleri kadar önem vermediğini, çok fazla şehit verilmesinin başta gelen sebebinin hükûmetin bu affedilmez hovardalığı olduğunu” anlatıyor;
MHP'nin “reddedilen” koalisyon şartlarını şöyle sıralıyor;
“Anayasa'nın ilk dört maddesi değiştirilemez... Çözüm süreci eksiksiz ve bahanesiz olarak ortadan kaldırılmalıdır... 17-25 Aralık kapsamındaki rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmelidir... Cumhurbaşkanı anayasal sınırlarına çekilmelidir...”
Ve şunları soruyordu:
“Çok mu şey istemiştir MHP?.. Yandaş medya AKP’nin bu şartları kabul etmeme sebeplerini niye gündeme getirmemektedir?.. AKP’nin koalisyonla ilgili çekinceleri ve tutumu neden masaya yatırılmamaktadır?.. MHP’nin şartları zülfiyare dokunacağı için AKP’nin buna yanaşmadığı niye yazılıp söylenmemektedir?”
Gelinen nokta itibarıyla ben de “zülfiyare dokunup” sorayım:
Terörle artık “özde” mi mücadele ediliyor?.. Çözüm süreci eksiksiz ve bahanesiz olarak ortadan kaldırıldı mı?.. 17/25 Aralık iddialarının üzerine gidilmeye mi başlandı ki, fiili MHP-AKP koalisyonuna girildi?
Ya o, “Cumhurbaşkanının anayasal sınırlarına çekilmesi” şartı?.. Ne oldu da Bahçeli bir sabah kalkıp, “Cumhurbaşkanının fiili durumunun hukukileştirilmesi” gerekçesiyle Anayasa değişikliğini gündeme getirerek, anayasayı Erdoğan'a uydurmak için Meclis’te o “dava adamlığı ve dik duruşun ne demek olduğunu dosta düşmana ispatladı”?..
-Bahçeli'yi Bu Defa Kim İkna Etti?-
Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP'nin “çatı adayı” Ekmeleddin İhsanoğlu'nu gerçekte Bahçeli'nin önerdiğini, ona da bu ismi dönemin Cumhurbaşkanı Gül'ün verdiğini yazmıştık.
Seçim döneminde İhsanoğlu'nun medya ilişkilerini yürüten Özlem Gürses bugün Sözcü'de İhsanoğlu'nun kendilerine, “Bu teklif bana Devlet Bahçeli'den geldi” dediğini aktararak, bu iddiaları doğrulamış oldu.
Gel de şimdi, “Bahçeli'yi bu defa kim veya kimler, nasıl ikna etti?” diye iyice meraklanma!..
Müyesser YILDIZ
23 Ocak 2017
Yorum Gönder