SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye’de her gün insanlar tutuklanıyor, akıl almaz olaylar yaşanıyor. Bu tutuklamalar kamuoyunda büyük tepki yaratırken, ağzı olan konuşup ahkam kesiyor. İşte size son günlerden birkaç örnek:
1- Tayyip, tutuklanan Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ için konuştu, tutuksuz yargılanması gerektiğini söyledi. Yargıya bir anlamda emir ve talimat verdi, yol gösterdi.
2- Nazlı Ilıcak isimli yandaş gazeteci, Oda tv davası nedeniyle tutuklu bulunan gazeteciler, özellikle de üç gazeteci arkadaşımızın, Nedim Şener, Müyesser Yıldız ve Ahmet Şık’ın isimlerini vererek ilk duruşmada tahliye edileceklerini televizyonda, canlı yayında söyledi. O kadar biliyor ki, sayı bile veriyor!
Bunları söylerken tahmin, temenni olarak değil, “Edindiğim bilgiye göre” dedi. Bu bilgiyi mahkemeden mi, başka bir yerden mi aldı?
3- Başbakan Yardımcısı, suikast mağduru (!), iyi polis rollerine soyunan Bülent Arınç, tutuklu sekiz milletvekilinin (İki CHP, bir MHP, beş BDP) derhal tahliye edilmesi gerektiğini söyledi ve ekledi: “Bunun lamı cimi yok!”
Bunlar böyle konuşurken, işin perde arkasında iki olasılık var:
1- Bunlar yargı kararlarını önceden biliyorlar. Tayyip, İlker Başbuğ’un tutuksuz yargılanacağını, yandaş Nazlı Oda tv davası tutuklularının, Bülent ise sekiz tutuklu milletvekilinin tahliye edileceğini biliyorlar.
Eğer biliyorlarsa, herhalde benden duymuş olamazlar! Bu haberi kulaklarına o mahkemelerin hakim veya savcıları, ya da Adalet Bakanı fısıldamış olmalı.
2- Bunlar özel bir taktikle konuşuyorlar. Amaçları böyle sözler söyleyerek yargıyı etki almak ve tahliye kararları verilmesini önlemek… Çünkü haksız yere tutuklu bırakılan bu insanlar tahliye edildiği takdirde kamuoyu diyecek ki “Başbakan, yardımcısı ve yandaş gazeteci söyledi, mahkemeler bırakmak zorunda kaldı. Demek ki verilecek kararı önceden biliyorlardı, ya da mahkemeler bunların baskısı nedeniyle tahliye kararlarını verdi.”
Ayrıca belirteyim, bu hukuksuzluğun sona ermesini ve hepsinin bir an önce bırakılmasını diliyorum.
***
Ancak, ortalıkta oynanan bir oyun var…Ve bu oyunu Tayyip, Bülent, Nazlı gibiler oynuyor.
Bir yerde yargıya dolaylı yoldan mesaj veriliyor:
“Biz böyle diyoruz ama bunları sakın bırakmayın!”
Böylece hem toplum önünde iyi polis rolü oynayıp puan kazanmaya çalışıyorlar, hem de tutuklular tahliye edilmediği takdirde söyleyecek sözlerini şimdiden hazırlıyorlar:
“Valla biz çok istiyorduk ama mahkeme bırakmadı. Bildiğiniz gibi Türkiye’de yargı fevkalade bağımsızdır! Bizi bile dinlemiyorlar. Bu bile yargımızın tamamen bağımsız olduğunu göstermektedir!”
Bu işin, yaptıklarının öz Türkçesi ise şöyle özetlenebilir:
İhaleyi yargıya yıkıp faturayı oraya kesiyorlar ve kendilerinin “Temiz” olduğunu, bu olanların kendilerine rağmen olduğunu söylemeye getiriyorlar.
Hem haksız yere tutuklanan insanlarımız ve onların çilekeş aileleri, hem de milletimiz üzerinden siyasi oyun oynamaya kalkışıyorlar…
Üstelik bu oyuna yargıyı, hukuku alet etmekten sıkılmıyorlar.
Ayıptır, günahtır.
ÖĞRENCİLER VE ÖĞRETMENLER MEKKE’DE
Laik (!) milli eğitimin kural ve uygulamaları bir kez daha ve paspas gibi çiğnendi. Diyanet, Türkiye’nin dört bir yanından topladığı öğretmen ve öğrencileri umre gezisine götürüyor.
Kaç kişinin başvurduğunu şu anda bilemiyoruz ama bunu ısrarla soracağız.
Diyanet genelgesi birkaç gün önce bütün valiliklere gönderildi. Parayı bastıran Mekke-Medine gezisine çıkacak.
Kişi başına ödenecek ortalama ücret 800 euro dolaylarında.
Parayı yatırmak için bugün son gün!
Diyanet genelgesinden özetliyorum:
“Özel umre turu bu yarı yıl tatilinde yapılacak. Beş gün Mekke’de, beş gün Medine’de kalınacak. Okul müdürleri ve il müftüleri bu geziyi öğrenci ve öğretmenlere duyuracak. Umre gezisi ücreti en geç 13 ocak gününe kadar bankalara yatırılmış olacak .
Verilecek hizmetler:
Mekke-Medine ev kirası. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği. Cidde-Mekke-Medine arasında ulaşım. Uçak bileti. Vize ücreti. Mekke-Medine’de ziyaret yerleri.
Katılanlara verilecek malzeme:
El çantası. Hicaz albümü. Umre rehberi. Umre duaları. Tavaf ve Say duaları. Umre CD’si. Umre not defteri ve kalem. Seccade. Tesbih. Terlik kılıfı.”
***
Diyanet, bu dönemde Türkiye’nin en varlıklı, parası en bol kamu kuruluşu. Öyle bir bütçesi var ki, pek çok yatırımcı bakanlıktan bile daha fazla.
Üstelik bir de Diyanet Vakfı var, adeta para basıyor.
Milletimizin paraları bu gibi yöntemlerle, tarihin gelmiş geçmiş en büyük hırsızlarından biri olan Suudi Kralı’nın ülkesine pompalanıyor.
Şimdi şu soruların yanıtını Diyanet’in vermesi gerekecek:
1- Geziye kaç öğretmen, kaç öğrenci katılıyor? Öğrencilerin yaşı nedir?
2- Katılanları neye göre seçtiniz?
3- Diyanet bu işten para kazandı mı, zararla mı çıktı?
4- Eğer zarar varsa, bütçenin hangi ödeneğinden karşılanacak?
***
Bu umre gezisi doğal olarak eleştiri aldı…Ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, bu eleştirilere inanılmaz bir yanıt verdi!
“Bu konuyu eleştirenlere yarı yıl tatillerinde İtalya, Almanya, İspanya gibi ülkelerden Vatikan’a ne kadar öğrenci turlarının düzenlendiğini gidip izlemelerini tavsiye ederim!”
Aman hocam, bu sözlerden çıkan anlam zat-ı alinizi zor duruma sokar. Sonra adama sorarlar:
“Sen Müslümanların Diyanet’i olarak kendine Hristiyan dünyasını, Vatikan gezilerini mi örnek alıyorsun?”
Açıklamasında bir şey daha söylüyor:
“Biz bu geziye ilköğretimde reşit olmayan çocukları değil, imam hatip öğrencilerini götürüyoruz.”
Bunları söylüyor ama yayınlanan genelgede tam tersi belirtiliyor. Genelgenin ilk cümlesi aynen şöyle:
“Ülkemiz genelinde öğrenciler için…özel umre turu planlanmıştır.”
Genelgede imam hatip öğrencilerinden kesinlikle söz edilmiyor. Kendi sözleriyle çelişkiye düşüyor ve bu hiç yakışmıyor.
Eğer Diyanet İşleri Başkanı da siyasetçi olduysa, onların yolunu izleyip en hafif deyimiyle yazayım da günaha girmeyeyim gerçekleri kamuoyundan gizlemeye, doğru olmayan bilgiler vermeye kalkışıyorsa, vay Müslümanların haline!
Emin Çölaşan/SÖZCÜ
Yorum Gönder