Bir yılgınlık, korku ve olup bitenleri anlamamak...
Toplum olarak bir yerlere sıkıştık ama nereye?
Askeri darbelerin ne olduğunu bilenlerden biriyim... 12 Mart’ı ve 12 Eylül’ü yaşadım...
Ölümler, acılar, hüzünler...
Zindanda yatmanın, işkencelerin tanığıyım...
Son otuz yıldır yaşadıklarımız gözlerimin önünden geçiyor.
Sabah sabah sosyal paylaşım ağlarında dolaşırken İlker Başbuğ’un “terörist” olarak yaftalanıp tutuklanmasına karşı yoğun tepkileri gördüm.
Nasıl oluyordu bu iş?
***
Parasız eğitim isteyen üniversiteli gençler, çevre eylemi yapanlar, gazeteciler, aydınlar aynı gerekçeyle tutuklanıp “Kanıtlar henüz toplanmadı, kaçma olasılıkları var” gerekçesiyle yıllardır tutuklu olarak yargılanıyorlardı...
Odatv davası, Nedim Şener’in deyişiyle “tiyatroya” dönüşmüştü.
Adalette eşitlik neydi, evrensel hukuk neydi çoktan unutmuştuk...
12 Eylül darbesi sürecinde bile göremediğimiz bir yılgınlığın, korkunun, sinmişliğin içindeydik.
Çoğumuzun, çoğunuzun bilmediği ya da öğrenmek istemediği “katalog suçlar” dizininde, listeye giren tüm eylemlerde, diğer koşulların yerine getirilmesine bakılmadan tutuklama kararı veriliyordu.
500’e yakın öğrenci terörist olduğu gerekçesiyle yargılanıyordu.
***
Yıllar çok çabuk geçiyor...
Umutlarımız azalıyor...
Gazeteci Metin Göktepe dövüle dövüle öldürülmüştü 16 yıl önce.
Ölümler, acılar, hüzünler...
Son kırk yıl böyle geçti yaşamımızdan...
Bir ülkede “katalog suçlar” listesinden, gerekli koşullar aranmaksızın tutuklanıyorsa insanlar, oturup uzun uzun düşünmekte yarar var!
Hükümete muhalefet etmek “katalog suçlar” kapsamına alınıp Ahmet Şık basılmamış kitabından ötürü tutuklanıyorsa; Mustafa Balbay, Tuncay Özkan yıllardır hapis yatıyorsa, ben de şu soruyu sorarım:
“AKP iktidarına yönelik en küçük muhalefet, özel suçlara bakması için kurulan özel yetkili mahkemelere mi çekiliyor?”
***
Yaşamını ülkesine adamış askerler arasında darbeseverler de olabilir, asker-sivil silahlı derin güçler de.
Buna itirazım yok!
JİTEM’in kuruluş amacı, PKK’ye karşı Hizbullah’ın yetiştirilmesi, faili meçhul cinayetler...
O dönemin komutanlarının çoğu yaşıyor...
Peki niçin onlardan hesap sorulmuyor?
Merak ettiğim Yaşar Büyükanıt... Altındaki zırhlı araç son model...
27 Nisan 2007’de e-muhtırayı veren o değil mi? 28 Şubat postmodern darbesi ABD desteğiyle gerçekleşti mi gerçekleşmedi mi?
Terör fırtınasının içindeyiz...
Herkes birbirine soruyor:
“TSK’de operasyon bitti mi? Sırada kimi işadamları ve gazeteciler var mı?”
***
Elbet demokrasiye karşı çıkan ve bu yönde eylemlilik içinde bulunan asker-sivil herkesten hesap sorulmalı... Elbet demokrasi bir yaşam biçimi olmalı...
Bakın Ergenekon gibi önemli bir dava nasıl sulandırılıp içinden çıkılmaz hale geldi!
Var mısınız hem askeri vesayete hem de sivil vesayete karşı çıkmaya!
Kimseyi “terörist olarak” yaftalamadan, evrensel hukuk kapsamında...
Terörle mücadele eden 700 bin kişilik ordunun komutanı emekli olduktan sonra nasıl terörist olarak suçlanır?
Kim oturttu o koltuğa Başbuğ’u?
Sanırım kelimelerin bittiği yerdeyiz ve korku tünelinden geçiyoruz...
Hikmet Çetinkaya/Cumhuriyet
Yorum Gönder