Karşı devrimi demokrasi diye yutturuyorlar - Can Ataklı

Sevgili okurlar; bu hafta sizlerle 10 yıla yaklaşan AKP iktidarının Türkiye’yi dönüştürme çabaları üzerine sohbet etmek istiyorum. Değişim adı altında demokrasi sosuyla sunulan büyük dönüşümün başarıya ulaşması halinde yaşayacağımız tehlikeye dikkat çekmek gerektiğine inanıyorum. Halkın üzerindeki ölü toprağı kalkmazsa zengin görünümlü ama özünde bir Arap şeyhliğinden farklı olmayan bir ülke haline geleceğiz.
Fikir-inanç sentezi
Şurası kesin ki, iktidarın çekirdek kadrosunun zihniyeti “dini inanç” temeli üzerine oturmuş bir devlet düzenini ve onu yöneten bir hukuk sistemini esas alıyor. Ancak bu zihniyetin önündeki engel 1923’te kurulmuş olan laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkesidir. İktidar zihniyeti bu engeli aşabilmek için bizzat bu sistemi araç olarak kullanıp, fikir-inanç senteziyle kafaları bulandırarak hedefine varmayı amaçlıyor.
İnanç demokrasisi
Demokrasinin tanımında fikir ve inanç özgürlüğü vardır elbette, ama iktidar zihniyeti bunlardan sadece inancı önemseyerek, sözde bir demokrasi mücadelesi veriyor. Oysa demokrasi inançlar için mücadele vermez, inançları korur. Mücadele fikir üzerinden verilir. Çünkü fikirler insana aittir gerektiğinde ya da istendiğinde değiştirilir, inançlar ise ilahi gücün eseridir, tartışılması, değiştirilmesi söz konusu değildir.
Aynı potada olmaz
Bu nedenle değiştirilebilir fikirlerle, değiştirilemez inançlar aynı pota içine konulup tartışılamaz. Daha ileri demokrasi için değiştirilemeyen inançların görünür ya da görünmez biçimde devlet yönetimine sokulması, hukuk sistemine egemen olması talep edilemez. Eğer inançlar yönetim ve hukuk sistemlerine egemen hale getirilirse bunun adı demokrasi olmaz. İşte Türkiye bu belirsiz yolda hızla ilerlemektedir. Tehlike budur.
Aydınların ihaneti
İktidarın çekirdek zihniyetine güç ve cesaret veren en önemli destek aydın ihanetidir. İnançlarla fazla ilgileri olmayan, ancak geçmişte fikirleri nedeniyle uğradıkları haksızlıkların hesabını soramamış kimi aydınlar iktidarın tuzağına çok kolay düştüler. İnanç sistemini, zamanında kendi savundukları fikirlerle özdeşleştiren aydınlar demokrasiye geçileceği zannıyla iktidara olağanüstü bir destek sağladılar.
İktidarın eksiği
İktidar zihniyetinin eğitimli, bilgili, kültürlü, entelektüel kadroları hiç olmadı, olması da zaten teknik olarak mümkün değil. Bu zihniyetin kendini anlatma alanı ibadethaneler ve kimi cemaatların oluşturduğu toplantılardan ibarettir. Halkın geniş kesimine ulaşmaları bu nedenle zordur. Oysa kendilerinden olmayan ama halka ulaşma olanağı olan “kimliği bozulmuş” aydınlar bu iş için biçilmiş kaftandır.
Bir gerçeğin saptanması
Hemen bir ara saptama yapmak istiyorum. Türkiye’de halkın yüzde 99’u Müslümandır, inançlıdır, dinine, gelenek ve göreneklerine bağlıdır. Ama bu halkın ezici çoğunluğu laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti ile barışıktır. Namazını kılar, orucunu tutar, kurbanını keser, haccına gider, ama laikliğin sağladığı yaşam biçimini de benimsemiştir. Gericiliğe, din istismarına, yobazlığa prim vermez.
Bu engeli aşmak için
İktidarın çekirdek zihniyetinin bilgi birikimi ve kadrosu halkın gönlünde yer etmiş laik demokratik hukuk devleti ilkelerini değiştirmeye yetmez. Bu zihniyet çok uzun yıllar ezildiği, yasaklandığı için değil, yetersizliği nedeniyle içine kapanmıştı. Bu zihniyetin temelinde ne demokrasi, ne insan hakları, ne özgürlükler, bunların hiçbiri asla olmadı. O nedenle örneğin kadın hep aşağılandı, dışlandı, adeta yok sayıldı. Ama bir gün geldi…
Kadının keşfi
Bu çekirdek zihniyet dünyada ve Türkiye’de gelişen demokrasiyi fark etti. Demokrasinin aynı zamanda sayısal bir anlamı olduğu da anlaşılınca “kadın faktörü” keşfedildi. Evine kapatılan, okutulmayan, ikinci sınıf gibi görünen kadının aslında “sayısal” bir değerinin olduğu görüldü. “Türban” adı verilen kavganın ve bunun güya demokrasiye monte edilmesinin temelinde yatan işte budur. Kadının bu kez başka türlü kullanılmasıdır.
Sıra geldi aydınlara
Dönelim tekrar konumuza. Çekirdek zihniyet ile kimliği bozulmuş aydınların çakışması bu noktada yaşandı. Bilgi birikimi olmayan ama kurnazlıkta çok mahir olan bu çekirdek zihniyet kimliği bozuk aydınları çok kolay tavladı. Onların talebi demokrasi, hukuk, özgürlüklerdi. O halde “alın size demokrasi, hukuk, özgürlükler” dendi. “Türban özgürlük değil mi?” Ya da “inançlı insanın hâkim olması demokrasi değil mi?”
İhanet aşaması
Yıllarca savundukları fikirler yüzünden itilip kakılan, 12 Eylül’den sonra da kimliklerini iyice yitiren aydınlar, iktidarın sağladığı bu geniş özgürlük alanını hoyratça kullanma yolunu seçti. Fikirler ve inançlar birbirine girdi, giderek kimliksizlikten ihanete dönüş yapan aydınlar temel sorunu unutup demokrasi ve özgürlük savaşını iktidarın çekirdek kadrosunun istediği türde ve şekilde vermeye başladılar.
Değerlerden soğutma
Bilgi birikimi olmayan ama kurnaz çekirdek kadro verdiği destekle çok ince bir planı devreye sokmayı başardı. Türkiye’nin tanınmış aydınları, akademisyenleri, gazetecileri, yazarları demokrasi ve özgürlükleri sınıfsal, ekonomik sistemler ve hukuk açısından değil inançlar üzerinden daha da ötesi dinci zihniyetin yıllardır savaştığı milli değerler üzerinden yapmaya başladı. Bu tam bir beyin yıkama operasyonuydu.
Çekirge sürüsü gibi
İhanet ordusu gibi çalışan bu kimliği bozuk aydınlar başta ordu olmak üzere iktidarın tehdit olarak gördüğü her şeye çekirge sürüsü gibi saldırdı. “Ordu darbecidir, Türkler Ermenileri kestiler, Yahudileri aşağıladılar, Alevilere nefes aldırmadılar, bütün komşularına düşmanlık beslediler, Kürtleri yok ettiler, dindarları ezdiler.” Bunlar son 10 yıldır dinlediğimiz sloganlardan sadece bir kısmı. Genç nesle böyle bir Türkiye anlatıldı.
Şimdi dönüşüm zamanı
Çekirdek kadro zihniyetinin demokrasiyi kullanma mayası artık tutmuş görünüyor. 12 Eylül’ün zaten pelteye çevirdiği geniş toplumların son 10 yılda maruz bırakıldığı beyin yıkama operasyonu ile artık her şeyin kabul ettirilmesi kolaylaştı. İklim hazır. Toplum için artık ne 29 Ekim kutlamalarının kaldırılması, ne 19 Mayıs’ta havanın soğuk oluşunun bahane edilmesi bir şey ifade ediyor. “Yeni Türkiye” kurulması için fazla engel kalmadı.
Bu karşı devrimdi
Şimdi bunun adını koyalım. Bu bir karşı devrimdir. Erbakan’ın o çok eleştirilen 28 Şubat döneminde söylediği “Kanlı mı olacak kansız mı?” sözü bugün hayata geçiriliyor. Yaratılan parlak görünümlü sanal dünyanın etkisindeki milyonlarca insanın gözünün içine baka baka gerçekleştiriliyor bu. Batmış bir imparatorluğun küllerinden güneş gibi doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu getirmek istiyorlar.
Gecenin en karanlık olduğu an
Ama bütün bunlardan sonra, aydın ihanetinin, yıkanmış beyinlerin, zavallılaştırılmış bir genç neslin aymazlığına rağmen, laik demokratik hukuk devletine, çağdaşlığa, bilimin yol göstericiliğine, insan hak ve özgürlüklerine inanan milyorlarca kişi var. Onlar bugün sessiz duruyor. Sessizliğe kimse aldanmasın. Bu cumhuriyet kolay kurulmadı. O kadar kolay da teslim olmayacaktır. Zaten gelinen bu noktaya rağmen hâlâ zafer çığlıkları atılamamasının nedeni de budur.
Hepinize iyi haftalar dilerim.

Can Ataklı/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget