“İleri demokrasi”mizi daha da ileriye götürecek! yeni bir kanun daha girmek üzere hayatımıza. Halen komisyonlarda görüşülen, yakında Genel Kurul’a gelmesi beklenen, topu topu 13 maddelik kanun tasarısının adı: Devlet Sırrı Kanun Tasarısı.
Tasarıda devlet sırrı şu şekilde tanımlanıyor:
“Açıklanması veya öğrenilmesi, devletin dış ilişkilerinde, milli savunmasında ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek, bu nedenlerle niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgi ve belgeler.”
Bu haliyle ortada bir sorun yok gibi. Ancak işin içyüzünü CHP Milletvekili Oğuz Oyan anlatıyor:
- Tasarı ayrıntılarıyla incelendiğinde “devlet sırrı” olarak tanımlanan şeyin aslında bir “hükümet veya yürütme sırları”ndan ibaret olduğu ve devlet sırrı kapsamının inanılmaz derecede geniş tutulduğu görülür. Örneğin tasarı sadece devlet sırrı olan bilgi ve belgeleri değil, aynı zamanda “devlet sırrı niteliği taşımayan bilgi ve belgeleri” de kapsıyor. Bu durumda iktidarı rahatsız edecek her türlü bilgi ve belge rahatlıkla yasaklanabilecektir. Üstelik de öyle birkaç ay veya yıllığına değil, en az 50 yıllığına... Tasarı yasalaşırsa öngörülen cezalar nedeniyle basında yeni bir otosansür başlayacaktır.
- İyi de hangi bilgi ve belgelerin devlet sırrı olduğuna kim karar verecek?
- Aralarında Başbakanlık Müsteşarı’nın da bulunduğu 5 müsteşardan oluşan “Devlet Sırrı Kurulu”, yani iktidarın emrindeki bürokratlar. Bu kurulun vereceği karara itiraz mümkün. Nereye mi? Başbakan ve 4 bakandan oluşan “Devlet Sırrı Üst Kurulu”na!
Gazeteciler günü...
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, kendisini ziyaret eden Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg’e hapisteki gazetecilerle ilgili masal anlatıyor:
“Gazetecilik gibi gözükse de sanıldığı gibi değil. Terör örgütü üyeliğinden evrakta sahteciliğe kadar yasak fiillerden cezaevindeler...”
Çok doğru. Örneğin Nedim Şener ve diğer OdaTV sanığı arkadaşların hapishane kimliğinin suç hanesinde “Terör örgütü üyeliği” yazıyor. Ancak haklarındaki iddianamede gazetecilikten başka suç görünmüyor.
Doğru beyan Meclis Başkanı’nın ağzından çıkan mı?
Yoksa doğru beyan şu mu olurdu:
“Onları gazetecilikten içeri atamadığımız için muhtelif suçlar buluyoruz. Bu arada sıkışırsak sahte kanıt ve gizli tanık da kullanıyoruz...”
Dün çalışan gazeteciler günüydü.. Gazetecilerin çoğu işsiz.. İşi olanlar da mesleği gereğince yaptıkları takdirde ya işten atılıyorlar ya hapsi boyluyorlar. İşten atılanları ve hapisteki meslektaşlarını gören genç gazeteciler, başlarına geleceği görüyor, genç yaştan iktidar yalakalığına teşvik ediliyor...
* * *
Son olarak Ece Temelkuran’ın Habertürk’teki köşe yazarlığına son verildi. AKP iktidarında iktidar baskısı yüzünden patronlarca işine son verilen gazeteci sayısı büyük rakamlara ulaştı.
28 Şubat’ta asker baskısıyla üç gazetecinin işine son verilmesi yıllarca mesele oldu. Olmalıydı da.. Ne var ki AKP iktidarının baskısıyla gazetecilerin işine son verilmesi fevkalade olağan sayılıyor. Sivil faşizmi çok da zararlı görmediğimiz gibi bir sonuç çıkabilir mi bu durumdan?
Oldu
Başbakan Erdogan, referandum öncesi meydanlarda ne diyordu yargı için:
- Bunlar CHP nin arka bahçesi... Yargı bize kan kusturuyor.. Türkiye’nin ilerlemesinin önündeki engel yargıdır... vb...
Şimdi ise Kılıçdaroğlu’na fezleke gönderilmesine alkış ve destek veriyor...
“Olması gereken olmuştur” diyor...
İlginç olan CHP’nin hâlâ bu zihniyetle masaya oturup daha sivil ve özgürlükçü bir Anayasa yapabileceğini ümit etmesi... Ne iyimserlik...
Türkiye’de hapis cezası çeken iki tür muhalif var... Biri, düşüncelerini açıkça söylediği için hapse atılan muhalif... Diğeri, korktuğu için düşüncelerini beynini hapseden muhalif...
Haldun Ertem
Almanya
Doğu Almanya 1990 yılında Batı Almanya’yla birleşince eski Doğu Alman ordusu mensuplarının ne olacağı gündeme geldi. Farklı bir ideolojiye göre eğitilen 175.300 kişilik Doğu Almanya ordusunun Batı ile birleşmesi uygun görülmedi. Yarbay ve daha üst rütbedeki bütün subaylar emekli edildi ve onlara öğrenci bursu kadar emekli aylığı verildi. Geri kalan 3200 subay bir rütbe düşürüldü. 55 yaşından büyük bütün askeri personel ile bütün kadın personel de emekliye ayrıldı. Doğu Alman ordusunun silah ve teçhizatının çoğu başka ülkelere hibe edildi...
Bu bilgiyi gönderen Onur Öymen eklemiş:
“Acaba komutanların ve subayların tutuklanmasını sevinçle karşılayan bazı yazarların gönlünde buna benzer yöntemlerle kapsamlı bir tasfiye düşüncesi mi yatıyor?”
Ne dersiniz?
Haluk Bilginer,
“28 Şubat’la hesaplaşmak zorundayız” demiş.
28 Şubat’ı boşver muhterem. Yüreğin yetiyorsa bugün olanlarla hesaplaş da görelim!
Fahrettin Fidan
Tutuk!
Daha önce tutuklamış, aylarca hapis yatmış... Serbest bırakıldıktan sonra kaçmaya veya delil karartmaya teşebbüs etmemiş... Her duruşmaya kendi ayağıyla gelmiş. Bu kişi, yani emekli general Hurşit Tolon dün tekrar tutuklandı.
Hukukçu Şahin Mengü’nün demeci:
“Deliller toplanmış... Sanığın kaçma ihtimali diye bir şeyin söz konusu olamayacağı bugüne kadarki davranışlarından belli olmuş... Son anda sanığın herhangi bir itirafı yok... Açığa düşme hali de yok. Ele geçirildiği iddia hukukur delil yok. O zaman tutuklanmasının bir tek izah şekli kalıyor: Karşı devrim hukuku...”
Melih Aşık/Milliyet
Yorum Gönder