En iyisi ‘muhalefet’ sözcüğü ortadan kaldırılsın! - Ruhat Mengi

Bu gidişle sadece “muhalefet” değil, “eleştiri” sözcüğünün bile kaldırılmasını istemek mümkün.. İnsan her gün olanları duydukça küçük dilini yutacak hale geliyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Burada siyasi otoritenin emrinde olan yargıçların oynadığı bir tiyatro var. Vicdanı ile hareket etmeyen yargıç, yargıç olabilir mi?” ve Silivri’ye ziyaret için gittiğinde söylediği “21’inci yüzyıl Türkiye’sinde bir toplama kampının bahçesindeyiz” sözleri için Başsavcı fezleke hazırlatmış. “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve hakaret” suçlarından 6.5 yıl hapsi isteniyormuş.

Bunun üzerine Kemal Kılıçdaroğlu “Dokunulmazlık zırhına ihtiyacım yok” diyerek dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis Başkanlığı’na dilekçe vermiş. Arkasından CHP Grubu toplantıda hep beraber Kılıçdaroğlu’nun sözlerini tekrarlamışlar. Şimdi ne olacak, bütün Ana Muhalefet Partisi milletvekillerinin 6.5 yıla kadar hapsini mi isteyecekler? Yani bir gün de “en garip olaylar” dizisine ara versek dişimi kıracağım yahu, ne iştir bunlar?

BAŞBAKAN’IN TUTUKLANMASINDAN NE FARKI VAR?

Bırakın her şeyi bir yana, mesela “yargının özellikle referandumdan sonra ‘yüksek mahkemeler, Anayasa Mahkemesi de dahil’ siyasi otoriteye bağlı hale geldiği” basında da tartışılmadı mı? “Hakim ve savcıların bağlı olduğu, onlarla ilgili kararları veren HSYK üyelerinin Adalet Bakanlığı bünyesinden nasıl seçildiğini” Demokrat Yargı Başkanı kitap yazarak anlatmadı mı?

Yine her şeyi bir yana bırakın ve düşünün.. Hepimiz düşünelim; CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “düşüncelerini ifade ettiği için” hakkında “6.5 yıl hapis istemiyle” dava açılmasıyla veya öğrencilerin “parasız eğitim istedikleri için”, gazetecilerin “bildiklerini, kendi yorumlarını yazdıkları için” tutuklanmasıyla Başbakan Erdoğan’ın geçmişte “okuduğu şiir nedeniyle” tutuklanması arasında ne fark var?

‘İLERİ DEMOKRASİ’DE..

O olayı yıllarca halka şikayet ederken veya “mağduriyet, haksızlık” olarak gösterirken, üstelik artık “ileri demokrasi”ye geçtiğimiz iddia edilirken tıpatıp benzer bir “ifade özgürlüğü ihlali” ve üstelik ülkenin Ana Muhalefet Partisi Lideri için nasıl yapılabilir? Yapıldığında “aynı mağduriyeti yaşamış” Başbakan nasıl “gereken yapıldı” diyebilir?

YA YABANCI BASIN?

O zaman; aynı şeyleri söyleyen, “yargının bağımsız olduğuna” inanmadıkları için Başbuğ tutuklamasından, öğrencilerin ve gazetecilerin tutuklamasından “Hükümeti sorumlu tutan ve ‘ordunun şikayet ettikleri otoriter yöntemlerini benimsediler’ diyen” yabancı basın için de, tutuklamalardaki adaletsizliği “uyarılarıyla belirten, raporlarına koyan” AB için de fezleke mi gerekecek? Bu yapılamayacağına göre o eleştirileri nasıl yok edecek bu fezleke hazırlayanlar?

Çok affedersiniz ama bu havanın giderek daha da hızla yayılması, tam baskıcı yönetime sahip İran gibi ülkelerde “yönetim karşıtı olanların her tür şiddetle susturulmasından, korkutulmasından” çok farklı bir görüntü müdür? Onlar sonunda olayları dünya duymasın diye yabancı basının ülkeye girişini bile yasaklamışlardı, biz de oraya mı varacağız?

SUSKUN DEMOKRASİ!

“Medya sussun, üniversite sussun, sivil toplum kuruluşları sakın eleştiri yapmasın, Ana Muhalefet Partisi de konuşmasın, konuşan ya tehditle susturulsun ya da içeri atılsın” derken sonu ne olacak bunun?

Dediğim gibi, herhalde sonunda “muhalefet, muhalif, eleştiri” kelimelerini unutmak, sözlükten atmak ve tabii “demokrasi tarifi”ni de değiştirmek zorunda kalacağız, kendimize gelmezsek gidiş, o gidiş!




*****


Adı Hakan Şükür olmasaydı..

Milletvekili Hakan Şükür’ün TV’de futbol yorumculuğu yapmasının doğru olmadığını söyleyenler için “Nefretle bahsettikleri şey aslında eski bir futbolcu değil, onun duygu dünyası” diye yazmış Ekrem Dumanlı.. Vallahi benim kafam “yanlış yapılan bir konuda, bir milletvekilinin eleştirilmesi” ile “nefret” sözcüğünün birlikte kullanılmasını basmıyor.

Ne alaka, Şükür artık bir futbolcu değildir, parlamenter olmayı tercih etmiştir, bu tercihi nedeniyle; “sadece bir dönem” milletvekilliği yapsa bile “ömür boyu emekli maaşı” alacaktır

(ekmeğe, bir çift ayakkabıya muhtaç öğrencilerin yaşadığı ülkede bu maaşları bir toplasın lütfen), ömür boyu sağlık konusunda kendisi ve ailesi para ödemeyecek, örneğin THY’de biletleri ömür boyu “first class”a, “business”e çıkarılacak, ömür boyu “sayın milletvekilim” diye karşılanacak, VIP salonları ona açık olacaktır. Kendisinden önce diğer milletvekilleri işlerini kapatıp yalnızca parlamenterlik yaptılar, yapmayanlar aynı şekilde eleştirildi. Bunlar arasında “parlamentoda da hiç sesi çıkmayan, öylece gidip gelerek maaş alan” çok isim var (en ağır şekilde şiddete-tecavüze uğrayan çocuklar için bile ağzını açmayan kadın milletvekilleri de böyle) ama en azından o bomboş zamanlarında başka yerden para kazanmıyorlar.

Eğer “TV yorumculuğu” da yapmakta israr eden milletvekilinin adı “Hakan Şükür” olmasaydı konu yine gündeme gelirdi, bu kez isim daha popüler olduğu için daha çabuk gündeme geldi, mesele budur! Bir parti veya bir milletvekili ile ilgili yorumları düşmanlık, nefret gibi yansıtmak hangi gazetecilik ilkesine, anlayışına sığar onun yorumunu da okura bırakıyorum.




*****


Kızarken aynını yapmak!

Dün yine parti grup toplantılarında öyle şeyler söylendi ki her cümleye bir sayfa yazmak gayet mümkün.. Ama benim çok takıldığım konulardan biri bozulmasınlar ama- siyasetçilerin düştüğü çelişkiler. Örneğin bir yandan BDP’ye, Selahattin Demirtaş’a “Genelkurmay Başkanının itibarını zedeleyecek sözler sarfettiği için” fena halde kızarken, aynı “itibar zedelemeyi” kasıtlı olarak rakip partiye yapmak..

Aynen Genelkurmay eski Başkanı’nın “terör örgütü lideri” suçlamasıyla hapse atıldığı ülkede Genelkurmay Başkanı’na “onbaşı” diyenlere fena halde kızma çelişkisi gibi.. Başbakan Erdoğan aynı konuşmasında BDP Milletvekili Leyla Zana’nın “Silah Kürtlerin tek güvencesi” sözünden bahsediyor. Arkasından bunu söyleyen ve terör örgütü PKK ile paralel çalışan parti ile Ana Muhalefet Partisi arasında (bir kez daha, referandumdan beri kaçıncı kez) benzerlik kuruyor.

BÖYLE BENZERLİK OLUR MU?

Hem de bu benzerliği daha önce de yapıldığı gibi yine “tek parti döneminin CHP’si ile” bugünün CHP’sini bir tutarak yapıyor. O dönemi kastederken “BDP Güneydoğu’nun CHP’sidir” diyor. Bu çok haksız ve yanlış bir rekabet ve yıpratma yöntemi. Ya birileri de aynı yolu izleyerek, parti adı değişse de ilk liderleri olan Erbakan’ın “Kanlı mı olacak, kansız mı” sözlerini sözlerini bugünkü AKP’ye maletse hoş olur muydu?

“Değişim” herkes için geçerlidir, geçmişi bugüne taşımak olacak şey değildir!

Ruhat Mengi/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget