Bolu Belediyesi’nin önünden geçenler, kaidesi üzerinde “Benden selam olsun Bolu Beyine” yazılı ünlü Köroğlu heykelini görürler.
Adı Bolu ile bütünleşen Köroğlu kimdir?
Zulme isyan eden bir halk kahramanı mı?
Yoksa on altı-on yedinci yüzyıllarda Osmanlı’ya karşı yürütülen Celali isyanlarında ünlenmiş sıradan bir eşkıya mı?
Burası hala tartışmalıdır ama Köroğlu; ünü Bolu’dan başlayıp Balkanlara, Azerbaycan’a, İran’a, Türkmenistan’a hatta Kazakistan’a kadar yayılmış, halka mal olmuş bir destan kahramanıdır.
Köroğlu.
Yusuf’un oğlu.
Bu dünyaya Ruşen Ali adıyla gelir, “Köroğlu” diye ünlenir.
Yüzyıllardır anlatılana göre; bir gün, o zamanın yeni icadı olan tüfeğin kaza sonucu patlamasıyla vurulur ve o destan kahramanı hiç hesapta olmayan biçimde ölür.
Adına yakılan türküde:
“Tüfek icad oldu mertlik bozuldu,
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.”denir.
Köroğlu destanını yaratan ve bu günlere kadar taşıyan halkımız, yaktığı bu türküde acaba kolay kolay alt edilemeyecek kahramanının sonunu neden böyle her sıradan insanın başına gelebilecek cinsten bir olaya bağlamıştır?
Haydi, Köroğlu’nun başına bir kaza geldi diyelim;
O zamanın çok önemli icadı olan tüfek, neden mertliği bozan bir şey olarak görülmüştür?
İcatlar ile mertlik arasındaki çelişki hangi sezgi dolayısıyla bu güne kadar taşınmıştır?
Tüfeğin icadı o zamanın mertliğini bozmuşsa, -aynı mantığa göre- bu günün, tüfeğin yanında çok daha önemli olan icatları acaba kimlerin hangi mertliklerini bozmaktadır ya da bozacaktır?
***
Çağımızın, hızına kolay kolay yetişilemeyen icatları; yüzyılların “Uyuyan Çin”inin uyanarak küresel ekonominin önemli bir figürü haline gelmesiyle birleşince, dünya ekonomisinde artık önü alınamaz bir “denge kayması” başlamıştır.
Başta Amerika olmak üzere Batı’nın “gücü destansı ekonomilerinde” mertlikler bozulmaya, onların daha önceden parıldayan eğri kılıçları olarak kabul edilebilecek sanayileri şimdi paslanmaya yüz tutmuştur.
***
Bakınız Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Prof. Paul Krugman, Newyork Times Gazetesindeki makalesinde ABD'li yetkililerin ekonomideki toparlanmayı “olduğundan daha iyi gösterdiğini” öne sürüyor ve neler söylüyor:
“ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke ve diğer yetkililerin, şu anda bulunduğumuz durumla ilgili söyleyeceklerini tahmin etmek çok da zor değil.
Büyük bir ihtimalle, yavaşça da olsa ekonominin iyileşmeye devam ettiğini açıklayacaklar.
Ne yazık ki gerçekler bunun tam tersini gösteriyor.
Şu an yaşanmakta olanların ekonomik iyileşmeyle uzaktan yakından ilgisi yok ve politika yapıcıların bu gerçeğin farkına vararak, durumu düzeltmek için ellerinden geleni yapması gerekiyor.
……………
Son günlerde iki dipli resesyon (durgunluk) tartışmaları da hız kazandı.
Ekonominin iki dipli resesyona girmesi durumunda, GSYİH’nın daralıp daralmayacağı tartışılmaya başlandı. Ancak işsizlik oranı yılın geri kalan kısmında yükselmeye devam ederse -ki öyle görünüyor- GSYİH rakamlarındaki aşağı ya da yukarı yönlü değişikliğin hiçbir anlamı olmayacak.
Gerçek rakamlar sıkıntıların altını çizerken, yetkililer bu durumu inkâr ediyor.
…………….
Diğer yandan, Hazine Bakanı Tim Geithner, “Şu anda iyileşme yolunda ilerliyoruz” dedi.
Ancak yanılıyorlar.
İyileşme yolunda ilerlemiyoruz.
Peki, ekonomik verileri herkesten çok daha iyi okuyan bu insanlar, neden bu kadar iyimser açıklamalar yapıyor?
Cevabı net:
Sorumluluktan kaçıyorlar.”
***
Yukarıdaki görüşler, nüfus artış hızı yıllık binde 9 olan Amerika Birleşik Devletlerinden ve mühim olan istihdamdır deniyor.
Yani asıl gösterge bu insanlara iş.
Gelelim diğerlerine.
Yıllık nüfus artışları “binde olarak” şöyle:
Fransa 3, İngiltere 3, İspanya 2, Yunanistan 1, Almanya 0, İtalya 0, Japonya -1
Bu ülkelerin hepsi de, dünya üretimi Çin’e ve o bölge ülkelerine kaydığı için panikteler.
Ülkelerinde neredeyse hiç artmayan nüfuslarına bile nasıl iş bulacaklarını düşünüyor, işin içinden çıkamıyor ve sorumluluktan kaçmak isteyen yetkilileri de halklarına kısa vadeli ümitler vererek kendi sorumluluklarını en azından bir dönem daha “ötelemeye” çalışıyorlar.
Oysa günümüz dünyasında bir kere daha tüfek icad oldu ve o eski mertlikler bozulmak durumunda kaldı..
Şimdi herkes bu yeni dengeleri gözeterek ülkelerindeki “işsizliğine çözüm ararken” nüfus artışı binde 12 ile dünya liderlerinden olan ülkemizde her evlenene “en az üç çocuk” tavsiyesinde bulunanlara ne demeli?
Kalkınan Türkiye vaatlerine ne kadar inanmalı?
Ey tüfeğin icadıyla mertliğin bozulduğunu yüz yıllar öncesinden fark eden ve destanlaştıran necip milletim!
Nasıl olur da tüm dünyayı panikleten bu yeni gelişmeler batıda onların eğri kılıçlarını paslandırırken sen “en az üç çocuk yapma” yı mertlik olarak önererek “kılıç parlatmayı” önümüzdeki yılların güçlü Türkiye ekonomisine giden yol diye önerenlere “hayır” demezsin?
Bülent Soylan
Yorum Gönder