TÜSİAD Başkanı Boyner, “Hukuk ülkenin bir numaralı sorunudur” dedi. Böyle bir söze örneğin gelişmiş Avrupa ülkelerinin herhangi birinde bazen yıllarca rastlamazsınız. Ama Türkiye yıllardır hukuk ve adaleti tartışıyor... Bunu sadece biz değil, Avrupalısı da Türkiye’deki hukuk ve adalet sistemini tartışıyor...
Yine tıpkı basın özgürlüğünün bir sorun olarakyine gelişmiş ülkelerde sözü edilmezken, ülkemizde sadece son 5 yıl içinde 305 bin habere konu olması ve köşe yazarlarının 24 bini aşkın yazısında değerlendirilme si gibi (*).
Türkiye tepeden tırnağa sorunlu alanlar ülkesi! Hukuk belki de basın özgürlüğünden bile daha sorunlu alandır! (Örneğin kadınların en temel hak ve özgürlükleri de en sorunlu alanlardan biri!)
Hukuk, iktidarın meşruiyet veya iktidar / güç aracına dönüşmüştür ülkemizde. Eğer hukuk bir iktidar aracı olmuşsa, o ülkede hukuk=guguktur.
Otoriter liderler ve iktidarlar, bütün icraatlarına meşruiyet kazandırmak ve aynı zamanda muhalefeti dümdüz etmek isterlerse önce hukuku hallediyorlar, sonra herkesin defterini dürüyorlar.
***
Hrant dahil! İktidarın Adalet Bakanlığı’nın, AİHM’nin Türkiye’yi mahkûm ettiği ilk Hrant davasına gönderdiği savunma dilekçesine bakarsanız, Hrant davasında perde arkasındaki siyasi suç örgütünün üzerine neden gidilmediğini anlarsınız...
Hrant davasının izleyicileri, aile çevresi ve bu kesimin sözcüleri, hepsi iktidarla yakın temas ve ilişki içindeyken, kendilerine verilen sözlerin yerine getirilmemesind en şaşkın...
Bazı yazarlar da davanın Silivri’ye bağlanmamasında n şaşkın. Diyecekler ama diyemiyorlar: Kardeşim bağla Silivri’ye, Ergenekon’a bitsin iş, at omuzlarından!
Onlar için Ergenekon, devletteki bütün gerici, ırkçı, şoven... bütün yapılanmaların adıdır ve hepsi Silivri’liktir!
Şimdi Silivri’likleri n içine, aslında AKP ve zihniyetini de atıyorlar, farkında değiller!
Hrant davası şimdi uluslararası izlemenin konusu olunca ve içeride sert bir muhalefetle karşılaşınca, iktidar Yargıtay’a göz kırptı: Şu işi halledin!
Vicdan, özellikle kişiseldir, sonra kamusaldır.Gül de Erdoğan da kişisel vicdanlarını siyasete ve iktidar oyunlarına emanet ettikleri için, kamusal vicdana baktılar ve bu vicdanı yatıştırmaya, en azından şimdilik uyutmaya soyundular.
Evet, cinayetin içinde eli kolu, siyaseti, dış gücü, iç gücü ne varsa, hangi zihni kirlilikler, devlet yönlendirmeleri ve örgütlenmeleri varsa, hepsi bir bir ortaya çıkarılmalı.
Uğur Mumcu ve diğer cinayetlere de belki buralardan yol açılır!
Tabii, bu çerçevede, eski içişleri bakanları, emniyet genel müdürleri ve sonradan siyasete soyunmuş, aralarında kimler varsa onlar da davanın konusu olmalı!
***
Başka bir tehlikeli gelişme daha var: Thomas Hammarberg, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, “Hrant Dink vakası emsaldir” diyor. Yani dava bozulup içine iki üç kişinin daha eklenmesiyle, vicdanlar rahat edecek ve Türkiye’de yargının mükemmel işlediğine ilişkin emsal bir vaka mı oluşacak!?
Silivri tüm hukuksuzlukları n yapıldığı, uydurulan delillerle insanların hapishanelerde çürütüldüğü bir esir kampı gibidir (**).
Silivri, vicdanların, hukuk ve yargı adaletinin test edildiği, edileceği yerdir... Yetmez ama evetçi, bir şekilde iktidar ve özel mahkemelerin yargılama biçiminden hoşnut insanlar, “ver Hrant’ı al Silivri’yi” hesabı ve olayın özünü görmezlik içindeler.
Asıl ahlak çatlaması burada olacaktır.
Tıpkı “Nedim ve Şık masum, onları Silivri’ye bulaştırmak iktidarın akıl tutulmasıdır, diğerlerinin ise canı cehenneme” anlayışında olanlarda gördüğümüz ahlak ve insanlık çatlaması gibi...
* 10 Yıldır AKP, Uluslararası Göstergelerle Türkiye Röntgeni.
** AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, “Aslı Aydıntaşbaş’ın başına bir şey gelmesinden endişe ediyorum” sözüm üzerine “o kadar benim ve partim aleyhine yazı yazdın, sana bir şey oldu mu” demiş ve araya da “Balyoz’a da inanmıyorsun -üstelik” cümlesini eklemişti. Çelik, kendisine anlatılanlara mı inanıyor, Balyoz davasında “suç delilleri”nin çoktan çürütüldüğünden hiç mi haberdar değil yoksa?
Orhan Bursalı/Cumhuriyet
Yorum Gönder