• 1950’lerin sonu, 60’lar ve 70’ler soğuk savaşın bölgedeki en sıcak dönemiydi.
• 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurarken İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’ye ada üzerinde “garantörlük hakkı” tanınıyordu. ABD ve İngiltere, Kıbrıs Adası’nı, “üçüncü dünyacı” Makarios’un eline bırakamazdı. Bu nedenle Batı Kampı’nda bulunan üç ülkenin ellerine teslim ediliyordu.
• 1970’li yılların başı; Makarios adada çok güçlenmişti. Sadece 1960 Anlaşması ile Kıbrıs Türklerinin elde ettikleri hakları gasp etmekle kalmıyor, etnik ve dini bir kıyım da yapıyordu.
• 15 Temmuz 1974’te Samson darbesi öncesinde ABD’nin, “Kıbrıs adası Makarios gibi bir üçüncü dünyacının ellerine bırakılamaz, Yunanistan’a ilhak edilmelidir” açıklamalarının Denktaş’ın o dönemdeki konuşmalarında yer alması çok anlamlıdır.
• 15 Temmuz 1974 darbesinde Atina’daki albaylar cuntasının desteklediği Nikos Samson, Makarios’a karşı başarısız kalınca Washington, Ankara’nın adaya müdahalesini engellemekten vazgeçti. N. Samson’a “hallettiremediği Makarios sorununu” Ankara’ya hallettirmiş olacaktı. 2 Ağustos 2010 tarihinde bu sütunda, “Türk-Amerikan Çıkarları 20 Temmuz 1974’te Nasıl Örtüştü” başlıklı bir yazı yayımladım; nedense herkes çok şaşırmıştı! Oysa Makarios hem Ankara’nın hem de Washington’ın düşmanı haline gelmişti, nedenleri farklı olsa bile; Türkiye için Kıbrıs’tan Türkleri silmeye çalışan bir liderdi; ABD için ise, “üçüncü dünyacı” ve bertaraf edilmesi gereken bir kişiydi. Bu nedenle 20 Temmuz 1974’teki Birinci Barış Harekâtı’na ABD ve İngiltere fazla tepki vermediler. Hatta Cenevre’deki görüşmelerde, adadaki ikili yapılanmayı kabul ettiler. Ağustostaki ikinci müdahale ABD ve İngiltere’nin tepkisine yol açtı. Çünkü Ankara onlara göre “sınırı aşmıştı”.
Denktaş’ın misyonu…
Rauf Denktaş başından beri Kıbrıs’ta, “Türklerin ve Rumların eşitliğini” savunageldi. Onlar devletse Türkler de devlet olmalıydı; adadaki bütünlük ancak konfederasyon şemsiyesi altında olabilirdi. Rumlar Yunanistan’la ne kadar derin ilişki kuruyorlarsa Kıbrıs Türkleri de Türkiye ile aynı ölçüde yakınlaşmalı ve birleşmeliydi.
Kıbrıs’ta küresel güçlerin “böl, kavga ettir ve yönet politikası”, Türkiye’nin adaya, fiili bir eşitlik statüsü içinde yaklaşmasıyla altüst oluyordu.
Çünkü ABD ve Avrupa nezdinde Türkiye ve Yunanistan farklıydılar.
• Yunanistan, ABD gözünde “eski Yunan’dan bugünkü Hıristiyanlığa kadar” Türkiye’den çok farklı algılanıyordu.
• Avrupa (ve ABD) nezdinde Yunanistan, Avrupa’nın (ve AB’nin) dayandığı iki ayaktan biriydi; Roma ve Yunan olarak.
• Türkiye, Müslüman bir ülke olarak “öteki” konumundaydı. Aynen bugün, Türkiye-AB sürecinin geldiği noktada somut olarak görüldüğü, yaşandığı ve ispatlandığı gibi.
Ve Denktaş Kıbrıs’ta (ve Anadolu’da) savunduğu fikirlerle ve yürüttüğü politikalarla Batı’nın tezleri ile çatışıyordu. Eşitlik ve dengenin simgesi haline gelmişti.
Batı kültürü almış, hukuk eğitimini İngiltere’de yapmış, en az bir Avrupalı kadar Batılı olan Denktaş savunduğu görüşler ve yürüttüğü politikalar yüzünden ABD ve AB ile karşı karşıya gelmişti.
Perez de Cuellar BM Genel Sekreteri iken İstanbul Üniversitesi’ndeki kokteylde bana söylediği gibi; Denktaş’ın haklılığı veya haksızlığı başka; küresel güçlerin ada üzerindeki hesapları bambaşka bir şeydi.
1957’den bugüne kadar Ankara’daki hükümetler Kıbrıs politikalarında şunları yaptılar:
• Batı ile olan yakınlık derecelerine göre Kıbrıs’ta az ya da çok uyum gösterdiler.
• Adada Türklere saldırı olduğunda, mecburen ve kerhen müdahale etmek zorunda kaldılar.
• “Türkiye’nin bağımlılık düzeyi” ile Ankara’nın Kıbrıs politikaları büyük bir paralellik gösterdi.
Bütün bu çatışma, müdahale ve mücadele ortamında arada kalan ve sıkışan kişi Rauf Denktaş’tı. Çoğunlukla küresel güçler, bazen de Ankara’dakiler tarafından “günah keçisi” olarak görüldü. Küresel kavganın çelişkileri, Ankara’nın zaafları Denktaş’a fatura edildi.
Ama Anadolu insanı sağduyusu ile bütün bunları hissediyor ve görüyordu. İşte bu nedenle Rauf Denktaş yüceliyordu; inanılan ve güvenilen kişi oluyordu.
Anadolu’da gittiği her yerde “gerçek halk sevgisi ve desteği” ile karşılandı ve onurlandırıldı. Birçok keresinde bunun birebir tanığı oldum .
Erol Manisalı/Cumhuriyet
Yorum Gönder