Faşizm kara bulutlar gibi çöktü yurdumuzun üstüne.
Her gün yeni bir deprem yaşıyoruz. Her gün yeni bir kasırgayla uyanıyoruz. Ortalık yangın yerine döndü. At izi ile it izi birbirine karıştı.
Aslanlar çakallara boğduruluyor.
Bir astsubayla başlayan Ergenekon Tutuklamaları nihayet Genel Kurmay Başkanına gelip dayandı.
Ey CHP’liler bir sabah sizin de kapınızı çalarlarsa sakın şaşırmayın. Eleştiri hakkını kullanan Genel Başkana soruşturma başlatıldı bile. Ayrıca Ergenekon senaryosunda Deniz Baykal’ın da adı geçiyor.
Yani sıra CHP’ye geldi. Adım adım, planlı bir şekilde yol alıyorlar.
Eski PKK’lı katiller, ruh hastaları, onur yoksulları şimdi el üstünde. Ortaya çıkıp mertçe, dürüstçe, alnı açık ifade veremeyen bir takım kişiler “gizli tanık” olarak kullanılıyor.
Ergenekon senaryosu da başlangıçta iki gizli tanık, iki başoyuncu üzerine kurulmuştu. Birisi haham Tuncay Güney, ötekisi savcıların “Osman’ım” sözcüğü ile hitap ettikleri ve Atatürk’e “İngiliz Piçi” diyen Osman Yıldırım’dı.
Artık ona bile söz söyletmiyorlar. Savunmasında Osman Yıldırım’ın gerçek konumunu ortaya koydu diye Doğu Perinçek’ e ceza kesildi.
Ey CHP’liler Faşizmle mücadele böyle olmaz. “Ben dedim, sen dedin” gevezelikleri ile yani “kayıkçı kavgası”yla mücadele yapılmaz.
Sıranın size de gelmesini istemiyorsanız, Atatürk olacaksınız. Namık Kemal olacaksınız, Nazım hikmet olacaksınız… Yeri geldiğinde sıradan bir nefer gibi halkın içine karışmasını bileceksiniz. Öncü olacaksınız. Çoban ateşi olacaksınız.
Bu konuda yüzlerce yazı kaleme aldık. Daha AKP iktidar değilken, 1999 yılından 2009’a kadar Cumhuriyet Gazetesinde, ondan sonra da Ulus ve İlk Kurşun gazetelerinde bıkıp usanmadan bunu yazdık. Vatandaşlık ve uyarı görevimizi yerine getirmeye çalıştık. Ama duyan olmadı…
Bir buçuk yıl önce de bir “Açık mektup”la Sayın Kılıçdaroğlu’nu şu sözlerle uyarmıştık:
“Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
“Hangi taşı kaldırsanız altından cemaat çıkıyor…” “Aziz vatanın kaleleri birer birer zapt edilirken” siz nasıl “Ben cemaatlere saygılıyım” diyebiliyorsunuz?
Cumhuriyet tarihi boyunca cemaatlerle, tarikatlarla hiç bu kadar içli dışlı olmamıştık. Yobaz çeteleri tarafından hiç bu kadar kuşatılmamış, baskı altına alınmamıştık.
Türbanlılar, çarşaflılar, peçeliler kara giysileriyle, çevremizi bir kâbus gibi sarmaya devam ediyorlar. Kentlerimizi, sokaklarımızı, caddelerimizi tanıyamaz olduk.
Kurumlar, devlet daireleri birer birer teslim alınıyor. Resmi makamlar el değiştiriyor. Nitelik değiştiriyor. Başkalaşıyor. Siyasallaşıyor. Kan kaybediyor.
Yargı, ordu, emniyet, eğitim kadroları sessiz ve derinden yeniden düzenlenip, yeniden biçimleniyor. İstedikleri kişileri önemli mevkilere getiriyorlar, istemediklerini sokağa atıyorlar.
Yeşil sermayeli büyük finans kuruluşları ve iş merkezleri bir örümcek ağı gibi sarmış Türkiye’nin dört bir yanını. ABD, AB, Ilımlı İslam, menkul – gayrimenkul, tüm varlığını dincilerin hizmetine sunmuş.
Davaların “yılan hikâyesi gibi uzayabilmesi için” savcılar, yargıçlar ayarlanıyor. Tertipler düzenleniyor. Senaryolar hazırlanıyor. Sahte kanıtlar oluşturuluyor. Ulusalcıları “bertaraf” edebilmek uğruna şantaj, tehdit, hile hurda, tuzaklar kuruluyor. Kurumlar, politikacılar, paşalar dinleniyor. Ordunun, yargının, devletin sırrı ayaklar altında paçavraya dönmüş…
Cemaat, bilgileri – belgeleri önce yandaş medyaya servis yapıyor, sonra savcılara veriyor. Savcılar, polisin çizdiği sınırların dışına çıkmıyor. Çıkamıyor.
Cemaat sanki bir “Ali gıran, baş kesen” olmuş. Astığını asıyor, kestiğini kesiyor. Yandaşlarının kazanabilmesi için sınav sorularını bile çalıyor. TC Cemaatleşiyor. Cumhuriyetin savcıları seyrediyor.
Türk silahlı kuvvetlerini gözden düşürmek, değersizleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Böyle bir ortamda siz hâlâ nasıl “Türkiye’de laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum, ben cemaatlere saygılıyım, insanlarımız manevi dünyalarında cemaatlere yakın olabilir. Nurcu da olabilir, Süleymancı da Fethullahçı da… Yeter ki bunu siyasallaştırmasınlar. Manevi dünyayı siyasete alet etmesinler…” diyebiliyorsunuz?
Bir yerde Nurculuk, Süleymancılık, Fethullahçılık olur da siyasallaşma, siyasal İslam olmaz mı Sayın Kılıçdaroğlu? Bir yerde tarikatlar, cemaatler olursa orada demokrasinin D’sinden söz edilebilir mi? Cumhuriyetin ilanından bu yana Türkiye ne çektiyse bu akımlardan çekmedi mi, hâlâ da çekmiyor mu? Atatürk’ün partisinde, Atatürkçü olduğunu söyleyen, laik bir başkan nasıl böyle konuşabilir?
Fethullah Gülen Cemaati şu anda bütün gövdesi, ayakları kolları ile siyasete girmiş, siyasallaşmıştır ve kadrolarını devletin içinde oluşturmakla meşgulken siz hâlâ “cemaatlere saygılıyız” diyebiliyor musunuz?.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bizim Gaziantep’te çok güzel bir deyim vardır, “Sel, değirmeni götürmüş, siz hâlâ onun “cakcakı”sını arıyorsunuz…” Bir gün size bu sözün öyküsünü de anlatırım. İlke olarak yanınızdayım ama siz her şeyden önce ABD’nin bu neoliberal düşüncelerini size tavsiye eden danışmanlarınızdan, akıl hocalarınızdan bir kurtulun.
Bu yol, yol değildir; bu gidiş, gidiş değildir… Faşizm göstere göstere, bağıra bağıra geliyor. Siz onunla uzlaşma yöntemini seçiyorsunuz. Böyle bir mücadele biçimi ile bu yürüyüşü asla durduramazsınız… Bizden söylemesi… “
1,5 yıl önce söylemiştik bütün bunları. Ve haklı çıktık. Keşke haklı çıkmasaydık…
Şimdi sıra Kemal Kılıçdaroğlu’na geldi. Bakalım daha neler göreceğiz, nelere tanık olacağız şu gök kubbenin altında?
Ali Eralp
Yorum Gönder