Burdur G-ölü... - Mustafa Balbay

Son günlerde Burdur’a ilişkin haberlerin başında Burdur Gölü’nün çırpınışı geliyor.
Öyle anlaşılıyor ki Burdur Gölü’nün “G”si düşmek üzere. Son 35 yılda
suyunun üçte birini kaybeden göl, önlem alınmazsa 2040 yılında haritadan silinecek.
İnsan bedeni için su ne demekse, toplumsal yaşam için, insanoğlunun dünyada varlığını sürdürebilmesi için akarsular, sulak alanlar ve göller de o demek.
Susadığımızda bir saat boyunca suya ulaşamazsak ne oluyor?
Göllerin kurumasının ne anlama geldiğini günlük yaşamınızla karşılaştırarak kolayca anlayabilirsiniz.
Peki anlatabilir misiniz?
Türkiye’de göllerin durumuna bakınca zor görünüyor.
Acıgöl, Burdur, Eğridir, Kovada ve Beyşehir, coğrafi tanımıyla “Göller Yöresi”nin 5 büyük gölü. Bunların dışında Salda, Kestel, Yarışlı, Gölhisar, Pınarbaşı, Çorak gibi irili ufaklı onlarca göl var.
Sulak alanlara Ankara’nın şaşı bakışı büyük bir yok oluşu beraberinde getiriyor.
***
Uzmanların verdiği bilgiye göre, Burdur Gölü’nün durumu, deyim yerindeyse tam sınırda. Şu dönem önlem alınmazsa gölün çöle dönüşünü durdurmak neredeyse olanaksız hale gelecek.
Göl, bütün dünyadaki dikkuyrukların yüzde 70’inin kışlama yeri. Göl küçüldükçe gelen dikkuyruk sayısı da azalıyor. Burdur’un nüfusu da…
İlk yerleşimin İÖ 5 bine kadar uzandığı Burdur, İbni Battuta’nın 14. yüzyıldaki Anadolu’yu da kapsayan dünya gezisinde uğrayıp sözünü ettiği bir kent. 17. yüzyılda nüfusu 20 binin üzerindeydi. Kenti yüzlerce yıl ayakta tutan başlıca unsur Burdur Gölü idi.
Türkiye’de “sulak alanların ıslahı” diye adlandırılan bir merkezi yönetim anlayışı var. Aslında öncelikle bu anlayışın ıslah edilmesi gerekiyor.
Zira sulak alanı kurutup tarıma açmak önemli bir başarı olarak görülüyor. Bu anlayışla tümüyle kurutulan Hatay’daki Amik Gölü artık haritada yok.
Burdur Gölü’nün de aynı sonla karşı karşıya kalmaması için öncelikle sözünü ettiğim anlayışı, daha doğrusu “anlamayışı” bırakmak şart.
Burdur Gölü’ne su taşıyan Bozçay üzerine rastgele kurulan barajlar gölün kurumasının nedenleri arasında. Yeraltı suyunun bilinçsiz kullanımı, Antalya tarafındaki derin kuyular Burdur Gölü’nün alttan beslenme yollarını kesiyor.
Bir bakıma Burdur, alttan da üstten de göç veriyor. İki tarafı bağlayan en büyük güç, göl.
***
Burdur benim doğum yerim. 1971’deki depreme dek çocukluğum Yeşilova ilçesinin Güney kasabasında geçti. Depremde okulumuz yıkılınca, evler hasar görünce Aydın-Nazilli, sonra üniversite için İzmir…
Ne zaman deprem olsa ben de Burdur depremini yeniden yaşarım. Hatta ani bir belirsiz gürültü duyduğumda aklıma ilk deprem gelir. Büyük depremlerin insan yaşamında silinmeyen bir etkisi vardır. Adeta bir fay hattı da içimize girer.
Yüzmeyi Salda Gölü’nde öğrendim. Derin bir göl. Aynı zamanda tehlikeli. Pek çok çocuğu aldı, vermedi.
En önemli malzememiz kamyon iç lastiği idi. İyice şişirdin mi, 5-6 kişiyi taşıyacak bir halka olurdu.
Ağustosta gölün hemen kıyısındaki Sultanpınarı’nın içinde elimizi bir dakikadan fazla tutamazdık. Öylesine soğuktu. Göl, pınar, sonra çamlar başlıyordu.
Burdur Gölü daha uzaktı ama, sık sık kıyısından geçerdik. O zamanlar yolun hemen yanında göl başlardı. Gazetelerde çıkan son fotoğraflara baktım, çekilmiş, çekilmiş, adeta nefes alamayan bir kişiye bürünmüş.
Son yıllarda Burdur sohbetimi seyrek de olsa Silivri davalarının başlıca avukatlarından Prof. Dr. Köksal Bayraktar’la yapıyoruz. Kendisi Burdur’a öylesine bağlı ki, Prof. Dr.’nin yanına bir de Burdur kısaltması yapıp “Br.” koysanız yeridir.
Burdur Gölü’nü, Göller Yöresi’ni, ülkemizin 300’ü aşkın sulak alanını yaşatmak, en azından zarar vermemek borcumuz değil, yaşamsal zorunluluğumuz.
Çekilen her su, bir damarımızın tıkanması demek…

Mustafa Balbay/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget