Sabah Yazarı Nazlı Ilıcak, CNN Türk’teki programında, tek şikâyetçisi olduğu Oda TV davasıyla ilgili resmen fal bakmıştı:
“Dava, 23 Ocak’taki duruşmada sonuçlanacak. Benim edindiğim bilgiye göre önümüzdeki duruşmada sanıkların eksik kalan sorguları da yapılacak ve önemli bir kısmı serbest kalacak.”
Noktasına dokunmadan aktardığım bu sözler üzerine, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hâkim Mehmet Ekinci’yle görüşüp, 12 Ocak tarihli yazımda isyanını aktarmıştım:
“Daha ben bile dosyaları doğru dürüst incelememişken, bu hanımefendi kararın içeriğini ve çıkacak tarihi nereden biliyor? Birilerinin, mahkemeler adına karar ihdas etmesi suçtur.”
***
Nazlı Ilıcak’ın sözleri; kimi çevreler tarafından, “Mahkemeyi manevi baskı altına alma ve sanıkların salıverilmelerini geciktirme çabası” olarak yorumlandı.
Ancak yılların “kurnaz tilkisi” Nazlı Ilıcak, Mahkeme Başkanı’nın sözlerinden korkmuş ve başının belaya gireceğini anlamış olmalı ki; kendisini ak kaşık ilan ediverdi!
“Kıvırma sanatı”nın en güzel örneklerinden biri olan son yazısında bu konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
***
“Ben Oda TV davasından, gelecek celse tahliye çıkabileceğini, yarı temenni, yarı yorum olarak seslendirdim. Hiçbir şekilde “duyum’ demedim. Mustafa Mutlu, tutmuş, 16. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mehmet Ekinci ile görüşmüş; benim yanıldığımı mı ispat etmeye, yoksa tahliyeleri mi engellemeye çalışıyor anlamadım. Tahliye düşünüyor olsa dahi, hâkim, Mutlu’nun bu girişiminden sonra spekülasyonlardan çekinebilir.”
***
Dedim ya; tilki kadar kurnazdır Nazlı Ilıcak…
Bir davada hem “tek şikâyetçi” olup, hem de son anda şikâyetini geri çekeceğini açıklayarak “özgürlük kahramanı” olmaya soyunan bir “dâhi”dir kendisi…
Bir tek akıllı odur ve geri kalan herkes aptaldır ona göre…
Eğer böyle düşünmeseydi; karakolda şikâyetçi olup, mahkemede şikâyetini geri çeker miydi?
Ya da televizyonda milyonlarca kişinin gözünün içine baka, baka söylediği sözlerin kayıt altında bulunduğunu unutup, inkâr etmeye kalkışır mıydı?
O kadar “kurnaz” ki; kendi suçunu aklınca bana yıkmaktan da çekinmiyor!
Neymiş; benim bu girişimimden (!) sonra, Hâkim Bey spekülasyonlardan çekinip, tutuklu sanıklar hakkında tahliye kararı vermeyebilirmiş…
***
İster pes deyin, ister yuh!
Bu olayın sırrı, “Nazlı Ilıcak tipi gazetecilik”te gizlidir…
Bu gazeteciliğin özü de “omurgasız sertlik”tir!
Belden aşağıya vurmak, hakaret etmek, aşağılamak, bağırmak, sindirmek, gazetecilik etiğini ayaklar altına almaktır.
Ve ne yazık ki; 40 yıldır başımıza musallattır!
***
Olayı olduğu gibi anlattım:
Benim yaptığım, Nazlı Ilıcak’ın “tarafı olduğu davada karar açıklayarak” zan altında bıraktığı Mahkeme’nin Başkanı’nı konuşturmaktan ibaretti!
Bu da dünyanın her yerinde bir gazetecilik başarısıdır.
Ama bizim Yenge Hanım, bu piyasanın “kurnaz tilkisi” ya; aklınca bu yeni hamlesiyle hem kendisine açılacak olası bir davaya ket vurmuş olacak, hem de bir “muhalif”i boğazlayıp bir kenara atacak!
***
Yemezler kurnaz tilki…
Senin bu oyunların o kadar ayağa düştü ki; artık yaranmaya çalıştığın çevrelerde bile prim yapmıyor!
Ve nasıl algılamak istersen öyle algıla:
Kırk yıldır yaptığın sözde gazetecilik ortadayken, eğer benim namusum gibi titizlendiğim gazeteciliğime bir daha dil uzatırsan; kuyruğunu anahtarlık yaparım!
*****
GEL DE GÜVEN!
Hrant Dink cinayetinin “örgüt” işi olmadığına karar veren mahkeme, 19 sanıktan biri olan Coşkun İğci hakkında hüküm vermeyi unutmuş!
Karar öyledir, böyledir; hiç ahkâm kesmeyeceğim… Sadece bir sorum var:
Yargılandığı sanığı unutan bir mahkemenin kararlarına nasıl güveneceğiz?
*****
Günün Sorusu
Suluova Anadolu Öğretmen Lisesi’nde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Abdullah Koca derste, “Kim Alevi, el kaldırsın” demiş…
Sorum Milli Eğitim Bakanı’na ve Suluova Cumhuriyet Savcısı’na:
Bu sözlerin, Kahramanmaraş Katliamı’nda Alevi evlerinin kapılarına “çarpı” işareti konulmasından farkı var mıdır?
*****
Tüm timsahlar ağlarken…
Dünya görüşü ve gazetecilik anlayışı bana Mars’tan bile daha uzaktır… Ve kendisiyle bugüne kadar hiçbir konuda “benzer şeyler” düşündüğümü hatırlamıyorum.
Daha da açık yazayım:
Günahım kadar da sevmem! Eminim o da benim için aynı şeyleri söyler…
Sözünü ettiğim kişi Taraf’ın Yayın Yönetmeni Ahmet Altan…
Dünkü yazısı nedeniyle; hayatımda ilk kez kendisini tebrik etmek istiyorum:
Denktaş’ın ardından yazdığı yazıda; bazı AKP’li siyasetçiler ve liboş yazarlar gibi “timsah gözyaşları” akıtmamış… Sağlığında ne düşünüyorsa, bugün de aynı şeyi yazmış… Tıpkı dünkü gibi bugün de Ergenekoncu olmakla suçlamış onu…
Bu fikirlere katılıyor muyum?
Elbette hayır! Hatta Denktaş’a yönelik böyle bir suçlamanın, Rum tezini destekleyenlerin ürünü olduğunu düşünüyorum.
Ama ortalığın ikiyüzlülükten ve sahtelikten geçilmediği bir dönemde; bu “fikir düşmanımı” gönülden kutluyorum!
Sağlığında Denktaş hakkında atıp tutan, bugün ise cenaze töreninde ve taziye kuyruğunda ön sıraları kapma yarışan giren tüm “timsahlar”a inat, görüşlerinin arkasında durabildiği için….
Mustafa Mutlu/VATAN
Yorum Gönder