Türkiye'de "darbe" deniifnce akla ilk gelen "12 Eylül Faşizmi'nin yaşayan önderleri "nihayet" sorgulanıyor. İddianamedeki şüpheliler, darbenin lideri, dönemin Genelkurmay Başkanı ve eski Cumhurbaşkanı E. Org. Kenan Evren ile darbeyi yöneten 5 kişiJik "cunta'nın (Milli Güvenlik Konseyi) üyelerinden dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Tahsin Şahinkaya.
Günümüzün sivil ve asker "darbe şüphelileri" aylardır, hatta yıllardır suçlan kanıtlanmadan "tutuklu" bekletilirken açık kanıtları ve tüm yaşanmışlıklarıma 20. yüzyılın tartışmasız faşist darbecileri; onca işkencelerin, ölümlerin, anayasayı, parlamentoyu, seçilmiş hükümeti ve demokratik organları lağv etmenin, hatta 12 Eylül'ün "Silivri'si" denebilecek "Zincir bozan"ın hesabını, bakalım verecekler mi?
Soruya "evet" diyenler haklı çıkarsa, demokrasimiz adına şapkayı havaya fırlatabiliriz... "Maalesef hayır" diyenler haklı çıkarsa. 12 Eylülcüleri koruyan hukuk hâlà sürüyor demektir; ki asıl sorun da burada başlıyor... Şüpheli darbecilerimiz her gün çoğalırken "şüphesizlere sıranın ancak gelmesi ise "adaletin tecellisi" hakkındaki kaygılan körüklüyor.
Darbe hukuku
Terörü yok etmek ve "düzeni korumak adına yapılan 12 Eylül, aslında düzeni değiştirdi. Bugün neyi konuşsak, "12 Eylül'den sonra böyle oldu" dediğimize göre, darbeciler yaşamın tüm alanlarına da müdahale etmişlerdi.
Özerk üniversiteyi yok eden YÖK'ten devleti küçültme adına kamu kurumlarının satılmasına; emeğin sendikasızlaştırmasından lider hegemonyalı partiler düzenine; hatta yüzde 10 barajiı seçim(!) sistemine dek tüm güncel sorunlarımızı miras bırakan aynı rejim değil midir?
Dünyanın hayran kaldığı 1961 Anayasasındaki "laik-demokratik, insan haklarına dayalı sosyal hukuk devleti" hedefini "sözde kılmak" için öncelikle anayasayı ederek düzenlenen darbe 130 yıldır sahip çıkan tüm
"sivil"(!) hükümetler, cuntacılar kadar "darbeci"dirler.
Günümüzün yağmacılan da varlıklarını ve yasal olanaklannı 12 Eylül'e borçludurlar; nitekim "ele başları"nın sorgulanmasındaki bu gecikmenin nedeni de aynı bağlılık olmalıdır.
Yağma düzeni
Hâlâ yürürlükte olan 12 Eylül yasaları arasında 'imar" ve "emlak rantı"'na sevdalı "yağma düzenlemeleri" başlarda geliyor.
örneğin gündemdeki "kentsel siluetleri parçalayan ayrıcalıklı yapı Taşmalar; kamu arazilerinin toplum yerine özel çıkarlar uğruna "rant arsaları"na dönüştürülmesi; kıyılarda, ormanlarda, tarım alanlarında yapılaşmalara izin verilmesi; kaçak semtleri emlak pazarına açan "kentsel dönüşüm" projeleri; orman işgalcilerine parayla tapu vaat edilen 2B'ler... bütün bunlara ait yasaların kökeninde 12 Eylül hukuku ve aynı hukuka danışmanlık yapan "Sivil kurmaylar"ın imzalan var.
Peki, hem o kurmaylar, hem aynı yasalarla ülkeyi yağmalamayı sürdürenler, 12 Eylül sanıkları arasında yer almayacaklar mı?
Kara bulutlar'a karşı
Mimar Nejat Yavaşoğullan,işte bu faşist imar talanının başladığı 80'lerdeki "mesleki isyan"ını "müziği"yle haykırdı... Rock müziğini Türkçe şarkılarla seslendiren "Bulutsuzluk Özlemi" grubunu kurdu.
Sina Koloğlu ve diğer arkadaşlarıyla birlikte amaçları, gençliğin ve herkesin dikkatini kentlerimizin, çevrenin ve yaşam kaynaklarımızın üzerindeki "kara bulutlara çekmekti.
O bulutların hâlâ dağılmadığını gördükçe, bulutsuzluk özlemimiz doruğa çıkıyor. Sadece 12 Eylül darbecilerinin değil, onların yarattığı yağma düzenini günümüzde daha da vahşileştirenlerin yargılanmaları acaba ne zaman akla gelecek?
Yavaşoğullan, bu gece 20.30'da Ulusal Kanal'daki imar Dosyası' programımızda imar düzenindeki bulutsuzluk özlemini anlatacak....
Oktay Ekinci/Cumhuriyet
Yorum Gönder