Bölgemizdeki cepheleşmeyi mezhepler üzerinden açıklamak ne kadar doğru? Başta Cengiz Çandar olmak üzere neredeyse basınımızın dış politika yazarlarının tamamı, meseleyi böyle açıklamaya çalışıyorlar.
Şii hilali ilan ettikleri İran, Irak, Suriye, Lübnan hattına karşı Sünni blokta Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün yer alıyor…
İran, Şii nüfusu üzerinden Irak’ı ve Nusayri yönetimi üzerinden Suriye’yi hilale dâhil edip, kontrol ediyor… Keza İran, Yemen ve Bahreyn’deki Şii nüfusu ayaklandırıyor…
Türkiye ise Irak’taki ve Suriye’deki Sünni nüfusa dayanarak nüfuz oluşturmaya çalışıyor.
Meseleyi bu şekilde açıklamaya çalışanlar, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin, Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin yardımcısı Sünni Tarık El Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkartmasını da bu cepheleşmenin yansıması olarak değerlendiriliyorlar.
Tarık El Haşimi’nin Kuzey Irak’ta Mesud Barzani’ye sığınmasını da yine mezhep ve tarikat faktörü üzerinden açıklıyorlar…
MALİKİ Mİ, ALLAVİ Mİ? İKİSİ DE Şİİ!
Bu zorlama analizlerin nedeni, kuşkusuz İran’ın Irak ve Suriye ile ittifak kurmasıdır, ABD işgalinden kurtulan Irak’ın İran’la yakınlaşmasıdır.
Irak’ta son yapılan seçimlerin ardından tam dokuz ay boyunca hükümet kurulamadı. Washington ve Ankara İyad Allavi’nin başbakan olmasını istiyordu. Bağdat ise Nuri El Maliki’nin… Maliki’ye güçlü bir destek de Tahran’dan geliyordu…
Maliki’nin o gün başbakan olmasıyla başlayan süreçteki uygulamaları, onu Washington’un gözünde İrancı yaptı. Mukteda Sadr’la ittifak kurarak ABD’nin Irak’ta kalma girişimlerine set çekmesi, İran doğalgazının Akdeniz’e çıkarılması için İran-Irak-Suriye boru hattı anlaşmasını imzalaması, Kuzey Irak’ın petrol gelirlerini merkezi hükümete bağlama iradesi ortaya koyması, Maliki’nin Şii olmasına bağlandı.
Oysa Washington ve Ankara’nın desteklediği İyad Allavi de Şii’ydi!
Ve tek başına Şii Allavi’nin, Nakşibendî Barzani’yle Maliki karşıtı anlaşma imzalaması örneği bile, aslında cepheleşmenin mezheplere dayanmadığını göstermeye yeterli.
HAŞİMİ, ÖNCE ‘MÜSLÜMAN KARDEŞ’
Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’yi tutuklama kararını ve Haşimi’nin Barzani’yle ve AKP’yle bağını Sünnilik temelinde açıklıyorlar.
Oysa o bağ, Washington’dur. Tarık El Haşimi elbette Sünni’dir ama siyasi pozisyonunu belirleyen Sünniliği değil, Müslüman Kardeşlerin Irak kolu olan Irak İslam Partisi’nin mensubu olmasıdır!
AKP’nin eş zamanlı olarak Irak’ın, Suriye’nin ve hatta Ürdün’ün Müslüman Kardeşler temsilcileriyle dirsek temasında oluşu, Washington’un bölge politikaları nedeniyle anlamlıdır.
ABD’YE KARŞI BÖLGESEL BİRLİK
Aslında Şiilik temelinde bir cepheleşme olmadığının en önemli kanıtı, İran’ın Filistin’de desteklediği Hamas’tır. Zira Hamas Sünni’dir.
Ve Hamas’ın şimdi FKÖ’ye katılma kararı alması da, cepheleşmenin gerçek nedenini ve kaynağını ortaya koymaktadır: ABD, Irak’tan çekilince, bölgedeki askeri gücü azalınca, “birlik” oluşuyor.
İşte bölgedeki gelişmeleri Sünni – Şii kavgası şeklinde sunmaya çalışanların asıl amacı da bu: Birlik oluşmaması, bölgenin ABD’ye karşı tek bir kutup gibi konumlanmaması…
Zira bölgedeki düşmanlıklar en çok Washington’a yarıyor ve ABD’ye müdahale olanağı sunuyor.
Bugün İran, Irak ve Suriye’yi bir cephede buluşturan mezhepleri değil, ulusal çıkarlarıdır; ABD’ye kaşı birlikte mücadele etme zorunluluğudur.
Mahmud Ahmedinejad, Nuri El Maliki ve Beşar Esad Şii oldukları için ittifak kurmuyorlar, ittifak kurmaları gerektiği için mezhepsel yakınlıklarını değerlendiriyorlar.
Mehmet Ali Güller/AYDINLIK
Yorum Gönder