Profesör Doktorlar Anlatıyor - Emin Çölaşan

SEVGİLİ okuyucularım, iki gün önce bir yerde üniversite öğretim üyesi olan birkaç hoca ile karşılaştık. Bunların muayenehanesi vardı. Durumlarını anlatırken hem güldük, hem üzüldük.
Komediyi, ya da hükümetin yarattığı bu rezaleti onların ağzından özetliyorum:
“Bizler en az 28 yıllık öğretim üyeleri  rofesörler olarak görev yapıyoruz. Hükümet kanun hükmünde kararname ile hastanelerimizde hasta bakmamızı yasakladı.
Şu anda yapabildiğimiz tek şey, tıp fakültesi öğrencilerine haftada birkaç saat teorik ders vermek. Sadece bunu yasaklamadılar.
Geri kalan her şey yasak.
Örneğin hastaları göremiyoruz, muayene edemiyoruz, ameliyatlara giremiyoruz.  Hasta geliyor, uzman arkadaşlarımız belli konuları bize danışmak zorunda kalıyor.  Masa başından talimat veriyoruz ama hastayı görmeden ne diyeceksiniz!
Bu durumda en büyük zararı uzmanlar ve asistanlarımız görüyor.
Öğrencilerin ve onların pratik eğitimi aksıyor. Tıp teorik eğitimden daha çok, pratik öğrenmeyi gerektirir.
Öğrenci ve doktor hastayı görecek, muayene edecek ve tanıyı ona göre koyup tedaviyi gerçekleştirecek.”  Hocalar bu aşamada ilginç bir olay anlattılar. İlk elden doğrulatma olanağım olmadığı için isim vermiyorum.
Çok önemli bir yargı mensubu olan kişi, kalp ameliyatı olacak. Bu amaçla Türkiye’nin en ünlü kalp cerrahlarından birine başvurup “Hocam, bu ameliyatı sizin yapmanızı istiyorum” diyor.  Oysa o hocanın da muayenehanesi var ve  ameliyat yapması yasak.
“Kusura bakmayın başkanım, sizinkiler  bizim elimizi kolumuzu bağladılar” demek zorunda kalıyor. Hocalar anlatmayı sürdürüyor:
“Bazen öyle oluyor ki, kıramayacağımız bazı kimseler gelip muayene ve tedaviyi mutlaka bizim yapmamızı istiyor. Birkaç arkadaşımız onları kıramadığı için muayene yaptı. Fakat sonra öğrenildi ki, bazıları bu olayda cep telefonu ile hiç belli etmeden resim çekip YÖK’e göndermişler. Şu dakikaya kadar soruşturma açılmış değil  ama, bu saçma sapan hasta bakma yasagı kaldırılmadığı takdirde soruşturma açıp ceza verecekler.”
Peki ama eğitim amaçlı bile olsa hasta bakmaları mümkün değil mi?
“Değil… Ancak Türkiye’de yaşadığımız için bazı kaçamaklar ister istemez oluyor. Örneğin ortada çok güvenilir bir ortam varsa jurnalcilik yapılmayacağına arkadaşlar inanıyorsa, o takdirde çaktırmadan hem muayene yapan, hatta hem de ameliyata giren hocalarımız oluyor. Ancak bu iş başka bir doktorun ismine kayıtlı olarak yapılıyor. Böylece örgütlü suç işlenmiş oluyor! Komedi oynanıyor.
Bu mesleğe yıllarını vermiş olan bu hocalar bu durumda ne yapıyor, zamanlannı nasıl geçiriyor?  ”Öğrencilere sınıfta teorik ders veriyoruz. Ancak klinik yasak! Onun ötesinde odamızda oturup  a ya araştırma yapıyoruz, ya da çay kahve içiyoruz. Bu durumda epeyce rahatladığımızı itiraf edelim! Hiç değilse gecelerimiz bize kaldı, insana zaten bu çok koyuyor. Uzman arkadaşımız gelip ‘Hocam yapılacak kritik bir iş var. Biz bilemedik, şunu siz yapıverseniz’ dediği zaman ne yazık ki elimizi değdiremiyoruz. Bazen bir hastanın durumunu onlar anlamıyor, bizden yardım istiyorlar. O takdirde hastayı ya misafirmiş gibi odaya getiriyorlar ve biz uzaktan bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz, ya da jurnal edilme gibi her tehlikeyi göze alıp muayenesini yapmak zorunda kalıyoruz.”
Bu hocalar bu durumda fakülteden ne kadar maaş alıyor?
“Elimize ayda yaklaşık 3.500 lira geçiyor. Hepimiz emekliliği doldurmuş durumdayız.”
İstifa etmeyi düşünüyorlar mı?
“Çok hoca istifa edip gitti. Bu hem devletin, hem de hastaların büyük bir kaybıdır. Çoğu özel hastanelere geçti. Zaten bu anlamsız uygulama baslarken. Sağlık Bakanlığı tarafından el altından yayılan haberler vardı. Fakülteleri bırakıp özel hastanelere geçmemiz isteniyordu. Özel hastane patronlarının çok büyük bölümünün bu iktidarın adamı olduğunu unutmamak  gerekir. Ancak şimdi istifalar azaldı. Bunun nedeni, farklı bir direnç başladı. Bu saçmalığın er ya da gec kalkacağını düşünen hocalar şimdi beklemede. Sağlık Bakanlığı şimdi ‘İstifa etmeyin, biraz bekleyin’ diye yine el altından haber gönderiyor. Ama sistem bir kere çökünce, onu geri getirmek çok zordur.”

Sağlık sistemini çocuk oyuncağına döndürdüler, altüst ettiler, en deneyimli hocaların ya tıp fakültelerinden ayrılmasına, ya da işsiz güçsüz oturmalarına neden oldular. Şimdi geri adım atmasına atacaklar da , nasıl atacaklarını düşünüyorlar
MUTLU BİR HABER
BUGÜNKÜ yazımı sizleri sevindirecek bir haberle sürdürmek istiyorum. Bazen öyle olaylar yaşıyoruz ki, kamuoyunun dikkatini çekmiyor. Bu da onlardan biri.
Belki haberiniz olmamıştır, müjdeyi benden almış olun!
Türkiye ile Ekvator arasında vize anlaşması yapıldı.
Bu haberi sakın küçümsemeyin, “Bize ne Ekvator’dan” demeyin.
Ekvator bir Latin Amerika ülkesi. Küçücük bir yer. Muz, kahve falan yetiştiriyor Olur da tatilinizi orada geçirmek isterseniz, pasaportunuzu cebinize koyup uçabilirsiniz.
Uçak yaklaşık 24 saat sürüyor. Epeyce pahalı ama olsun varsın! 90 gün boyunca orada vizesiz dolaşırsınız.
Lider ülke Türkiye işte bu!
Ekvator’u bile vizeyi kaldırmaya ikna etmek kadar büyük başarı olabilir mi!
Haydi koş vatandaş koş, ABD ve AB ülkeleri varsın olmasın!..
Sen Ekvator’a koş!..

ECEVİT GENELGESİ
SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye’de yüzlerce belki binlerce insan, imzasız, düzmece ihbar mektupları nedeniyle tutuklanmış durumda.
Özellikle Ergenekon ve Balyoz davalarında durum böyle. İsmini açıklamaktan korkan yüreksizler sürekli ihbar yağdırdı, nice insanların başına bela açtı.
Bugün size rahmetli Başbakan Bülent Ecevit’in imzasıyla yayınlanmış olan 15 Kasım 2002 tarihli Başbakanlık genelgesini aynen iletiyorum… Ve günümüz için ders olmasını diliyorum:
“Vatandaşlarımızın kamu kurum ve kuruluşlarına kendileri veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetlerde bulunma hakkı Anayasa ve yasalarla düzenlenmiş, bu hakkın kullanılması sırasında kamu düzeninin ve kamu görevlilerinin iftira ve isnatlardan korunması da temel ilke olarak benimsenmiştir.
Bu ilkeden hareketle, memurla ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılan ihbar ve somut olay ve kişi belirtmeyenler, isim ve imza bulunmayan veya hayali isim ve imza taşıyan ihbar ve şikayet dilekçeleri işleme alınmayacaktır.
Bilgilerini ve gereğini rica ederim. Bülent Ecevit. Başbakan.”
Bütün devlet kurumlarına gönderilen bu genelgenin yayınlandığı tarihte seçim yapılmış ve AKP iktidar olmuş, ancak hükümet henüz kurulmamıştı. Acaba bu genelge halen yürürlükte mi, yoksa Tayyip tarafından iptal mi edildi?
Ecevit acaba bir süre sonra olacakları, imzasız-düzmece ihbar mektuplarıyla nice insanın tutuklanacağını önceden mi görmüştü?
***
Emin Çölaşan Notu: Milliliği artık yok edilen Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, açıkta olan ve görev bekleyen 264 bin öğretmen için konuştu,” Kadro yok, onlara görev vermemiz mümkün değil. Kendi yeteneklerine göre iş bulsunlar” dedi. O öğretmenlerle ailelerinin çoğu, geçen seçimde “İstikrar sürsün” diye AKP‘ye oy vermişti.
Şimdi yeteneklerine göre işler hazırda onları bekliyor:
Şoförlük, pazarcılık, sekreterlik, gardiyanlık, temizlikçilik, işportacılık…
Hayırlı olsun!

Emin Çölaşan/SÖZCÜ

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget