İktidar İçin Tarihle Yüzleşme Tarihi... - Ahmet Tan

Tarihle yüzleşmek pek güzel... Ama bu iktidarın önce değil dokuz yıl önceki... Tam bir yıl önceki kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekiyor...

İktidar İçin Tarihle Yüzleşme Tarihi... - Ahmet Tan
Bugün 20 Aralık 2011. “Sıfır sorun politikası”nın kapsamlı ve görkemli biçimde TBMM’de Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ağzından millete ve dünyaya ilan edilmesinin yıldönümü.
Yıldönümleri sadece kutlamak için değildir.
Takkeyi önüne koyup düşünmek içindir de...
Aslında takkeyi önümüze koymaya da gerek kalmamıştır.
Çünkü takke düşmüştür.
Sorun artık iktidarın kelinin ve sıfır sorun adlı keleğin, milletin öteki yarısı tarafından da görülmesine kalmıştır.
***
Dış politika iç politikadan da daha büyük basiret ve öngörü sahibi olmayı gerektirir.
İç politikadaki yanlışlar seçimle düzeltilebilir.
Dış politikadaki hataların faturası birkaç seçimle bile değiştirilemeyecek kadar ağır olabilir.
Bu fatura ülkenin tüm kaynaklarına ve tüm gelecek kuşaklara çıkabilir.
Bu nedenle değil birkaç yıl sonrasını, birkaç on yıl sonrasını kestirmeyi ve ilişkileri buna göre biçimlendirmeyi gerektirir.
Kaldı ki bu, aynı zamanda sözüne özüne güvenilir, tutarlı bir devlet olmanın da gereğidir.
Bugün dost ilan ettiğin, koluna girdiğin bir ülkeyi o ülkenin siyasetinde, siyasi kadrolarında en ufak bir değişiklik olmadığı halde, yarın hasım veya düşman ilan etmek dış politikanın kelleştiğinin, kelekleştiğinin en büyük kanıtıdır.
***
Tam bir yıl önce TBMM kürsüsünde Sayın Davutoğlu.
Dışişleri bütçesinin sunumu nedeniyle “2011 Yılına Girerken Dış Politikamız” başlığı ile milletvekillerine de dağıttığı kitapçıktaki nutkunu irat ediyor: Bu nutukta birkaç ay sonra patlayacak olan ‘Arap Baharı’na...
Libya’nın bombalanmasının “feri fail” durumuna düşeceğimize...
Suriye ile kanlı bıçaklı olacağımıza dair en küçük bir iz veya ihtiyat payı yok...
Aksine bu nutukta, bu ülkelere ilişkin, sonradan insanın nutkunun tutulmasına neden olacak basiretsiz, isabetsiz güllük gülistanlık bir söylem var...
***
Sayın Bakan, Suriye ile Halep’te ve Gaziantep’te her iki ülkenin bakanlarından oluşan ‘Ortak Bakanlar Kurulu’ toplantılarını ağzından bal damlayarak anlatıyor.
Türkiye ile Suriye arasında kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey’in sadece bu iki ülkeye değil, bölgeye, hatta bütün dünyaya barış, huzur ve zenginlik getireceği sayıp döküyor.
Şu tırnaktaki, KKTC’yi bile kıskandıracak sıcaklıktaki ifadeye bakar mısınız: “(İki ülke cumhurbaşkanları Gül ve Esad’ın imzalanmış oldukları) ‘Ortak Siyasi Bildirge’ herhangi iki egemen ülkenin ulaşabileceği en üst işbirliği düzeyidir!”
Yani sayın Bakan demek istiyor ki...
Bundan sonrası Şam’da kayısı..
İki ülkenin tek bayrak altında birleşmesidir!..
***
Bu sözlerin bugün 1. yıldönümü...
Ne oldu, neler oldu da ailece ağırladığımız, sarmaş dolaş olduğumuz Beşir Esad ile ve Suriye halkıyla papaz olduk?
Bu iktidar biraz liberal gönüllere taht kurmak için...
Ama en çok da Atatürk ve dönemini yargılamaya ve hatta lanetlemeye kapı aralamak için...
“Tarihle yüzleşmek” diye bir kavramın peşine katıldı.
“Tarih ile yüzleşmek” için önce bu işe bir yıl önceki tarihle yüzleşmeye başlaması gerekiyor.
***
Bu Suriye’ye oynanan oyunun bir perdesi...
Bundan başka Libya var.
Kaddafi’nin elinden bundan tam 55 hafta önce AB-Afrika zirvesi sırasında Başbakan Erdoğan’ın “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü” alması var.
Ve daha elim ve vahim olanı...
Erdoğan’ın “Bu ödülü almaktan duyduğu büyük memnuniyeti ve bu vesileyle bölgesel ve küresel ölçekte işbirliğinin geliştirilmesi yönünde harcadığı çabalardan ötürü Libya lideri Muammer Kaddafi’ye şükran ve takdirlerini ifade etmesi” var!
***
Tarihle yüzleşmek pek güzel...
Ama bu iktidarın önce değil dokuz yıl önceki...
Tam bir yıl önceki kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekiyor...
***
Bunun için bendenize göre....
Öyle uzun uzadıya özeleştiri....
Tövbe istiğfar falan lazım gelmez.
Bir “Ulusa Sesleniş” konuşmasını, yakasında “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü” madalyasıyla yapması yeter...

Kazanan kaybeden kitabı

“10. Yıl Marşı”, Atatürk iktidarının en güçlü olduğu dönemde 1933’te yazıldı...
Marştaki “Demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan!” sözünden en çok ders çıkartan
ne yazık ki AKP oldu...(Tangır tungur TOKİ’ler üzerinden, “duble yol”a yöneldi.)
Bir marşın içine bile “somut icraat”ı yerleştirebilen Atatürk’ün iletişim tarzını, ne yazık ki sadece AKP benimsedi.
Ve “Göktürk Uydumuz Uzayda” gibisinden havadan beyanat ve ilanatla üç dönemdir parsayı toplayan hep AKP oldu.
Ve aynı AKP, dokuz yıldır, Atatürk’ün somut her tür icraatının izlerini silmekle meşgul.
***
AKP’nin CHP’ye açıkça ve net olarak yenildiği Antalya yerel seçimlerinin reklam ve “algı” kampanyasını yöneten A. İlyas Başsoy yaşadığı macerayı kitaplaştırmış.
Kitabın ilk bölümünün adını o gece Başbakan koymuş:
“Çok ama çok anormal bir durum!”
Başsoy, son seçimlerden sekiz ay önce de K. Kılıçdaroğlu’na “CHP yüzde 26, AKP yüzde 50 alacak!”demiş.
“Kitabın ikinci bölümünün adını da Kemal Bey koydu!” diyor:
“Bir seçim nasıl kaybedilir?”
***
“AKP Neden Kazanır- CHP Neden Kaybeder” adlı kitabı Pegasus yayımlamış.
Ama en çok ilgiyi AKP çevreleri gösteriyormuş.
CHP, neden kaybettiğini aşağı yukarı bildiğine göre...
Neden, hep kazandıklarını, demek ki AKP’lilerin kendileri de merak etmeye başladı!..

Ahmet Tan/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget