Anlatacağım iki örnek olay, yaşandığı her demokratik hukuk devletinde, hükümetin ve ilgili devlet görevlilerinin alınlarına çıkmayacak boya ile sürülmüş birer kara leke olarak kalır. Türkiye’de bu iki olay gibi onlarcası vardır.
Devlet olmanın ve binlerce yıllık tecrübeye sahip bir devleti yönetmenin belli şartları vardır.
Bunları uygularsanız devletinizin ayakta kalmasını ve devletinizin devamını sağlamış olursunuz.
Eğer bu şartları yerine getirecek yüreğiniz ve bilginiz yoksa, size o koltuklarda niçin oturuyorsunuz diye sormak ve yanıtını istemek herkesin hakkıdır…
NADİR ÖZGEN-Polis MemuruNadir Özgen Van İli Çatak İlçesinde Polis memuru olarak görev yapıyordu.
9 Eylül 2011 günü yani tam tamına 81 gün evvel PKK tarafından kaçırıldı. Bir müddet sonra PKK, kendisine yakın sitelerde Nadir’in fotoğraflarını yayınladı. Anne Müşerref, Baba Hidayet Özgen Söke/Aydın’da yaşıyorlardı. Günlerce, haftalarca beklediler. Devlet yetkililerine başvurdular. Aldıkları cevap;
“Merak etmeyin, ilgileniyoruz” oldu.
Bu arada örgüt, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile alay edercesine bayramda internet üzerinden Nadir’i anne-babasıyla görüştürdü !…
Çaresiz kalan ana-baba, Çarşamba günü Diyarbakır’a gittiler ve Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar’dan, oğullarının kurtulması için örgütten ricacı olmasını istediler. Baro Başkanının PKK terör Örgütü üstünde hatırı ne kadardır bilemem ama, yüreği yaralı ana-babanın devletlerinden umutlarını kesip, çareyi terör örgütünden ricacı olacak kişilerin ayaklarına kadar gitmekte aramaları ne kadar yürek yakıcı, değil mi?
Tabii ki adam olan, insan olan, devlet adamı olanlar için..
Nadir Özgen bu devletin memuru, üstelik Polis Memuru. Nadir Özgen, devletimizin ve onu yönetenlerin namuslarına emanet edilmiş bir vatan evladıdır.
Eğer bir devlet, 81 gün kendi memurunu terör örgütünün elinden alamıyorsa, devleti yönetenler büyük bir ayıp içindedirler. Bu ayıptan birinci derecede sorumlu kişiler;
Başbakan Erdoğan-İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve Emniyet Genel Müdürüdür.
Ya bu ayıbı temizlemelidirler, ya da istifa etmelidirler. Hem görevlerini yapmayıp, hem istifa etmeyip, hem de pişkince yerlerinde oturmaya devam ederlerse ne olacak ?…
O zaman adama derler ki; “Sen komşularına düzen ve akıl vermeye kalkmadan evvel, git de terör örgütünün elinde esir olan adamlarını kurtar, boşu boşuna sağa sola efelenme, alay konusu oluyorsun…”
1581 GÜN
AKP, tek başına iktidar olarak 9 yılını tamamladı ve 10 uncu yıldan gün almaya başladı. Başka bir ifade ile AKP 3285 gündür tek başına iktidar…
Ergun Poyraz bir yazar. AKP ve üst yöneticileri aleyhine yazılmış çok sayıda kitabı var.
Ergun Poyraz tam 1581 gün önce, “Yasa dışı örgüte üye olmak, devletin güvenliğine ilişkin gizli bilgileri ve kişisel bilgileri ele geçirmek” suçlarından dolayı tutuklu olarak Silivri de bulunuyor.
Nerdeyse AKP’nin iktidar süresinin yarısı kadar bir zamandır hapiste !…
Hukuk Devletinde böyle bir acımasızlık, böyle bir insan hakları ihlali olamaz.
Bir insanın suçlu olup olmadığını 1581 günde anlayamayan bir adalet sistemine insanlar niçin güvensinler ki?..
Bu adaletsizliği görüp de düzeltmeyen, aksine savunan, üstelik “Biz İleri Demokrasi’yi getirdik” diyen bir iktidara, hangi aklı başında insan inanır ?…
Çok bilinen bir anekdot; Başbakan Erdoğan, İsviçre’ye gitmiş. Kendisini “Denizcilik Bakanı” ile tanıştırmışlar. Şaşırmış ve sormuş; “Sizde deniz yok ama, denizcilik bakanı var, bu nasıl iş?..”
Tayyip Beyin sorusuna İsviçre Adalet Bakanı şöyle cevap vermiş;
“Sayın Başbakan, sizde de Adalet Bakanlığı var !…”
Tutukluluğun cezaya dönüştüğü bir ülkede bu işkencelerin siyasi sorumlusu mevcut “Hükümet’tir.”
Milletvekillerini-Gazetecileri-Emekli ve Muvazzaf Askerleri-Bilim Adamlarını- Aydınları, sahte dijital deliller üreterek, içeri atmak ve cemaat polislerinin elinde oyuncak etmenin, onların onurlarıyla oynamanın bir de vicdani sorumluluğu vardır. Bizim inanışımıza göre buna “Kul Hakkı Yemek” denir ki en büyük günahlardan biridir. Kendilerini inançlı bir yönetim olarak göstermeye çalışanların göz göre göre bu günahı işlemeleri anlaşılır bir olay değildir…
Oynanan oyunların, kurulan tuzakların farkında olan binlerce aydın her haksızlığı hafızalarına kayıt etmektedirler. Elbette ki tüm bunların hesabı gerçek bağımsız yargı önünde sorulacaktır.
Yazıyı bir tarihi gerçekle bitirelim. Yıllar sonra belki Yassıada da kurulan “Olağanüstü Mahkeme” unutulacaktır. Fakat, Adaleti Cuntanın emrine veren “Salim Başol” ismi asla unutulmayacaktır…
Silivri’de ki sayın ikiye birler, bilmem ne dediğimi anladınız mı?…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder