Şike soruşturmasında gelinen noktanın özeti şu:
6222 sayılı “Sporda Şiddetin ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa’nın” kendisi, şiddetin ve
düzensizliğin bir parçası haline geldi.
İşlerin bu noktaya geleceği, 3 Temmuz Pazar günü sabah saatlerinde başlayan operasyonlar dalgasının ilk günlerinde belli olmuştu. Çünkü bu operasyon dalgası da, benzerleri gibi, mantık-usul kurgusundan uzaktı.
Konu futbol olduğu için, daha geniş kesimleri ilgilendirdiğinden etkisi ve sonuçları daha yüksek oldu.
***
Suçlamanın özünden başlayalım...
3 Aralık Cumartesi günü kamuoyuna duyurulan iddianamade 31’i tutuklu toplam 93 kişinin “şike” suçunu “örgütlü” işlediği öne sürülüyor. Zaten cezaların olağanüstü olmasının başlıca nedeni bu.
Her şeyi bir yana koyalım, bir an düşünelim; suçlanan kişiler 8 futbol kulübünden. Aralarında kıyasıya rekabet olan bu kulüplerin kimi temsilcileri, şike yapmak için ayrıca bir araya gelmiş, silahlı bir terör örgütü kurmuş! İddianamede tüm şüphelilerin aynı davada yargılanması öngörüldüğüne göre, aralarında böyle bir örgütsel bağ bulunuyor.
Hukuk dilinde şöyle bir tanım var:
Hayatın olağan akışına uygunluk!
Yukarıdaki tablo hayatın olağan akışına uygun mu?
Değil...
Bu yanıt, hiç şike olmadığı anlamına mı gelir?
O da değil...
Eğer delilleriyle, gözlem raporlarıyla kanıtlanmış bir şike varsa, o çerçeve içinde cezası verilir. Nitekim son bir yıl içinde İtalya ve Yunanistan’da bu tür iddialar oldu. İzleyebildiğim kadarıyla, bir ayda sonuca varıldı. Şike olayı kanıtlanan kulüplere küme düşürme başta olmak üzere çeşitli cezalar verildi. 50-100 yıllık hapis cezaları da konu olmadı.
Türkiye’de insanları suçlamak ve “terör örgütü” kurmak çok kolay hale geldi.
Son dönemde kamuoyuna mal olan tüm davaların ortak noktalarından biri bu.
O kadar kolay hale geldi ki; her şeye adı sanı belirsiz bir gizli tanık yetiyor. Şike soruşturmasının da büyütülmesini sağlayan başlıca unsur, gizli tanık. Bu konudaki yasal düzenleme de karmaşık uygulanıyor.
Bir örnek verelim: Eğer gizli tanığın ifadesinde bir yanlış bilgi varsa, tüm ifade geçersiz sayılıyor. Halen yürümekte olan davalarda değil “bir yanlış bilgi”, 5-6 kez ifade değiştiren gizli tanık var. Ve yargılayanların en çok değer verdiği kişiler onlar.
***
Meclis’in şike yasasında yaptığı yeni düzenlemeyi veto eden Cumhurbaşkanı’nın şu cümlesi gelişmelerin bir başka özeti:
“Mevcut yasadaki cezalar çok ağır, yapılan değişikliktekiler de çok hafif.”
Deveye sormuşlar; “Yokuşu mu seversin inişi mi?” diye. “Bunun düzü yok mu?” demiş.
Düzü, hukukun temel ilkeleri, yüzyılların birikimi olan evrensel hukuk değerlerinin artık daha fazla erozyona uğratılmaması.
Türkiye’de ne yazık ki, “masumiyet” ilkesinden “tutuksuz yargılama” önceliğine kadar pek çok “adil yargılama” unsuru hiçe sayılıyor.
Bir bütün olarak bakıldığında Türkiye’de hukuk bir “ilkeler” toplamından çok “iktidar aracı”. Ne yazık ki, hukuku temsil eden kurumlar da bu tanımı doğrulayan bir “tamamlayıcı” görünümünde.
Bu eleştirilere karşı çıkamayanlar, şuna sığınıyorlar:
“Haklısınız ama böylesi sorunlar öteden beri vardı.”
AKP’nin 8 ay önce çıkardığı şike yasasının bugünkü görünümü, bu savunmaya haklılık vermiyor.
Hükümet, hukukla, yasalarla top gibi oynuyor. Artık sadece top değil, hukuk da yuvarlaktır desek abartmış mı oluruz ?
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Yorum Gönder