Ticaret dehası Salomon, Kudüs’ten kalkıp Roma’ya turist gelir. Vatikan’ı gezerken Aziz Pierre Kilisesi’ne doğru uzayıp giden bir kuyruk görür.
Bekleyenlerden birine, “Nedir bu kuyruk” diye sorduğunda, Vatikan’ın cenneti parça parça satışa çıkardığını ve 1000 dolar verenin cennetten bir parça satın alabildiğini öğrenir.
Salomon, kuyruğu yandan dolanarak koşa koşa kilisenin önüne varır.
Kapıdaki görevlilere, “Ben cehennemin tamamını satın almak istiyorum” der.
Görevliler “Olmaz” derler. “Burada cehennem satışı yok. Cennetten bir parça satın almak istiyorsan, sıraya gir…”
Salomon cehennemi almakta kararlıdır ve ısrarını sürdürür.
Kapıda Salomon’u ikna edemeyen görevliler, içerde Papa’ya durumu anlatırlar.
Papa, Salomon’un girişimini eğlenceli bulur.
“Gidip sorun bakalım, bu akılsız adam cehennemin tümüne ne kadar veriyormuş?” der.
Görevliler, kilise kapısında bekleyen Salomon’a dönüp sorarlar.
Salomon, “10 bin dolar veririm” diye yanıtlar.
Papa, teklifi kabul eder. Salomon’u yanına çağırtır. Hazırlattığı satış evrakını imzalayıp Salomon’a teslim eder. 10 bin dolarını aldıktan sonra kıs kıs gülerek sırtını sıvazlayıp uğurlar.
Dışarı çıkan Salomon, kapıda günlerdir cennetten bir parça satın almak için bekleyen binlerce kişiye elindeki belgeyi gösterip, müjdeyi verir:
“Cehennemin tümünü ben satın aldım, artık cennet için uğraşmanıza gerek kalmadı, dağılabilirsiniz!”
Sonra ne olur, derseniz…
Parça parça cennet satışlarını sıfırlayan Papa ve adamları, 10 bin dolara sattıkları cehennemi Salomon’dan geri alabilmek için pazarlık etmeye başlarlar.
Pazarlık hâlâ sürüyor ve Salomon, cehennemi geri satmak için istediği 10 milyon dolarda ısrarlı!
Yaşam, kimi kez bu fıkra kadar gerçeküstü sürprizlerle doludur ve kimi “seçilmiş”insanlar, fıkraları ciddi ciddi yaşarlar, sevgili okurlarım.
Ölümü dünyada saygılı bir hüzün, ülkesinde derin bir keder yaratan eski Çek Cumhurbaşkanı, oyun yazarı ve ozan Vaclav Havel, yaşamı fıkra bir “seçilmiş”ti.
Yaşamı fıkraydı, çünkü küçük bile değil, sanayici ve sayısız gayrimenkul sahibi düpedüz “büyük burjuva”, hem aydın, hem seçkin bir ailenin daha lisedeyken Kafka’yı devirmiş, yükseköğrenimde sanat tarihi ya da felsefe okumak isteyen çocuğuydu. Oysa komünist rejim ailesinin tüm varlığına el koyunca, babası büyükbabasının açtığı restorana garson olarak “memur atandı”.Annesi sokaklarda kartpostal satmak zorunda kaldı. Liseden atılan Vaclav Havel de bir hastanede kan ve idrar tahlili yaparken buldu kendisini.
Laborant olarak çalıştığı beş yıl içinde liseyi dışardan bitirdi, Havel. Ama edebiyata ve sanata dönemedi. Teknisyen Yüksekokulu’nun ulaştırma ekonomisi bölümüne yazılıp, 2 yıl boyunca kaldırım taşı döşemesi ve yol yapımı eğitimi aldı. Zaten yazdığı ilk özgün metin de atomların yapısal özgünlüğüne ilişkin bir bilgilendirme broşürüydü. Yaptığı ilk proje ise ileriki yıllarda mimar olacak kardeşi İvan’la birlikte hayal edip çizdikleri bir fabrika planı!
Derken Balustrade Tiyatrosu gişesinde bilet satan Olga’yla tanıştı, Vaclav Havel. Ve ilerde oyunlarının oynanacağı bu tiyatroda, önce makinist, elektrikçi, kalorifer ve su tesisatçılığı yaptı... Fıkra gibi değil mi?
Ama yaşamın bu acı şakaları, yirmi yıl sonra çağının en etkin siyasal muhaliflerinden ve en yetkin tiyatro yazarı olacak Havel’in hem irade gücünü sınıyor, hem de onu yandan dolaştırarak merkeze yaklaştırıyor, ülkesinin tarihini değiştirecek sıra dışı misyonuna hazırlıyordu.
Başka bir deyişle, ister raslantı deyin, ister talih, koşullar Havel’in doğduğunda çizilmiş gibi görünen yazgısını tersyüz edip önce varsıllığını yoksulluğa çevirdi, ardından eğitimini engelledi ve onu “alaylı entelektüel”olmaya zorladı.
Vaclav Havel, sistemin bir parçası olmadığı için özgür, özgür olduğu için muhalifti. İktidara boyun eğenlerin baskı rejiminden birer cennet parçası -ya da mevki- satın almak için kuyruğa girdikleri yerde, cehennem -ya da demokrasi- için pazarlığa oturdu. 5 yıl hapis yattı. Ciğerlerini verdi mücadelesine. Ama ülkesini kazandı ve 75 yaşında, bir kahraman olarak öldü.
Umarım bir gün, bir Salomon Havel de bizim ellerde uzayıp giden cennet kuyruğundan çıkar.
‘G’ NOKTASI
Vaclav Havel, savunduğu demokrasinin gerçekleşeceğinden asla kuşku duymamıştı. Ama zaferi göreceğini hiç ummadığı gibi, kendisini de ülkesinin bir numaralı kurtarıcısı olarak düşlememişti. En keskin muhalif gömleğini giydiği yıllarda bile iktidar hayalleri kurmadı, zaten istemediği devlet başkanlığına da adeta zorla seçildi. Varlığını önce tepetaklak dibe vurdurup ardından zirveye taşıyan tuhaf yazgısını şu sözlerle yorumlamıştı: “Yazmaya ve muhalif politikaya, sanırım sistemden dışlanmışlık, rahatsızlık, hatta saçma bir boşluk duygusuyla mücadele edebilmek için başladım. Ve sanırım, ömür boyu içime işleyen bu duygularla mücadele etmek zorundayım.”
"Peki Tanrı, yaratmadan önce neyle meşguldü?"
SAMUEL BECKETT
Mine Kırıkkanat/Cumhuriyet
Yorum Gönder