Güneşle... - Mustafa Balbay

Çin’in Pekin’den önceki başkenti Şian’da bir akşam vali yardımcısının konuğu olmuştum. Başlangıçta Çin mutfağından küçük küçük örnekler getirdiler. Sonra, “ana yemeğiniz bu” deyip üst üste konmuş elek tipi tepsilerle sofrayı donattılar.

Vali Yardımcısı, “Bu yemeğin tadına bakmadan önce öyküsünü dinlemelisiniz” dedi.

Şian’ın çok fakirlik çektiği bir dönemde imparator ziyarete gelmiş. Kentte kimsenin ona sofra kuracak gücü yokmuş. Yiyecek adına ne bulabildilerse toplamışlar, onlardan bir yemek yapmışlar.

Yemek o kadar lezzetli olmuş ki, imparatorun adamları tarifini istemiş.

Şian kenti en lezzetli yemeğini en zor günlerinde üretmiş.

***

5 Aralık Pazartesi günü saat 14.15 sıralarında güneşin son kez yüzümün hizasına kadar inişini yaşarken aklıma bu anım geldi.

Gökyüzü ormandaki en önemli kardeşimiz güneş, şubat ortasına kadar bize yüzünü göstermeyecek. Ama tabii ki onu hep hissedeceğiz. Hatta bulutlardan çiçekli selamlarını alacağız. Almaya başladık bile...

5 adıma 14 adımlık boyutu ve 6 metrelik 4 duvarıyla havalandırma, kocaman bir karton kutuya benziyor.

Karton kutu biraz karamsar oldu; içinde su olmayan bir havuza benziyor diyelim. Arada yalnızlık derinleşince kuyuyu andırdığı da oluyor, ama çok değil... Geçelim.

4 taraf yüksek duvar olunca güneşin havalandırma zeminine inişi-çıkışı da ayrı bir anlam kazanıyor.

Eğer güneşin gözlerimize parladığı anı gündoğumu sayarsak en erken haziran ayında kavuşuyoruz ona. Saat 09.00’u geçerken, şak diye vuruveriyor; el çırpar gibi, beşlik çakar gibi...

Yazları, göz hizasından yere inişi de çok sürmüyor. Gün boyu bizimle. Akşam 18.00’e doğru batıyor. Önce duvar uçlarına çekiliyor, sonra duvarın üstündeki tel örgülere.

Gün boyu betonla katmerlenen güneş, yanmak için bire bir. Özellikle saat 15.00’ten sonra şortla çıkıp yarım saat güneşlenince aynada kendini tanımakta zorlanıyor insan.

Yaz günlerinin bir büyük avantajı da havalandırma kapısının geç kapatılması. Bizim için gökyüzü kapısı demek olan bu silme demir kapının kapanış saatinin tarifi şöyle:

“Havalandırmayı gören kameranın gün ışığında görüntü veremez hale geldiği an.”

O an, yazın saat 20.00 sıraları, kışın 17.00.

***

Güneşin havalandırmaya doğum saati sadece duvarların yüksekliğine bağlı değil, cezaevinin bulunduğu yere göre de değişiyor.

4 No’lu cezaevinde iken güneş kasım ayının son haftasında son kez bize yüzünü gösteriyor, şubat ortasında geri dönüyordu. 1 No’lu cezaevi biraz daha yüksek konumda. O nedenle olsa gerek bir hafta daha fazla yaşadık güneşi.

Az önce burada da dönüşünü şubat ortasında beklediğimizi söyledim, ama kim bilir belki daha erken gelir.

Bugünlerde kış güneşini en iyi bulutlardan izliyoruz.

Özellikle saat 16.00 sıralarında gri ile beyaz arasındaki onlarca tonun üzerine soluk bir güneş rengi iniyor.

Yok, soluk demeyelim...

Karamsar bir sözcük...

Güneşin pastel renkleri karışıyor bulutların içine.

Gökyüzü ormanında her şey değişiyor birden. Sanki bulutlar güneşin renklerini karşılama sevinciyle birbirlerine karışıyorlar.

Dakikalar içinde baharın badem çiçekleri pembesinden Seğmenler Parkı’ndaki kestane yapraklarının bugünlerdeki renklerine dönüyorlar.

Güneşin renkleriyle coştukça coşuyor bulutlar...

Ben de...

Mustafa Balbay/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget