Darbecilerle mücadele adı altında yapılan bazı işlerin gerçek sebebini araştırdığınızda karşınıza çok daha derin işler çıkıyor. Bunlardan birisi de General Mustafa Muğlalı kışlasının adının değiştirilmesi olayıdır. Daha darbeci Kenan Evren’in adı kışladan kaldırılmamış iken Mustafa Muğlalı niçin devreye sokuldu?
Gerekçeye bakarsanız, onun 1943 yılında Van’ın Özalp ilçesi İran sınırında 33 Kürt kaçakçıyı öldürtmesi gösterilir.
1882 yılında Muğla’da dünyaya gelen Mustafa Muğlalı, 1904 yılında Harp Akademisini bitirdi.
Kurtuluş Savaşı’na Tümen komutanı olarak katılan Muğlalı Mustafa, 1927’de tümgeneral oldu. 1931-1939 yıllarında 1. Ordu Komutanlığı, Yüksek Askeri Şura üyeliği ve 1943-1945 yılları arasında da sıkıyönetim ve 3. Ordu Komutanlığı yaptı.
2. Dünya Savaşı’nın sürdüğü ortamda Doğu sınırlarında görülen eşkıyalığı önleme işini de üstlenen General Muğlalı, bir çatışmada bunlardan 33’ünün ölümünden sorumlu tutuldu. 1948 yılında bu yüzden mahkemeye verilen General Muğlalı, önce idam cezasına çarptırıldı. Daha sonra cezası 20 yıl hapse çevrildi. Kendisi, hapishanede 11 Aralık 1951 tarihinde, 70 yaşında vefat etti.
MENEMEN’DE O VARDI
Darbe yaparak yüzlerce insanı öldürten; binlercesine ağır işkenceler yaptıran Kenan Evren’in kışladaki ismine dokunulmaz iken 60 yıl önce ölmüş bir generalle niçin uğraşılıyor? Cevabı 33 kaçakçının infazında değil de Menemen’de...
1930 yılının 23 Aralık’ın bu ilçede, Nakşibendi tarikatinden gericiler ayaklanmışlardı. Cumhuriyet yönetimine ve sivil hukuk düzenine karşı silah çeken bir bölük tarikatçi; bu ilçede hunharca cinayetler işlemişlerdi.
Elebaşılar arasında, Giritli Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Giritli İsmail, Küçük Hasan’ın da bulunduğu bu çete, köylülerin yardımıyla silahlanıyor; Menemen’e gelip bir camiye girerek cemaati ayaklandırıyor. Derviş Mehmet kendini “Mehdi” olarak tanıtıyor ve Müslümanlığı korumak için harekete geçtiklerini söylüyor. Ayrıca arkalarında 70 bin kişilik hilafet ordusunun bulunduğunu da iddia ediyor. Bu gerici çete; camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya takıyor, Menemen meydanına dikiyor. Halkın da desteklediği bu isyancı güruh; meydanda tekbir getirmeye; “Şapka giyen kafirdir! Yakında yine şeriata dönülecektir.” diye haykırmaya başlıyorlar.
KUBİLAY’IN BAŞINI KESTİLER
Şehir merkezine yeşil renkli şeriat bayrağının dikildiği; bir bölük insanın da bu tarikatçilere katılıp ayaklandığı haberi gelince; Teğmen Kubilay, bir manga askerle bunları bastırmak için geliyor. Teğmen,bu isyancıların arasına girip teslim olmalarını isteyince silahlı bir isyancı ateş edip onu vuruyor. Bunu gören jandarma da ateş açıyor. Askerin tüfenklerinde öldürmeyen manevra fişekleri bulunduğundan bu ateş bir işe yaramıyor. Bunun üzerine Derviş Mehmet “Bana kurşun işlemiyor!” diyerek halkı kandırıyor ve saldırganlık şiddetleniyor.
Bu arada Teğmen Kubilay yaralı halde cami avlusuna sığınıyor. Derviş Mehmet ve arkadaşları onu kovalayıp yakalıyorlar. Derviş Mehmet, testere ağızlı bağ bıçağını çıkarıp yaralı Asteğmen Kubilay’ın başını, camide koyun keser gibi kesiyor. Bu caniler kesik başı yeşil bayrağın sopasına iple bağlıyorlar ve halkı harekete geçirmeye çalışıyorlar.
Olay yerine yetişen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaralıyor ama karşıdan açılan ateş sonucu o da ölüyor. Ona yardıma koşan Bekçi Şevki de öldürülüyor.
Bu sırada alaydan gönderilen diğer bölükler olay yerine geliyor ve isyancılarla çarpışmaya başlıyorlar. Çarpışma sonucunda isyancıların lideri dahil üçü öldürülüyor, diğerleri kaçıyorlar.
KÜRTÇÜLER İSYAN HALİNDE İDİ
Menemen’de bunlar olurken; hemen öncesinde Türkiye Cumhuriyeti, Doğu bölgemizde patlatılan isyanlarla mücadele ediyordu. Kürtçüler Ağrı Dağı çevresinde ayaklanmışlardı. Üç yılı aşan çatışmalar sonucunda Türk ordusu 1930 yılı Eylül ayı ortalarında isyanı bastırabilmişti. Aynı yıl yaz ve sonbarında Zeylan’da ve Oramar bölgelerinde Kürtçü ayaklanmalarla mücadele ediyordu devlet. Pülümür bölgesinde ayrı bir başkaldırı vardı. Cumhuriyet yönetimi; içeride güç duruma düşürülmüştü. İşte bu ortamı fırsat bilen hilafet yanlısı gericiler Menemen’de yeni bir cephe açabilmek için camiden yola çıkıp halkı kışkırtmaya kalkışmışlardı. Menemen’deki Nakşibendiler ile Doğu’daki isyancı Nakşibendiler arasında kuvvetli bir bağ olduğunu olaylar gösteriyor.
Bu tehlikeli gelişme üzerine hükümet; 31 Aralık1930’da Bakanlar Kurulu kararı ile 1 Ocak1931 tarihinden itibaren başlamak üzere, bir ay süre ile Menemen, Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde sıkıyönetim ilan edilmiş ve komutanlığına da 2. Kolordu Komutanı Fahrettin Altay memur edilmişti.
MUĞLALI DEVREDE
Bundan sonra, Menemen’de patlatılan karşı devrim hareketinin hesabını soracak bir mahkeme kuruldu. Sıkıyönetim Komutanı Fahrettin Paşa, Menemen’de kurulan Sıkıyönetim Harp Divanı Başkanlığı’na 1.Kolordu Komutan Vekili General Mustafa Muğlalı’yı atadı.
Bu Sıkıyönetim Mahkemesi; önce birinci derecedeki sanıkları yargılamış; 21 Ocak 1931’da 105 sanığa değişik cezalar vermişti. Bunların içindeki 37 kişi idamla cezalandırılmıştı.
General Mustafa Muğlalı’nın başında bulunduğu mahkeme 8 Mart 1931’de çalışmasını tamamlamıştı. Bu tarihte General Mustafa Muğlalı üst kademelere mealen şu telgrafı çekmişti:
‘’Devrim tarihimizin Menemen’de açılan acı ve elemli bir safhası tarihi Harp Divanının sona eren çalışması ve icraatı ile bugün kapanmıştır. İki ayı geçen bir zaman, geceli ve gündüzlü devam eden çalışma sırasında sizlerin kıymetli uyarma ve yardımlarından ilham alan Harp Divanı Heyeti, bu hissin ve vatani görevlerini başarmaktan doğan manevi gururun etkisi ile mütehassis olarak buradan ayrılırlarken yüksek ve saygıdeğer kişiliğinize karşı belirttikleri minnet ve şükran duygularını sizlere arz eyler ve lütfen kabulünü istirham eylerim’’.
İşte General Mustafa Muğlalı’nın günahı budur. O; cumhuriyete karşı silah çeken; insanları koyun keser gibi kesen gericileri şiddetle cezalandırmış; bunu da tam bir vatansever tavrıyla yapmıştır.
Bu gün bundan daha büyük suç var mıdır acaba?
Rıza Zelyut/GÜNEŞ
Yorum Gönder