Geçmişten Bir Yaprak - Deniz Kavukçuoğlu

1980’li yıllar… Almanya’nın Hamburg kentinde yaşıyorum. Oturduğum apartman Türk Konsolosluğu ile aynı caddede, 150 metre uzaklıkta. Konsolosluk çalışanları arasında arada bir görüştüğümüz tanıdıklarım var. Bu, olağan koşullarda normal bir durum, fakat benim durumum pek “olağan” değil; çünkü 12 Mart 1971 Darbesi’nden sonra aynı yılın Aralık ayının 6’sında TC yurttaşlığından çıkartılmışım. Sakıncalı bir sığınmacıyım, bu nedenle bir konsolosluk çalışanının benim konumumda biriyle görüşmesi pek hoş karşılanacak bir durum değil.
O sıralar Avrupa çapında ASALA örgütünün Türk diplomatlarına saldırıları yoğunlaşmış; Alman medyası saldırıya uğrayan Türk diplomatlarına sahip çıkacağına, ASALA’dan yana yayın yapıyor. Kuzey Alman Radyosu/Televizyonu da (Norddeutsche Rudfunk-NDR) kendini esen rüzgâra kaptırmış, gözle görülür bir yapaylıkla saldırıları sözde kınar gözükürken, “soykırım” propagandası yapıyor.
Benim ise konuya ilişkin düşüncelerim açık; 1915 olaylarını öncesinde “karşılıklı bir kıyım”, sonrasında ise Osmanlı Ermenileri açısından “büyük bir felaket” olarak değerlendiriyorum. Kesin kanım bu acı olayların Birleşmiş Milletler tanımlamasına uygun bir “soykırım” olmadığı yönünde. Gerekçelerimi bir önceki yazımda dile getirdiğimden burada bir kez daha yinelemiyorum.
* * *
Konsolosluk’tan bir telefon… Karşımda Başkonsolos Mehmet Nuri Ezen, “Buyurun,” diyorum. “Sizinle bir konuda görüşmek istiyorum,” diyor. Konu NDR’in Türkiye aleyhtarı yayınları; ilgimi çekiyor. “Olur,” diye yanıtlıyorum. Konsolosluk’ta yaptığımız görüşmede Başkonsolos bana “Ermeni sorunu”na ilişkin bir rapor hazırlamamı öneriyor. Doğal ki TC yurttaşlığından çıkarılmış olmamın sözünü etmiyorum, o da etmiyor. “Düşüneyim,” diyorum.
Konuyu açtığım sırdaş arkadaşlarım öneriyi şaşkınlıkla karşılıyorlar. Çoğunluk, yurttaşlık durumumu öne çıkararak öneriyi geri çevirmem gerektiği görüşünde; tartışıyoruz. “Beni yurttaşlıktan Türkiye çıkarmadı ki,” diyorum, “Türkiye’nin başına çöreklenmiş faşist darbecilerle onların kuklası Bakanlar Kurulu!”. Anlatmaya çabalıyorum. “Yurtseverlik, pasaporta bağlı bir duygu değil ki,” diyorum. Bu kez sosyalistliğimden dem vuruyorlar, “Sosyalist olmak yurtsever olmanın önünde bir engel oluşturmaz,” diyerek karşı çıkıyorum.
Uzatmayayım, Başkonsolos’a telefon açıp, “Evet,” diyorum, “ancak bana birtakım kaynak kitaplar gerekiyor”. İstediğim kitaplar üç gün sonra geliyor. 8-10 günde 14 sayfalık bir rapor hazırlayıp bir teşekkür karşılığında konsolosluğa teslim ediyorum. Bu arada ben de bir mektup yazıp Kuzey Alman Radyosu/Televizyonu yetkililerine raporun bir özetini gönderiyorum, ayrıca bir canlı yayında diledikleri kişilerle konuyu tartışmayı öneriyorum. NDR’in yayınları kesiliyor.
* * *
Aradan bir süre geçiyor, “soykırım” tezinin en ateşli sözcülerinden “Gesellschaft für bedrohte Völker” (Tehdit Altındaki Halklar Derneği) tarafından Hamburg’da düzenlenen bir açık oturuma konuşmacı olarak çağrılıyorum. Kabul ediyorum. Oturumu Dernek’in Başkanı Teresa Hoffmann yönetiyor, iki de Ermeni konuşmacı var, biri Berlin’den bir gazeteci, öbürü Londra’dan bir akademisyen. Oturumda yukarıda sözünü ettiğim rapordaki görüşlerimi savunuyorum, benim açımdan başarılı geçiyor.
İki gün sonra Konsolosluk’ta çalışan tanıdıklarımdan biri kapımı çalıyor. Endişeli bir sesle, “Hakkınızda bir ihbar geldi,” diyor. Hamburg’daki Türk bankalarından birinin müdürü açık oturumu izlemiş, ipe sapa gelmez notlar tutup Konsolosluk’a göndermiş. “Herhalde Başkonsolos bu saçmalığı ciddiye almamıştır,” diyorum. “Aldı,” diyor, “hatta Türkiye’ye, bakanlığa gönderdi!”.
Bir ay kadar önce TC İçişleri Bakanlığı’na yeniden yurttaşlığa alınmam için başvuruda bulunmuştum. İki hafta sonra Bakanlık’tan “ret” yanıtı geliyor, “Başvurunuz uygun görülmemiştir,” deniyor. “Gerekçe” (!) gösterilmiyor.
Nasıl? İyi mi?

Deniz Kavukçuoğlu/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget