KISACA ve kabaca “halk yığınlarına yaranmak ve yaltaklanmak” diye tanımlanan demagoji, demokrasiyi yozlaştırıcı tutumların başında gelir; çünkü hep demokratlık kılığına bürünür. Şimdilerin Türkiyesi’nde “yeni anayasa” yapma sürecine, hem de başlangıç aşamasına halkı sokmak gibi. İşe başlarken asıl yetki sahibi Meclis’te partilerin eşit sayıda katıldığı bir komisyonla yetinilmedi ve Meclis Başkanı bütün ahaliyi internette bu konu için açılmış bir “site”ye görüş ve öneri göndermeye çağırdı.
Bundan daha demokratik görünümlü başka yöntem olur mu?
Üstelik, halkın da hoşuna giden ve gururunu okşayan.
Çünkü, bu yöntemlerle adam yerine konduğuna inandırılır insan.
Zaten, yalnız Türkiye’de değil, hemen hemen bütün ülkelerde halk yığınlarının sahip olmaya can attığı ve katılırken bayram ettiği iki süreç vardır; devlet başkanının seçimi ve anayasanın yapılışı.
Aslında, klasik parlamenter sistem her iki süreci halk iradesine dayandırmak amacıyla dolaylı ve süzgeçli yollar öngörmüştür, ama halka yaranmak ve yaltaklanmak için bunlar yeterli sayılmaz, daha doğrudan ve görünürde daha göz kamaştırıcı yöntemler savunulur demagoglarca. Yani devlet başkanının seçimini yine halkın seçtiği, ama sayıca daha küçük bir çerçevede anlamlı ve sağduyulu biçimde yapmak yerine, bütün toplumu devreye sokmak gibi.
Ya da kapalı kapılar ardında yazılmış ve pek demokratik olmayan bir meclis çoğunluğunca oluşturulmuş metinleri “halkoylaması” denen bir referandumdan geçirterek…
Ekonomik ve sosyal güç sahiplerinin medyatik ve parasal etkilerine, tertiplerine ve oyunlarına kapıları ardına kadar açarak.
Görüntü demokratik ya, yeter; halk aldatılıyormuş, kime ne?
Bu tür oyunların, anayasa yapma gibi geniş çaplı süreçleri bir yana bırakın, düpedüz bireylere, hem de günlük yaşamlara ilişkin basit özgürlüklere dokunan sonuçları vardır, ama onları bütün ayrıntılarıyla açıklamaya bu sütunun çerçevesi yetmez.
Şimdilik, başka güne, yarına bırakılmalı.
Mümtaz Soysal/Cumhuriyet
Yorum Gönder