Katillerle birlikte yargılanıp, müebbet hapse mahkûm edilen Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un, “sessizliğinizi sürdürecek misizin?” isyanı üzerine, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’den nihayet ses geldi. Ama kendi ağzından değil; Dolaylı, yakın çevresinden.
Milliyet’in yeni Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila, bugün “Özel savunması” yapmış. “Aslında hiç susmadık ki”
başlığıyla, Özel’in üzüntülerinin yanısıra ne kadar büyük mücadele
verdiğini anlatmış. Çelişkilerle dolu bir savunma. Islak imzalı röportaj
veya kendi sesinden açıklama olmadığına göre, bunları Özel’in
söylediğine inanmak mümkün değil.
-O Yöntemi Başbuğ Uyguladı, Ne Oldu?-
Özel’e atfen anlatılanları, gerçeklerin ışığında madde madde yorumlayacağım.
Cevaplardan biri şu:
“Genelkurmay
Başkanı’nın kamuoyuna açıklama yapmamış olması, sustuğu anlamına
gelmez. Dışarıdan sessiz görünebilir, ama hemen her gün bu konuya mesai
ayırmış ve yetkili muhataplarıyla yaptığı resmi ikili görüşmelerde de
İlker Paşa başta olmak üzere komutanlara yöneltilen suçlamaların kabul
edilemez olduğunu, uzun tutukluluğa çare bulunması gerektiğini hep
yüksek sesle söylemiştir.”
Bu da benim cevabım:
TSK’ya
asimetrik psikolojik savaş açıldığında, sırf bu yüzden Başbakan
Erdoğan’la haftalık görüşme uygulamasına geçen İlker Başbuğ’du.
Kamuoyuna hiç yansıtmadan haftalarca, aylarca olan-biteni anlattı. Hukuk
ve demokrasi içinde bu gidişata bir çare bulunmasını istedi. Sabırla
bekledi, milim ilerleme olmayınca, “Gerçekleri milletle paylaşacağını” söyledi. Paylaştı da. Bugün, o konuşmalarından dolayı “efelenmekle”
suçlanıp, mahkum edildi. Başbuğ’un sonuç alamadığı yoldan gittiği
aşikâr. Efendim, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın, İlker Paşa’yla ilgili
yaptığı açıklamalarda Özel Paşa’nın iyi ilişkilerinin ve verdiği
bilgilerin payı varmış. Sonuç? Ne yani, Özel olmasa, Gül ve Erdoğan
kamuoyu önünde “çok sevindik” mi diyeceklerdi? Ayrıca TSK’nın
maruz kaldığı komplo Başbuğ’dan mı ibaret? Diğer komutanların başına
gelen ne? Onlar, Gül ve Erdoğan'ın kapsama alanına sokulamadı mı?
-Ailelerin Yıllardır Telefonu Çalmıyor-
Duygusal bir ara:
“Bu durum beni ve TSK’yı çok derinden yaraladı, üzüntüm çok derindir, ailelerin çektiği büyük acıyı aynen paylaşıyorum.”
Bu da benim duygusal olmayan cevabım:
Aileleri
aramak, ihtiyacını sormakla görevli subaylar vardı. O subaylar en son
Işık Koşaner döneminde aradı. Özel döneminde arayan, soran olmadı, bir
daha telefonları çalmadı.
Küçücük bir örnek; Bir tutuklu eşi lojmanı boşalttı, teslim etmek üzere ilgili birime gitti. “Aidatı yatırdınız mı?”
diye sordular. Yatırdığını, ancak apartman yöneticisi tatilde olduğu
için makbuzu getiremediğini söyledi. Tereddüt gösterilmesi üzerine
lojmanın kapıcısını arayıp, yöneticinin ne zaman döneceğini sorduğunda,
görevli, “Kapıcı söylüyorsa, tamamdır” dedi. O eş, artık kendilerine bir kapıcı kadar itibar edilmemesi karşısında gözyaşlarına boğuldu.
Özel,
Genelkurmay Başkanı olarak Hasdal cezaevine bir kez gitti, tepkiler
üzerine bir daha adım atmadı. İlker Başbuğ’u değil ziyaret, ne
tutuklandığında, ne müebbete çarptırıldığında ailesini arayan olmadı. Bu
mudur üzülmek, ailelerle ilgilenmek?
-Kapalı Kapılar Ardında Girişim Müdahale Olmuyor mu?-
Bir başka savunma:
“Eğer
Özel Paşa medya üzerinden açıklamalar yapsaydı, hem tutuklu komutanlara
zarar verir, hem de yargıyı etkilemeye çalışmakla suçlanırdı. Bunun
örnekleri önceki komutanlar döneminde yaşandı. Bu nedenledir ki, Özel
Paşa bu yöntemi doğru bulmadı ve söyleyeceklerini resmi zeminlerde,
ikili görüşmelerde dile getirdi ve her gün de takip etti. Anayasal
zeminlerde yetkili kişilere hukuki durumu açıklayarak, yöneltilen
suçlamaların mesnetsiz olduğuna ilişkin hukuki dayanakları aktararak,
askeri hukuk ve hukukçuların görüşleri ile bilgi ve belgelerin ışığında
sorunun çözümü için samimi ve büyük bir çaba gösterdi. Göstermeye de
devam ediyor.”
Bu da benim cevabım:
Ağzı
olan konuşuyor, yargıya birşey olmuyor da Özel konuşunca yargıyı
etkilemekle suçlanacaktı öyle mi? Cezaevindeki insanlar sadece TSK’nın
yanlarında olduğunu hissetmek, buna inanmak istediler, o kadar. Bir kez
daha; Görüşlerini resmi zeminlerde dile getirdi de ne oldu? Kamuoyu
önünde açıklama yapmak yargıyı etkilemek oluyor da kapalı kapılar
ardında konuşmak olmuyor mu?
Bir başka savunma:
“Özel
bizzat Adalet Bakanıyla görüştü. Bu konuda bizzat çalıştı. Uzun
tutukluluk sorununu çözmek amacıyla çıkartılan reform paketlerinde
Genelkurmay’ın da görüş ve çabaları var.”
El cevap:
Ne
oldu kuvvetler ayrılığı ilkesi, yargı bağımsızlığı? Adalet Bakanı ne
yapacaktı, ne yaptı? Öncelikli sorun uzun tutukluluk mudur, TSK’nın “terör örgütü, fuhuşçu, şantajcı, çeteci, pornocu” gösterilmesi midir?
Ayrıca
Genelkurmay'ın çabalarıyla çıkartılan paketlerin sadece PKK'ya
yaraması, onlar için kullanılması Genelkurmay'ı yaralayıp, gidişat
hakkında hiç mi bir fikir vermedi?
-Yargıtay'da Kimi Kurtardı?-
Pes dedirten son savunma:
“28
Şubat davasında gerçekleşen 38 tahliye ile Balyoz davasında ve temyiz
aşamasında emir-komuta altındaki, görece düşük rütbeli sanıklar lehine
verilen kararlarda, Genelkurmay’ın bilgi, belge ve görüşlerinin hukuki
ve yasal dayanak oluşmasına katkı verdiği de yanıt mahiyetindeki
değerlendirmeler arasında.”
Cevabım ve sorum çok:
28
Şubat tahliyeleri, Balyoz davasında Yargıtay Başsavcılığının
tebliğnamesinde düşük rütbeli subayların beraatinin istenmesi,
Genelkurmay’ın çabalarının sonucu öyle mi? Konuşmaktan korkacaksınız,
ama böyle çatır çatır yargıya müdahale edeceksiniz, inanılır gibi değil.
Ne olup bittiğini anlamak için en iyisi sırayla gidelim.
Hatırlarsınız,
15 Temmuz'da başlayan Balyoz temyiz duruşmasından kısa bir süre önce
Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Özel’i ziyaret etti. Bu ziyaret, “Balyoz davasına dair görüş alışverişinde bulundular. Yargıtay, Genelkurmay’dan teknik yardım talep etti” haberlerinın yapılmasına yol açtı. İddialar üzerine Yargıtay Başkanlığı’ndan şu açıklama geldi:
“Yargıtay
Başkanı Alkan, 12 Temmuz'da TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Genelkurmay
Başkanı Özel’e adli yıl açılış davetiyesi vermek üzere bir nezaket
ziyaretinde bulunmuştur. Ziyaret sırasında devam eden davalarla ilgili
görüşme yapılmadığı gibi, herhangi bir yardım talebinde de
bulunulmamıştır."
Yargıtay’da temyiz duruşması
başladı. Bazı avukatlar, Özel ve Alkan’ın görüşmesine dikkat çekerken,
çok sayıda avukat da Kara Harp Akademisi’nin tüm komutan yardımcıları,
öğretim üyeleri ve öğrencilerinin tutuklandığını, bir tek dönemin
Komutanı Özel’e dokunulmadığını anlatıp, Başsavcılık tebliğnamesinde
beraati istenen düşük rütbeli subayların Özel’in öğrencileri olduğunu
öne sürdü.
Bila’nın yazdıklarına bakınca; Demek doğruymuş. Özel kendi öğrencileri için beraat istenmesini sağlamış.
Doğruysa,
tabii işin bir de şu boyutu var; Özel öğrencilerini mi kurtarmıştı,
yoksa onların beraat etmeleri suretiyle kendi isminin bu davanın dışına
çıkartılmasını mı sağlamıştı?
Peki avukatların o iddiaları üzerine Özel’in avukatı Umut Kemal Yıldırır’ın, “Tamamen
gerçek dışı olan söz konusu haber ve iddialarda kamuoyunun yanlış
şekilde yönlendirilmesi sonucuna neden olabilecek unsurlar bulunduğu” gerekçesiyle yaptığı şu açıklama neydi?
“Sayın
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel, göreve geldiği tarihten itibaren
hukukun üstünlüğü ve kanunlara saygı çerçevesinde görevini yerine
getirmektedir. Bu itibarla, adil yargılanma hakkını güvence altına alan
Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca hareket etmeye özellikle dikkat ve
özen göstermektedir.
Bu anlayış
kapsamında, Sayın Genelkurmay Başkanı, tüm Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
komutanı sıfatıyla, tüm personeline, Kanuni düzenlemelerin öngördüğü
şekilde, daima saygı ve güven esası dahilinde, rütbe ve statü
gözetmeksizin, tarafsız ve adil bir yaklaşım göstermektedir.
Buna
rağmen, Yargıtay Başkanı tarafından, 17 Haziran 2013 tarihli Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin sunulmasından yaklaşık bir ay
sonra, 12 Temmuz 2013 tarihinde gerçekleştirilen nezaket ziyareti
üzerinden, Sayın Genelkurmay Başkanı’na yönelik olarak, hakkında
yargılama yapılan personel arasında ayrım yaptığı, yargıya müdahalede
bulunduğu anlamına gelecek, gerek mevzuat hükümleriyle, gerekse Sayın
Genelkurmay Başkanı’nın kişiliği ile örtüşmeyen, personel arasında
huzursuzluk çıkarmaya yönelik yakışıksız ithamlarda bulunulması
üzüntüyle karşılanmaktadır.”
Ez cümle; Fikret
Bila’ya bunları anlatan askeri ve sivil çevreler her kimse, Genelkurmay
Başkanı Özel’in başını fena halde derde sokmuş, yağmurdan kaçarken,
doluya tutulmasının önünü açmış gözüküyor!..
Son bir not: İlker Başbuğ da görevi süresince “hukukun üstünlüğü” demişti. Artık zerre inancı kalmamıştır. Bilgilerinize.
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
10 Ağustos 2013
Yorum Gönder