Bu yazımızda, bazı Osmanlı padişahlarının ilginç ölümlerine yer vermek istiyoruz; ancak bunlardan Padişah Abdülaziz’in ve oğlu Veliaht Yusuf İzzeddin’in bileklerini keserek ölmeleri yazımızın esin kaynağı olduğu için, onlara ağırlık vereceğiz. Bu vesile ile de öbür padişahların ölümlerine de kısaca değineceğiz.
“Dinci-kinci” AKP-RTE iktidarının “darbe” paranoyası ile yurtseverlere yüklendikleri gaddar ve ihanetli devranlarından, isterseniz, padişahların devrindeki darbelere de bir cümle ile gönderme yapalım. Osmanlı Padişahları tarihi hemen hemen bir darbeler tarihidir. Gazeteci Sayın Türker Ertürk’ün köşesinde dediği gibi, “ üvey ananın oğla, kardeşin kardeşe, oğlun babaya darbesi vaka-i adliyadendir. Darbelerden sonra Padişah ve Halife konumundaki insanı katletmek, hatta tecavüz etmek bile vardı Osmanlı’da”.
36 Osmanlı padişahının 27′si çeşitli hastalıklar sonucu vefat ederken, 1′i savaş meydanında şehit olmuş, 4′ü öldürülmüş, 1′i zehirle intihar etmiş ve… 2 padişahın ecelleriyle mi öldüğü, yoksa öldürüldükleri mi hâlâ tartışmalıdır. Ancak bunlardan Padişah Abdülaziz’in ve oğlu Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi’nin bileklerini keserek ölmeleri ayrı bir ilginçlik gösterir.
Başbakan R.T.Erdoğan da bir ara şeker krizine girip baygınlık geçirdiğini anımsayınca, ölen padişahlardan üç tensinin şeker hastalığından öldükleri aklımıza, aklımıza geliyor. Osmanlı tarihinde bir isyan sonucu öldürülen ilk padişah İkinci Osman’dır. Öldürülen bir diğer Osmanlı padişahı Sultan İbrahim’dir. İki padişah da zehirlenerek öldürüldü. Yıldırım Bayezid 1402’de Ankara Muharebesi’nde Timur’a esir düşmüştü. İçine düştüğü durumu hazmedemeyen padişah, yüzüğündeki zehiri içerek 8 Mart 1403’te Akşehir’de intihar etti.
Yavuz, ileride bir taht kavgasını çıkmasını önlemek için babasını zehirletmişti.
Birinci Murad harp meydanında şehit olan tek Osmanlı Padişahıdır.
Bırakın padişahların şöyle böyle ölmesini; her türlü modern adli, tıbbi olanağın olduğu bu yıllarda, 17 Nisan 1993 de ölen TC. nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal bile kâh zehirlendi, kâh vadesi ile öldü diye söylentiler çıkınca, yıllar sonra adli soruşturmaların da yapıldığını biliyoruz. [i]
SULTAN ABDÜLAZİZ’İN ÖLÜMÜ (d.1830 – ö.1876)
32. Osmanlı padişahı ve 111. İslam halifesi Sultan Abdülaziz, Osmanlıda ölümü en tartışmalı hükümdarlardan biridir. İntihar mı etti, öldürüldü mü? 1861 ile 1876 yılları arasında Osmanlı tahtında bulunan Sultan Abdülaziz de Fatih’ ten sonra ölümü en fazla tartışılan padişahtır. Tahttan indirildikten birkaç gün sonra 4 Haziran 1876’da Feriye Sarayı’nda bilekleri kesilmiş bir halde bulunan padişahın tahtan indirilmenin üzüntüsü ile intihar ettiği söylenir. Öldürüldüğü de söylenir.
Suçlu olarak da dönemin üst kademesindeki dört devlet adamı gösterilebilir. “Erkan-ı Erbaa” ismi verilen dörtlü, Sultan Abdülaziz’i tahtan indirip yerine V. Murat’ı oturtmuşlardır. Bu ünlü kişiler, Serasker (Genel Kurmay Başkanı) Hüseyin Avni Paşa, Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Midhat Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi, bunlara Osmanlının ünlü Cuntacıları diye de söylenir.
İşin planlayıcısının Serasker Hüseyin Avni Paşa olduğu biliniyor, kendisi bu makama tam dört kez getirilmiş. Son getirilişinden önce yüz kızartıcı bir suçtan dolayı 11 ay sürgün cezası yemiş ve memleketi Isparta’ya sürgüne gönderilmiş. Affedilip tekrar aynı göreve getirilmiş.
Başına gelenler yüzünden Paşa’nın Sultan Abdülaziz’e karşı büyük bir kin ve nefret beslediği düşünülüyor. İntikam almayı da kafasına koymuş. Bunun için öncelikle Sultan Abdülaziz’e yakınlığı ile bilinen tüm komutanları İstanbul dışında bir takım yerlere gönderdi. Padişah’ı tahtan indirmek isteğini diğer komutan ve devlet adamlarına kabul ettirdi.
Emrindeki birlikler ile birlikte, Padişah’a suikast yapılacak engellemeye gidiyoruz bahanesi ile 30 Mayıs 1876’da Sultan Abdülaziz’in bulunduğu Dolmabahçe Sarayını denizden ve karadan kuşattı. Mütercim Rüştü Paşa, Topkapı Sarayındaki Veliaht V. Murat’ı, Şeyhülislam Hayrullah Efendi ve Midhat Paşa’nın beklediği Serasker Kapısına götürdü. Burada Paşalar tarafından karşılanan yeni Padişah, Dolmabahçe sarayına götürülüp tahta çıkarıldı.
Tahtan indirilen Sultan Abdülaziz, bizzat Hüseyin Avni Paşa’nın eliyle yağmurlu bir günde bir kayığa bindirilerek önce Topkapı Sarayına sonra da Fer’iye Sarayına (İstanbul Boğazı kıyılarında günümüzdeki Beşiktaş semtiyle Ortaköy semti arasında Çırağan Caddesi boyunca uzanan Osmanlı saraylarının eski adıdır. Saraylar günümüzde çeşitli kurumlar tarafından eğitim amacıyla kullanılmaktadır.) götürüldü.
Bu sırada Osmanlı tarihinde ender görülen olaylardan biri de gerçekleşmiştir. Padişahın annesi Valide Sultan’a hakaretlerde bulunulmuş, Abdülaziz’in eşlerinden Neşerek Kadınefendi’nin çarşafı çekilip alınmış, Osmanlı Hanedan mensuplarına yakışmayacak aşağılayıcı harekelerde bulunulmuştu.
Üç gün sonra Eski Sultan Abdülaziz, odasında bilekleri kesilmiş olarak bulundu. Ölüm çok kuşkuluydu. Serasker Hüseyin Avni Paşa naaşı hemen hiç beklenmedik bir yere Saray karakoluna taşıttı. Ve orada kirli bir perdeyle üzerini örttü. Sarayın doktorlarının usuller gereği, muayene edip, rapor hazırlamaları gerekiyor idi. Fakat Hüseyin Avni Paşa, “Buradaki normal bir kimse değildir, Bir Padişahtır, Onun orasını burasını size dokundurtmam ” diyerek kılıcına sarılmış, doktorları engellemiştir.
Kamuoyu, bir Padişahın gizemli ölümü üzerine adeta şok yaşamış, tüm kuşkular Serasker Hüseyin Avni Paşa üzerinde yoğunlaşmıştır. Kulaktan kulağa Paşa hakkında birçok şey dolanıyordu. Halk arasında Paşa’ya olan nefret iyice artmıştı.
Gergin ortamda çok rahatsız olan bir kişi de vardı. Sultan Abdülaziz’in Kayınbiraderi Kolağası (Teğmen) Çerkez Hasan Bey. Çerkez Hasan çok sevdiği Sultan ve ailesine hele de kız kardeşine yapılanları içine sindirememiş, intikam yeminleri içmiştir. Çarşafı adeta yırtılarak aşağılanmaya çalışan Sultan’ın eşi, Çerkez Hasan’ın kız kardeşi idi. Bir de birkaç gün sonra kız kardeşinin ölümü onu iyice çileden çıkarmış, intikamını hemen almaya karar vermiştir.
Planını hazırlayan Çerkez Hasan, silahlarını kuşanıp (16 Haziran 1876’da) Hüseyin Avni Paşa’nın Konağına gitti. Bulamadı. Paşanın Midhat Paşanın Konağında Meclisi Vükela (Bakanlar kurulu) toplantısında olduğunu öğrendi. Fırsat bu fırsattı. Tüm elebaşları orada idi. Konağı basmaya karar verdi.
Akşam saatlerinde konağa geldi. Üniformalı olması içeri girişini kolaylaştırdı. Görevlilere Paşa ile görüşeceğini söyledi. Toplantıda dediler. Beklerim diyerek oradakileri ikna etti. Hiç beklemeden toplantı salonuna daldı. Girer girmez, hedefinin kim olduğunu belli edercesine “davranma Serasker! Yakarım!” diye bağırarak, Hüseyin Avni Paşa’ya kurşunları boşaltmaya başladı.
Üstüne atlayanlar oldu, onlardan kurtuldu. Salon karışmıştı. Silah sesleri ortalığı inletiyordu. Bakanlar sağa sola kaçışıyordu. Birkaç dakika süren bu kanlı baskın sonucu, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Hariciye Nazırı, iki konak görevlisi ve bir asker ölmüştü. Çerkez Hasan Bey ağır yaralı olarak ele geçirildi.
Hemen Seraskerliğe götürüldü. Doktorlara baktırıldı. Kısa süre içinde Divan-ı Harpte yargılanıp, Beyazıd Meydanında idam edildi. Cesedi iki gün halka teşhir edildikten sonra Edirnekapı mezarlığına gömüldü. Başlarda devlet düşmanı olarak lanse edilse de Çerkez Hasan’ın intikam baskını takdirle karşılandı. Serasker Hüseyin Avni Paşa daha fazlasını hak ediyordu. Çerkez Hasan, Sultan’ın öcünü alan bir kahraman olmuştu.
II. Abdülhamit, Tahta çıkınca Çerkez Hasan’ın kabrini yaptırdı. Mezar taşına, “Genç yaşta velinimeti uğrunda fedayı can eden Çerkez Hasan Bey” yazdırıldı.
Serasker Hüseyin Avni Paşa, çevirdiği dalaverenin sonunda, güya başarıya ulaşmış planının tadına bile varamadan, adeta Sultan Abdülaziz’in ahı tutmuşçasına, makamına yakışmayacak bir şekilde öldü. [ii]
PADİŞAH DA OĞLU DA BİLEKLERİNİ KESEREK İNTİHAR ETTİLER
Veliaht Yusuf İzzettin Hep Kanser Olduğunun Vehmine Kapılmıştı
Veliaht Yusuf İzzettin Efendi epeydir kanser olduğunu söylüyor, kendisinin sürekli olarak kanser olduğunu vehmine kapılıyordu. Kanser olmadığını inanmak inandırmak için önüne gelene “kanser olmadığını söylemelerini” istiyor, hatta onlara “ kanser olmadığına yemin” ettiriyordu. Hatta bu vehmi nedeni ile herkesten hatta Sultan Reşat’tan bile yemin etmesini istemişti. Padişah onu ikna edebilmek için teskire yazarak yeminle teminat verdi. Fakat bu yoldan teminatın tesiri birkaç saat devam ediyor, sonra yine eski vehmine devam ediyordu. Bu konuda yazılmış teskereler hazinede saklı bulunmaktadır.
Yusuf İzzettin Efendi’nin teşrifatçısı Sahip Beyzade Osman Bey, bir gün yanında keskin bir ustura görerek hemen alıp saklamış ve bundan dolayı korkmuş olmalı ki vazifesinden istifa ederek çekilmişti. Osman Bey çekildikten sonra Yusuf İzeddin Efendi, temin ettiği bir ustura ile kolunu-bileğinin kan damarlarını keserek intihar etmiştir 1 Şubat 1916. Cenazesi ll. Sultan Mahmud Türbesinde babası ve annesinin mezarının yanına defnedildi. [iii]
Yusuf İzzeddin Efendinin fikri zikri hep veliahtlık hukuku üzerinde sürekli kafa yorardı. Bir gün hanedan meclisinde Şeyhülislam Esad Efendi’ye “ Şerran veliahdın hukuku nedir?” diye bir soru soruverdi. Esad Efendi komisyonda hiç ağzını açmazken o gün ağzından öyle bir söz kaçırdı ki, “ Şerran valiahtlık yoktur ki hukuku olsun” demesi üzerine beti benzi sapsarı bıyıklarını yemeğe başladı. Bundan sonra daha da vehimleri artan Yusuf İzzeddin Efendi daha fazla yaşamamıştı.
YUSUF İZZETTİN EFENDİ DE BABASI GİBİ İNTİHAR ETTİ
Yusuf İzzettin Efendi (d1857-ö 1916) Osmanlı padişahı Abdülaziz’in henüz şehzade iken doğan oğludur. Beklenmedik bir şekilde öldüğünde Osmanlı Hanedanı’nın en büyük erkek çocuğu olarak veliaht sıfatını taşıyordu.
Yusuf İzzettin Efendi 1857 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda doğdu. Babası Abdülaziz, annesi Gürcü ise Başkadın Dürr-i Nev Kadın Efendi’ydi. Doğduğunda amcası Abdülmecit padişah olarak hüküm sürmekteydi. Babası Abdülaziz gibi şehzadelerin tahta çıkana kadar çocuk sahibi olmamaları kuralı geçerliydi. Yusuf İzzettin Efendi bu kurala aykırı olarak doğmuştu. Bu nedenle babasının tahta çıktığı 1861 yılına kadar dört yıl boyunca varlığı gizlendi. 10 yaşındayken babasıyla birlikte Avrupa gezisine katıldı. 19 yaşındayken babası Abdülaziz tahttan indirildi ve kısa bir süre sonra makasla bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu. İntihar mı katl mi olduğu tartışmalı bu ölümden sonra, genç yaşta babasız kaldı.
Babasının ölümünden sonra tahta çıkacak padişahı belirlemek için, o dönemde geçerli olan hanedanın en yaşlı erkeğinin tahta çıkması kuralı kullanıldı. Bu kural uyarınca Abdülaziz’in ölümünden sonra, önce Yusuf İzzettin Efendi’nin amcaoğulları V. Murat ve II. Abdülhamit sırasıyla tahta çıktılar. Daha sonra da V. Mehmet 27 Nisan 1909 tarihinde tahta çıktığı zaman Yusuf İzzettin Efendi hanedanın padişahtan sonraki en yaşlı erkeği olarak veliaht durumuna yükseldi. Yusuf İzzeddin Efendi Osmanlı Devleti’ni yurtdışında çeşitli törenlerde veliaht sıfatıyla temsil etti. 1910 yılında Birleşik Krallık kralı VII. Edward’ın cenaze, 1911 yılında da V. George’un taç giyme törenlerinde hazır bulundu.
I. Dünya Savaşı yılları sırasında Enver Paşa’nın izlediği siyasete ayrı düştü ve onu sertçe eleştirdi. Hükümet işleriyle yakından ilgilendi. Çanakkale Savaşları sırasında bizzat cepheleri ziyaret etti. Hükümetten ayrı olarak barış görüşmeleri yaptı. Ancak tahta çıkamadan 1 Şubat 1916 tarihinde beklenmedik biçimde Zincirlikuyu’daki köşkünde ölü olarak bulundu. Ölüm nedeni intihara bağlı kan kaybı olarak kabul edilse de, İttihatçıların onu öldürttüğü de teoriler arasındadır. Fakat sıradaki veliaht İttihatçılarla hiç anlaşamayan VI. Mehmet Vahidettin idi. Yusuf İzzettin Efendi II. Mahmut Türbesi’ne, babası Abdülaziz’in yanına defnedildi. [iv]
Bu vesile ile çeşitli nedenlerle ölen öteki padişahların durumuna kısaca bir bakalım.
2. ABDÜLMAİD’İN DEFNEDİLMESİ
Osmanlı İmparatorluğunun 34. Padişahı ve İslamın 113. Halifesi 2.Abdülhamid (do.1842) 10 Şubat 1334 de (1918 de) vefat edince ailesi Fatih Sultan Mehmed’in türbesine defnedilmesini ister. Enver Paşa buna karşı çıkarak, “Fatih’in türbesine hiç kimsenin defnedilmesinin caiz olmayacağını ” bildirmesi ile bundan vazgeçildi. 2.Abdülhamid’in cenazesi dedesi 2. Mahmud’un türbesine defnedilmesine karar verildi. Cenaze töreni pek ihtişamlı oldu; Damat Şerif Paşa, Baki’nin Sultan Süleyman hakkında yazdığı Mersiyesinden şu beytini okuyordu:
“Serkeşlik etti tevsen-i baht-ı sitizekâr
Düştü zemîne sâye-i eltâf-ı kırdgâr
Baki de bu sürgün kararını “Sen de ölümlüsün, bu dünya sana da kalmaz” hatırlatmasını yaptığı şu dizelerle yorumlar:
“Öldünse ey Bâkî!
Değildir mülki cihân
Süleyman’a bâkî
Buna çark-ı felek derler
Ne sen bâkî, ne ben bâkî” BAKİ
2.Abdülhamid’in cenazesi 2. Mahmud’un türbesine defnedildikten sonra, dili Sultan Reşad’ı yad etmeye alışmış olan imam-ı evvel Sûzî Efendi kabir başında dua ederken sürc-i lisan olarak, “ burada mefdun olan Sultan Mehmed Reşad Han Hazretlerinin ruh-i şeriflerine” demesin mi? Bu yanlış söz cemaatte fena tesir yaptı. Yanında duran Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi bunu işitince iki ellerini öndekinin omuzlarına vurarak bir kahkaha koparır. Bu da ayrı bir tesir yapar. Fakat dört ay sonra da onun da ruhuna Fatiha okunur (yani o da ölür) (Görüp İşittiklerim sf 129)
Sultan Reşad (V. Mehmed 1844-1918-Saltanat süresi 9 sene 2 ay 6 gün) vefatından yedi sene önce, kendisinin cenaze masraflarını kendi tahsisatından ayırıp Hazine Genel Müdürü Hacı Feyzi Efendi’ye emaneten bırakırken şöyle demişti: “Ben öldükten sonra cenazemin padişah ve hazineden kaldırılmasını arzu etmem”. (Görüp İşittiklerim sf 137)
ÖTEKİ OSMANLI PADİŞAHLARI NEDEN ÖLDÜ?
Beyin Kanaması, Kanser Ve Verem
Padişahların ölüm sebeplerinin başında beyin kanaması gelmektedir. 6 Osmanlı padişahı beyin kanamasından vefat etmiştir. Kanser ve verem ikinci sıradadır. Osmanlı padişahlarının ikisi prostat, biri de mide kanseri olmak üzere dördü kanserden ölmüştür. Dört padişah veremden ölürken bunların üçü baba, oğul ve torun olmaları dikkat çekicidir: Sultan İkinci Mahmud, Sultan Abdülmecid ve İkinci Abdülhamid. Kalp hastalıkları da padişahların ölüm sebepleri arasında önemli bir yer tutar. İki padişah kalp yetmezliğinden, iki padişah da kalp krizinden ölmüşlerdir. Osmanlı padişahlarının ölümünde şeker hastalığının vücutta yıllarca süren tahribatı da önemli bir rol oynamış, üç Osmanlı padişahı şeker hastalığının neticesinde vefat etmişlerdir. Bunlar, Üçüncü Ahmed, Beşinci Murad ve Beşinci Mehmed Reşad’dır. Birer padişahın ölümüne sebep olan rahatsızlıklar ise zatürree, siroz, iç kanama, böbrek yetmezliği, sara ve felçtir. Savaş meydanlarında şehid olan tek Osmanlı padişahı Birinci Murad’dır. Timur’un eline esir düşen Yıldırım Bayezid zehir içerek intihar ederken, İkinci Bayezid zehirlenmiş, İkinci Osman, Sultan İbrahim, Üçüncü Selim ve Dördüncü Mustafa isyanlar ve taht kavgaları yüzünden öldürülmüşlerdir. Osmanlı padişahlarının sağlığıyla bir hekimbaşının başkanlığında saraya bağlı “Hassa Hekimleri” teşkilatı ilgilenirdi. Hekimbaşıların görevde kalmaları hükümdarların sağlığıyla yakından ilgiliydi. Padişah herhangi bir hastalıktan vefat ederse hekimbaşı görevinden alınırdı.
OSMAN GAZİ: Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu olan Osman Gazi 1326’da kalp yetmezliğinden öldü.
ORHAN GAZİ: 82 yaşındayken felç yüzünden 1362’de öldü.
ÇELEBİ MEHMED: 1421’de yüksek tansiyon yüzünden beyin kanaması geçirdi ve kısa bir süre sonra öldü.
İKİNCİ MURAD: Şiddetli bir baş ağrısı sebebiyle yatağa düştü ve üç gün sonra 3 Şubat 1451’de öldü. Ölüm sebebi beyin kanaması veya beyindeki bir tümördür.
YAVUZ SULTAN SELİM: 21 Eylül’ü 1520’yi 22 Eylül’e bağlayan gece kanserden vefat etti.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN: 1566’da Zigetvar kuşatmasının son günü 6/7 Eylül gecesi beyin kanamasından öldü.
İKİNCİ SELİM: Bir hamam âlemi sırasında cariyeleri kovalarken düşüp, yaralandı. 1574’te göğüs boşluğunda meydana gelen kanama yüzünden öldü.
ÜÇÜNCÜ MURAD: 17 Ocak 1595’te prostat kanserinden öldü.
ÜÇÜNCÜ MEHMED: Bir gün saraya dönerken yolda karşılaştığı bir meczub, “56 gün sonra gelecek kazadan kurtulamazsın. Gafil olma padişahım” demişti. Bu olay Üçüncü Mehmed’i derinden etkiledi. Padişah yemeden, içmeden kesildi ve 22 Aralık 1603’te kalp krizi geçirerek öldü.
BİRİNCİ AHMED: Çok gençken, 22 Kasım 1617’de 28 yaşında mide kanserinden öldü.
BİRİNCİ MUSTAFA: Osmanlı tarihinde tek “ Deli” padişahı olan Sultan Mustafa 1623’te tahttan indirildikten sonra 20 Ocak 1639’da bir sara nöbeti sırasında öldü.
DÖRDÜNCÜ MURAD: Osmanlı İmparatorluğu’nu eski parlak günlerine döndüren Dördüncü Murad, gençlik döneminde çektiği sıkıntılar ve çevresinin de etkisiyle aşırı derece de içkiye düşkündü. 8 Şubat 1640 gecesi sirozdan öldü.
DÖRDÜNCÜ MEHMED: 1687’de tahttan indirildikten sonra dört yıl sonra 4 yıl hapis hayata yaşadı. Yakalandığı zatürreeden 6 Ocak 1693’te öldü.
İKİNCİ SÜLEYMAN: 40 yıl sarayda hapis hayatı yaşadıktan sonra 1691’de tahta çıktı. Viyana bozgun yıllarında sıkıntılı geçen dört yıllık bir padişahlığın ardından 6 Şubat 1695’te böbrek yetmezliğinden öldü.
İKİNCİ AHMED: 6 Şubat 1695 yılında kalp yetmezliğinden veya ödemden öldü.
İKİNCİ MUSTAFA: 1703’te bir isyan sonucu tahttan indirildi Bu olayın üzüntüsünü üzerinden atamadan 29 Aralık 1703’te prostat kanserinden öldü.
ÜÇÜNCÜ AHMED: Eğlenceleriyle meşhur Lale Dönemi’nin padişahı olan Üçüncü Ahmed, 1730’da Patrona isyanı sonucu tahttan indirildi. Yıllarca Topkapı Sarayı’nda hapis hayatı yaşadıktan sonra, şeker hastalığının vücudunda meydana getirdiği tahribatın sonucunda 24 Haziran 1736’da öldü.
BİRİNCİ MAHMUD: 21 yıl padişahlık yaptıktan sonra, 13 Aralık 1754’te bir Cuma namazı dönüşünde saraya dönerken attan düşüp, beyin kanaması geçirip öldü.
ÜÇÜNCÜ OSMAN: Üç yıllık hükümdarlığını sonunda 1757’de veremden veya mide kanserinden 30 Ekim 1757’de öldü.
ÜÇÜNCÜ MUSTAFA: Yüksek tansiyon hastası olan padişah 21 Ocak 1774’te beyin kanamasından öldü.
BİRİNCİ ABDÜLHAMİD: 1787-1791 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Anapa Kalesi’nin Rusların eline geçtiği haberi üzerine beyin kanaması geçirdi ve bir süre sonra 7 Nisan 1789’da öldü.
İKİNCİ MAHMUD: Osmanlı modernleşmesinin başlatıcısı olan İkinci Mahmud aşırı derecede içki içerdi. 28 Haziran 1839’da veremden öldü.
ABDÜLMECİD: Tanzimat dönemini başlatan sultan 25 Haziran 1861’de babası İkinci Mahmud gibi veremden öldü.
BEŞİNCİ MURAD: Tahtta en kısa süre duran Osmanlı padişahıdır. Müzmin şeker hastası idi. Bu hastalığın vücudunda meydana getirdiği tahribatın neticesinde 29 Ağustos 1904’de öldü.
İKİNCİ ABDÜLHAMİD: “Kızıl Sultan mı, Ulu Hakan mı” diye Osmanlı tarihinin en çok tartışılan padişahı olan İkinci Abdülhamid, 10 Şubat 1918’de Beylerbeyi Sarayı’nda 76 yaşındayken yakalandığı zatürrenin ilerlemesi sonucu veremden öldü.
BEŞİNCİ MEHMED REŞAD: Müzmin şeker hastası idi Şekerin vücudunda yaptığı tahribat sonucunda 3 Temmuz 1918’de öldü.
ALTINCI MEHMED VAHİDEDDİN: Son Osmanlı padişahı olan Vahdettin San- Remo’da 16 MAYIS 1926’da kalp krizinden öldü. [v]
DİPNOTLAR
[i] https://www.baktabul.net/tarih/88174-osmanli-padisahlari-neden-oldu.html
[ii] https://blog.milliyet.com.tr/abdulaziz–oldu-mu–intihar-mi-etti-/Blog/?BlogNo=284352
[iii] (Görüp İşittiklerim Ali Rıza Türkgeldi TTK Yayınları 2010sf 119)
[iv] https://tr.wikipedia.org/wiki/Yusuf_%C4%B0zzeddin_Efendi
[v] https://www.uslanmam.com/osmanli-tarihi/35275-osmanli-padisahlari-neden-oldu.html
hakimiyetimilliye.org
Yorum Gönder