Ergenekon yargısından en fazla mutlu olan,
“geziciler darbecidir, müebbetle yargılanmalıdır”, diyen zihniyet
olmalı. Bu zihniyete Silivri yargıçları en büyük bayram armağanını
verdiler. Savcıları katmıyorum, onlar bu armağanı az görüyorlar.
İşin
eğlenceli ve bayramlık bir yanı yok. Bayramı haksız yere zindanda
geçirenlerin acısı ve burukluğu var. Bunu, Meclis’te AKP dışındaki
herkes söylüyor. Haydi Meclis’tekiler siyasi diyelim. Ama Silivri
dışındaki sayısız hukuk uzmanı, yargıç, savcı ve avukat da kararların ve
verilen cezaların, kitabına uydurulmuş olsa bile sakatlıklarına, genel
hukuk, adalet ve vicdan ilkelerinin ihlaline günlerdir değiniyorlar.
İktidar
ve yandaşları ile geri kalan kesimler arasında böylesine tartışılan ve
eleştirilen kararların, “siyasi” olmalarından başka bir niteliği
olabilir mi? Yoksa, bu ülkenin ve toplumun, iktidar yandaşı olmayan
“yüzde ellisi” toptan darbeci ve darbe yanlısı mı?
Üstelik
uluslararası çeşitli kurum ve kuruluşlardan da ardı arkası kesilmeyen
eleştiriler geliyor. Ben dışardan gazellere fazla kulak asan biri
değilim. O gazeller, dışarının çıkarlarına göre, kolayca kasideye ya da
ağıta dönüşebilir.
Ama bizim uzmanlarımızın, bizim toplumumuzun,
bizim insanlarımızın, vicdanı, iyilik ve adalet duygusu, insan ve toplum
sevgisi, yurt ve ülke sevgisi yok mu? Elbette var. Tepkiler onların
sesi. Sayın Başbakan’ın da belirttiği gibi en büyük yargıç, halktır.
Halkın sesi uzman ve bilen ağızlardan yükseliyor. Bu böyle gittikçe,
daha da yükselecektir.
Hukukçu değilim. Ama Ankara’nın örnek aldığını
ileri sürdüğü, onların ucu açık görüşme kararlarını başkentte havai
fişeklerle bayram havasında kutladığı “demokrasiler”deki uygulamaları az
çok bilirim.
Demokraside ve hukuk devletinde “Özel Yetkili Mahkeme”
olur mu? Böyle mahkemelerin kararları adil ve insancıl olur mu?
Silivri’nin, Yassıada’dan ya da 12 Eylül DGM’lerinden farkını bir bilen
açıklasa da öğrensek.
Başbakanımızın deyişiyle “velev ki darbe
teşebbüsü” var. Eyleme ilk adımı atmayan, eyleme geçmeyen, düşünce,
duygu, tasarı, görüşme, demokraside, hukuk devletinde suç olur mu?
Başarısız bir kanlı darbenin ele geçirilen hainleri gibi insanlar,
“velev ki düşünceleri” yüzünden cezalandırılırlar mı?
Sorgu sual edilmeyen sahte bilgisayar ve telefon kayıtları, hiçbir kuşkuya yer vermeyen delil ve kanıt sayılır mı?
Gizli tanıklar, saklı tanıklar, uzak ülkelerde kayıp tanıklar, tanık olur mu, onların sözleri delil olur mu?
İktidarın
atadığı ve yıllarca işbirliği yaptığı ve usulüne göre veda
ziyaretleriyle emekli ettiği bir Genelkurmay Başkanı “terör başı” olur
mu? Hâlâ var olan bir ordu, dolaylı yoldan “terör örgütü” ilan
edilebilir mi?
Gerçekleşmiş, geçmiş darbeler, iki elin on parmağını
geçmeyen komutanlar tarafından çok kısa bir sürede kararlaştırılıp
yapılmışken yüzlerce komutanın ve subayın birlikte yaklaşık on yıl önce
tasarladığı bir darbe, yıllarca sürüncemede kalır mı? Bunlar âciz mi,
akılsız mı? Üstelik, işin içine onlarca gazeteci, bilim insanı ve
muhalif siyasiyi de katarak dünya âleme uluorta ilan ettikten sonra.
“Velev ki öyle”, iktidarın, atayanların, savcıların ve diğer yetkililerin aklı bunca yıl neredeydi?
Bir
de bu komutanlar, bu subaylar görev gereği yıllarca terörle
savaşmadılar mı? Şimdi Türkiye, insanları kayalara zincirleyip köpekleri
salıveren “deliler köyü” mü oldu?
Kusuruma bakılmasın, aklım bu
sorulara yatmıyor. Diyebilirsiniz ki bir dirhem aklın tabii yatmaz. Ama
bu sorulara benim bir dirhem aklımın yatacağı gibi yanıt verecek bir
Allah’ın kulu belki çıkar, diye umutlandım.
Ama sakın ola ki
iktidardakilerin ve yandaşlarının söyledikleri gibi bütün kararlar
kitaba uygun denmesin. Kitap yanlışsa, o kitabı acilen düzeltme görevi
kimin?
Yorum Gönder