4 yıl 177 gündür cezaevinde.
Bunun 2 yıl 183 gününü tek başına hücrede geçirdi. Cezaevindeyken CHP’den
milletvekili seçilmesinin üzerinden ise 2 yıl 80 gün geçti. “Ergenekon” olarak
bilinen davada 34 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay’ın, mahkemenin
bu kararı konusunda nasıl bir değerlendirme yapacağını da en erken bir yıl sonra
öğrenebileceğiz.
Mustafa Balbay yazılarında,
kitaplarında Silivri Cezaevi için “Zulümhane” diyordu. “Esirhane” diyenler de
var. Ergenekon Davasıyla ilgili karar verilince, Balbay, Ankara’ya naklini
istedi. O şimdi Ankara – Sincan 1 no.lu L tipi cezaevinin F-6 koğuşunda, üç
kişilik odada yalnız kalıyor. Derler ya “yalnızlık Allaha mahsustur” diye.
Mustafa Balbay da, yanına bir arkadaş istiyor.
Eşi
Gülşah, çocuklarıyla birlikte Mustafa’yı görebilmek için Ankara’dan Silivri’ye
gidebilmek için yola çıkıyor, en fazla bir saatlik görüşten sonra yeniden
Ankara’nın yolunu tutuyordu. Gülşah Balbal, kar demedi, kış demedi, görüş
günlerini hiç aksatmadı. Ama onun her dönüşü Mustafa için kâbus oluyordu. Hele o
karlı, buzlu, fırtınalı günlerde… Cezaevinin demir parmaklıklarının elinize
yapıştığı o soğuk gecelerde, Mustafa “Acaba Gülşah ve çocuklar sağ-salim eve
gidebildiler mi?” diye merak ediyordu.
21 kanallı
televizyonda devamlı kanal değiştiriyor, alt yazıları okuyordu. Hele “son
dakika” yazısını gördüğü zaman yüreği ağzına geliyordu. Kaza haberlerini
dikkatle dinliyordu. O geceler hep daha da zor geçiyordu…Bir seferinde “ne olur
gelme” diyecek oldu; eşinin sözlerinden sonra bir daha o sözcükleri hiç ağzına
almadı…
Dağları gördü, aklına bir türkü geldi
Sevgili arkadaşımız Tuncay Özkan’la cezaevinde bir düzen kurmuşlardı.
Tuncay’ın kızı ve eşi İstanbul’da olduğu için cezaevleri ayrıldı. Sarıldılar,
birbirlerinin sırtlarını yumrukladılar… “Hadi bakalım koçum” deyip bir daha
sarıldılar. Mustafa, Tuncay’dan ayrıldığı için üzgün ama Ankara’ya geleceği için
mutluydu…Artık eşi ve çocukları için en azından kaygılanmayacak, onlarla daha
sık görüşebilecekti.
Cezaevi aracının oturduğu
koltuğunun üstüne çıkıp havalandırma penceresinden dağlara baktı. Ağaçları
gördü. Kendisini sanki Torosların zirvesinde sandı. İçinden “Hey gidinin efesi,
efeeesiii efelerin efeeesiii” türküsünü tutturdu… Zeybek oynamak istedi… Dağları
görmeyeli nice olmuştu… Hele bir ağaca dokunmayı ne kadar çok istiyordu. Hele
bir solukta o ağacın tepesine tırmanabilse… Deme onun keyfine…
“Kılıçdaroğlu’na mektup yazdım”
Mustafa Balbay
siyasetçilerin de güvendiği bir isimdi. Görevi gereği onlarla sıkça birlikte
luyor ama siyaset aklından geçmiyordu. O gazetecilikten kopmak istemiyordu. .
1995 seçimlerine 5-6 vardı. DSP Genel Başkanı Bülent
Ecevit, Mustafa Balbay’a “Milletvekili adayımız ol” dedi. Balbay, kaleminden
vazgeçmeyeceğini söyledi. Böylece ilk adaylık teklifi boşa çıktı.
2002 yılının kış mevsimiydi. Dönemin CHP Genel Başkanı
Deniz Baykal, Mustafa Balbay’a “gel seninle bir Toroslar yapalım” dedi. Balbay
Burdurlu, Baykal ise Antalya’lı. Baykal, “adayımız ol” dediğinde Balbay, hiç
tereddüt etmeden teşekkür etti ve gazetecilik yapmaya devam edeceğini söyledi.
Hani böyle bir öneri alan kişi önce “aman efendim öneriniz beni çok
heyecanlandırdı” deme gereğini bile duymadı.
O
belgelere dayalı haberler, yorumlar yazmaya, dolaştığı ülkelerle ilgili kitaplar
yazmaya devam etmek istiyordu. Ama gün geldi, o belgelere dayalı olarak
yazdıkları Mustafa’nın karşısına “en ağır suç” olarak konuldu.
Artık o tutukluydu. Savcı hakkında çok ağır cezalar istiyordu. Balbay,
siyaset yoluyla mücadelesini sürdürmenin zamanının geldiğini de düşündü. CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bir mektup yazdı. İşte adaylık süreci de
öyle başladı. İzmir’den CHP Milletvekili seçildi.
“Ne
Kaf dağında, ne bittim durumundayım”
Açık görüş yapılan salonda
yanımızda iki infaz koruma memuruyla Mustafa Balbay’ı bekliyoruz. Cezaevinde
babalarını ziyarete gelen çocuklar için bir bölüm ayrılmış. Plastik tahtaravalli
konulmuş. Duvara karikatürler, çizgi film kahramanları çizilmiş. Onların
söyledikleri de duvara yazılmış.
Birisi Sıla’ya
“kavga etmek yok, çok ayıp Sıla” diyor. Jeri’yi birileri kovalıyor.
Yakalayanlardan birisi “Yakaladım seni Jeri” deyip seviniyor. Jeri “Ispanak
getirin” diyor. Oradaki çocukları selamlayan birisi ve onun söylediği “selaamm
çocukllarrr” yazısını okuyoruz…Cezaevinde çocukların düşünülmesi bile önemli bir
gelişme…
9 ayrı cezaevinin bulunduğu Sincan Cezaevi
kampüsüne gönde ortalama 1.500 ziyaretçi geliyor. Günde 25-30 da yeni tutuklanan
getiriliyor. Cezaevinin ana girişindeki demir kapıları göremezsiniz. O kapılar
üzerinde bakıyorsunuz yunuslar yüzüyor, kartallar uçuyor. Kapı açıldığında ancak
orada bir kapı olduğunu fark ediyorsunuz. Cezaevinin ressamları su depolarını
bile tarihi konaklara dönüştürmüş… Koridorlar resimlerle donatılmış, gördüğümüz
kadarıyla her taraf temiz, bakımlı, boyalı…
Mustafa’nın getirileceği kapı açıldı. Kollarını açarak bize doğru
koşmaya başladı. Elinde bir naylon torba ve 1,5 litrelik su pet şişe
bulunuyordu. Sandalyesine oturur oturmaz beraberinde getirdiği torbadan fıstık,
kremalı bisküviyi çıkardı, plastik bardaklara suyumuzu koydu.
Balbay, inanılmaz yüksek bir moralle coşkulu coşkulu anlatıyor. Demir
parmaklıkların tam karşısında, “Cezaevinden ne nazaman çıkacağımı bilmiyorum ama
nasıl çıkacağımı çok iyi biliyorum. Siyasette öyle ya da böyle bir yerim olacak.
Şu anda kendimi ne Kaf dağında görüyorum, ne de ‘öldüm, bittim’ diyorum.
Siyaseti de çok seviyorum” diyor.
Dakikada 170
adım
53 yaşındaki Mustafa Balbay’ın, siyasette büyük hedefleri ve
idealleri var. İşte bunun için sporuna, koşullar el verdiği ölçüde
yemesine-içmesine dikkat ediyor. 5 adıma 14 adım olan havalandırmasında dakikada
170 adım koşuyor. “Bayağı iyi” diyor. Bu arada balbay’ın eski bir maratoncu
olduğunu da hatırlatalım.
Siyasetçi Balbay, kalemi
hiç elinden düşürmüyor. Yalnız cezaevini değil, önümüzdeki dönemde değişik
ülkelerdeki Türk atmosferini yazacak. Bunun için “Neredeyse dünyaya dolaştım.
Her yerde bir Türk gerçeği var. Örneğin Yemen parlamentosunda iki Türk kökenli
milletvekili bulunuyordu. Kafatasçılık yapmadan bunları da yazacağım” diyor.
“CHP, iktidarı hedeflemeli”
Partisindeki
gelişmeleri yakından izliyor, ziyaretine gelen ve bazılarını milletvekili
olmadan öncede tanıdığı kişilerle değerlendirmeler yapıyor. Bir “siyasi
değerlendirme” de bizlere iyi yapacağımı
“CHP’de
siyaseti severek ve başarılı bir biçimde yapacağıma hissediyorum. Şu anda iki
ayda bir TBMM’ne gündem dışı konuşma metni gönderiyorum. Bazı konularda
görüşlerimi Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na aktarıyorum. Bizim parti
olarak iktidarı hedeflememiz lazım. Bunun dışındaki her hedef CHP için dar bir
hedeftir. En mükemmel ana muhalefet partisi olsanız ne yazar? Partimizin
iktidarı hedeflediğinin havasını seçmene vermeliyiz. Ankara’ya gelişimle
birlikte partimizin milletvekilleri ve genel merkezimizle diyalogumun daha iyi
olacağını düşünüyorum.”
Bardaklarımızdaki su
bittikçe, Balbay bizden önce davranıp suyumuzu dolduruyor. Orada çay içmek
istiyorsunuz. Ancak böyle bir imkanın olmadığını öğreniyoruz. Balbay da bunu
bildiği için odasından su getirmişti…
O ana kadar hiç
içmediği suyunu bir dikişte içti. Dava günlerini, cezaevi günlerini “Oğlum
Balbay” diye kendi kendine nasihat ettiği saatleri anlatıyordu…
Yarın: Telefonla ifade vermek isteyen kişi kim di?
Yorum Gönder