Zaman sarkacının üç ana yönü var:
Dün, bugün, yarın...
Üçünü birbirinden ayırmak olanaksız. Her birinin ayrı ayrı değerini ölçen bir alet de yok.
Dünü bilmemek, köksüzlük.
Bugünü yaşamamak, boşluk.
Yarını düşünmemek, adı üstünde yarınsızlık.
Hangisi yaşama daha büyük anlam katar?
Bu bir münazara konusu olsa, her seçeneğin büyük anlatım zenginliği var.
Ağaçlama yöntemiyle anlatmak gerekirse; dün kök, bugün gövde, yarın dallar, yapraklar ve meyveler...
***
Yelpazesi en geniş, ucu sonsuzluğa kadar uzanan kavram, yarın.
Her şeyden önce umut, yarının çocuğudur.
Umut varsa yarını beklemek, yarına hazırlanmak bir anlam kazanır. İçimizdeki umut büyüdükçe, yarın da büyür. O zaman bugün de yarının bir parçası olur.
Umut yarının çocuğudur ama, o çocuğu büyütmek, ondan sonsuzluk yaratmak da insanın elindedir.
İnsanın belki de en önemli buluşu olan “kitap” da “yarın” için üretilir. Bir yazar ürettiği kitabın hemen yarından itibaren insana ulaşmasını ister. O kitaba ulaşan kişi birikimini yarın bir başkasıyla paylaşmak ister.
Hayal, yarının gökyüzüdür. İnsan ne kadar çok hayal kurabilirse, kendisine ait gökyüzü o kadar derin, o kadar mevsimlidir.
İnsan bütün buluşlarını önce hayal etmiştir, sonra gerçekleştirmiştir.
Yarın duygusu olmasaydı, hayal de olmazdı.
Bugünü, yani “an”ı yaşamak, elbette güzeldir, yaşadığını duyumsamaktır; ancak biraz da harcamaktır. Yarını yaşamak, biriktirmektir. Bu anlamda “gelecek üretmek” diye bir kavram ortaya atsak abartmış olmayız.
Bir insan gerçek anlamda ne zaman yaşlanmış demektir?
Herkesin buna verecek bir yanıtı olur.
Benimki şu:
Yarın zenginliğini yitirdiği zaman.
Yarın, içinde hep çoğul değerler üretir. Bir başka deyimle; yarın yalnız değildir, kalabalıktır.
Başta vurguladık, bütün zaman kavramları gibi yarını da ölçen bir değer yoktur.
Ama yarın çok değerlidir.
İnsan bunun bilincinde olduğu için “yarınını çalmak” deyimini üretmiştir. Ancak insanın yarınına en büyük faydayı ve en büyük zararı kendisi verebilir.
***
İnsan sabah kalktığında ya da akşam günü noktalarken, yarının olmasına bir anlam katabilmeli.
Nerede olursa olsun, yaşamın en önemli lokomotifi bu.
Ömer Hayyam, Sabahattin Eyüboğlu’nun Türkçeleştirmesiyle şöyle diyor:
“Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ömürden;
Her şafak bir hırsız gibidir
Elinde bir fenerle gelen.”
Evet öyledir ama, her gün elimizde bir de yarın vardır.
İnsandaki o yarını kimse alamaz, verirse kendi verir.
Yarının iki işçisi vardır; emek ve sabır. Biri alın teri döker, öteki o alın terini biriktirir. Biri olmadan öteki yarımdır. Yeryüzünde hiçbir emek boşa gitmez. Dün, bunun dersleriyle doludur. O yüzden yarın için emek harcamak, aynı zamanda yarını bugünden yaşamaya başlamak demektir.
İnsan kendi yarınını yaşadığı topraklarla bütünleştirebilirse; işte o zaman verdiği emek, gösterdiği sabır kadar çoğalır.
Yarına anlam yüklemek, insan olmak demektir.
Yarın için çaba harcamak, teslim olmamak demektir.
Yarın, onu isteyenindir.
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Yorum Gönder