Türkiye demokrasi açısından yine karanlık bir dönemden geçiyor…
Hapishaneler yine gazetecilerle, aydınlarla dolu…
Medya tam bir baskı altında….
Herkes her an her yerde dinleniyor, izleniyor, kayda alınıyor…
Kimin ne zaman, nerede, nasıl tutuklanacağı belli değil….
Üstelik bütün bunları, demokrasinin nimetlerinden yararlanarak iktidara gelen ve yine demokrasinin nimetlerinden yararlanarak iktidarını pekiştiren bir parti yapıyor.
Burada bir terslik yok mu?
Demokrasi sayesinde iktidara gelenlerin demokrasiyi zedeleyeceklerine, geliştirmeleri gerekmez mi?
***
Sorun galiba, Türkiye’de demokrasiyi kuranların demokratik yollarla iktidara gelmemiş olmasında yatıyor:
Başka bir deyişle, Türkiye’de demokrasi talebi aşağıdan yukarı gelmedi…
Osmanlı “kullarının”, geniş kitlelerin böyle bir talebi yoktu…
Tam tersine demokrasi talebi, Batı’nın etkisiyle, geniş kitlelerden kaynaklanmayan iki farklı merkezden ortaya çıktı:
Birinci merkez, Batı’nın sömürgesi haline gelmiş olan imparatorluğu kurtarmak isteyen, bu amaçla padişahın dinsel-geleneksel yetkilerini sınırlamak ve bir anayasal rejim kurmak isteyen İttihatçılardı.
İkinci merkez, endüstri devriminin sonunda ortaya çıkan milliyetçilik akımlarıyla bilinçlenen azınlıklar (Osmanlıların deyişiyle milletler) ve onların arkasındaki Batılı devletlerin baskısıydı.
Osmanlı’nın son dönemindeki demokrasi atılımları, anayasacılık biçiminde oluştu ama temel hak ve özgürlükleri geliştirmek yerine, iktidarın padişahtan İttihatçılara geçmesinden ve azınlıklara tanınan haklarla birlikte, devam eden baskıdan, isyanlardan ve yitirilen topraklardan başka bir sonuç vermedi…
Ne geniş kitleler bilinçlendi, ne de demokrasinin temel kurum ve kuralları doğru dürüst geliştirilebildi.
Derken, Birinci Dünya Savaşı yenilgisi, Kurtuluş Savaşı ve bu savaşı kazanan komutanın (bütün komutanların değil, sadece Mustafa Kemal’in, onun yardımcısı İsmet Paşa’nın ve Mustafa Kemal’in yanında yer alan Fevzi Çakmak’ın) iradesiyle Cumhuriyet kuruldu.
1923-1946 arasında, altısı savaş yokluklarla geçen, 22 yıllık kısa bir dönemden sonra da Çok Partili Rejime geçildi.
Bu geçiş de, geniş halk kitlelerinden gelen taleplerin sonunda ortaya çıkan bir oluşum değildi…
Bir yandan Sovyet tehdidinden, bir yandan Batılı ülkelerin savaş sonrasında kurduğu demokrasi cephesinden, öte yandan İsmet Paşa’nın Atatürk’ü tamamlamak, Atatürk devrimlerini demokrasiyle taçlandırmak arzusundan kaynaklanıyordu.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti “Tek ve biricik laik ve demokratik bir İslam toplumu” kimliğiyle oluştu…
Oluştu ama bu oluşum, Osmanlı’nın endüstri devrimini kaçırmış olmasından ve toplumun kendi iç dinamikleri ile dönüşememiş olmasından dolayı, hep tepeden inme kararlar ve devrimlerle gerçekleşti.
Tepeden inme gelen demokrasinin olanaklarından yararlanarak iktidar olan Demokrat Parti de bu nimetin bilincine varamadı ve demokrasiyi geliştirmek yerine, (kendisine “demokrasi adına” iktidarı ikram eden) tek parti yönetiminin eski baskıcı yöntemlerini uyguladı.
***
Türkiye yaklaşık yarım yüzyıldır, çok kısa araların dışında, ya sağ iktidarlar ya da askeri darbeler tarafından yönetiliyor.
Her ne kadar 1960 müdahalesi demokrasinin temel kurum ve kurallarını kurmuş ve temel hak ve özgürlükleri güvencelere kavuşturmuş idiyse de, Menderes ve arkadaşlarını asarak bu dönüşüme kin ve intikam duygularının tohumlarını ekti.
1971 ve 1980 müdahaleleri ise temel hak ve özgürlüklere getirilen güvenceleri zedeledi, üstelik ülkeye büyük baskılar yaşatarak yeni düşmanlıkların ortaya çıkmasına yol açtı.
Seçilmiş sağ iktidarlar da bütün bu kaotik ortam içinde demokrasiyi geliştirmek yerine, kendi ceplerini doldurmayı ve iktidarlarını mutlaklaştırmayı yeğledi.
Şimdi tam artık geniş kitleler de bilinçlenmeye başladığında AKP iktidarı yeniden demokrasi konusunda sınırlayıcı ve kısıtlayıcı bir çaba sergiliyor.
Sanıyorum bu çaba, yaklaşık 60 yıldır süren demokrasi mücadelesinde haksızlığa uğradığını düşünen gruplar, temel hak ve özgürlüklerin sadece kendileri için değil, herkes için gerekli olduğunu anladığı zaman başarısız olacaktır!
Son Hrant Dink davası kararına gösterilen tepkiler bunun işareti sayılabilir.
Emre Kongar/Cumhuriyet
Yorum Gönder