Hrant Dink davasında “örgüt” bulunamaması üzerine kamuoyunun tepkisi yükselince, bazı çevrelerde bir panik başladı. Olaydan AKP iktidarının sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle cinayeti halen tutuklu olan Ergenekon sanıklarının üzerine yıkmak için olağanüstü bir çaba sergiliyorlar. Hızlarını alamayanlar, yaşarken Hırant Dink’in söylemleri üzerinde yayın yapan gazeteleri, hatta misyonerlik tehdidine dikkat çeken gazetecileri, bilim adamlarını suçluyor!
Bunu yaparken olayda dahli bulunan emniyet yetkilerini de hararetli bir şekilde savunmaya çalışıyorlar.
İyi güzel de sadece “Soruşturma izni verilsin” deniliyor. Konu bir iki müfettişin “soruşturmaya gerek yoktur” raporuyla kapatılacak kadar basit midir?
İşte CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Başbakan, ’Ankara’nın derin dehlizlerinde bu kaybolmayacaktır. Örgüt varsa bulunacaktır’diyor. Beyefendi, derin dehlizlerin efendisi, sahibi sizsiniz. Emniyet Müdürü, Valisi, istihbaratçısı var. Herkes olayı biliyor. Hatta bir Vali, ’Bana haber verilseydi ben önlerdim’ diyor. O delilleri, o yargıcın önüne kimler getirmedi. AKP’nin gözde bürokratları. Bunları neden dava dosyasına koymadılar? Bu dava neresinden bakılırsa bakılsın, AKP’nin gözetimi ve koruması altında yürütülen bir davadır” diyor.
Bütün bu verilerden şöyle bir durum ortaya çıkıyor:
Başbakan Tayyip Erdoğan isterse, Hırant Dink cinayeti bir gün içinde aydınlatılır. Mesele buna cesaret etmekte. Erdoğan, böyle yaparsa, bugüne kadar sürdürdüğü bütün tezlerinin çökeceğini mi düşünüyor yoksa?
Bence tam aksi olur; bu cinayetin arka planı aydınlatılırsa hem Türkiye, hem Tayyip Erdoğan iç ve dış bütün prangalardan kurtulur.
Fransa, ABD’nin dublörüdür!
Türkiye’de önemli mevkilerde bulunan insanlar, Fransa’nın Ermenilere soykırım yapılmadı diyene ceza vermek için çıkardığı kararın bir seçim yatırımı olduğunu iddia ediyor. Sarkozy, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ermenilerin ve Fransız milliyetçilerinin oylarını almak istiyormuş da bu sebeple böyle bir karar çıkarılmış.
Türkiye söz konusu olsaydı, iktidarların seçim yatırımı yapmak için dış politikayı kullandıklarını söyleyebilirdik. Mesela, “one minute tiyatrosu” ile seçimleri etkilemek gibi..
Gerçi Sarkozy’nin sorumlu bir devlet adamı olduğu iddia edilemez ama düşünce özgürlüğünü kısıtlayan bir kararın Fransa gibi vatandaşlık bilinci gelişmiş bir ülkede oy kaybettirmesi de mümkündür.
O halde Fransa neden böyle bir karar aldı?
***
Bu sorunun cevabını, Washington Post’ta yayınlanan Jackson Diehl’in yazısında bulmak mümkün. Diehl diyor ki “Obama’nın Türkiye ile ilişkileri idaresi, onun en iyi dış politika başarılarından biri.”
Bu tespite bir itiraz var mı? Bu konuda hemfikir isek devam edelim.
Obama, Büyük Orta Doğu projesi çerçevesinde Türkiye’yi istediği gibi çekip çeviriyor; Libya ve Suriye konusunda dediğini yaptırıyor mu?
Peki ABD için hayati derecede önemli bu projeler AKP iktidarı eliyle uygulanırken, Obama böyle bir imkânı kaybetmek ister mi? Mesela Ermenilerle ilgili böyle bir kararı ABD kongresi de çıkarabilirdi. Neden çıkarmıyor? Neden Fransa bu konuda ön alıyor?
***
Libya’ya saldırı söz konusu olunca Fransa yine ön almış, bombardımana başlamıştı. Peki bu bombardıman, ABD’nin bilgisi dışında mı yapıldı?
Bombardımana sonradan ABD uçakları da katıldı. Hatta Kaddafi’nin konvoyunu bombalayan ve böylece yakalanıp linç edilmesini sağlayan da ABD’nin insansız hava aracıydı.
Ermeni meselesinde de böyle oldu. Fransa, ABD’nin yapmak istediğini yaptı. Obama, Tayyip Erdoğan’ı, ABD ile ilişkileri yüzünden Türk kamuoyuna karşı güç durumda bırakırsa, AKP’nin kaybedeceğini görüyor. AKP kaybederse, Orta Doğu’daki Amerikan projelerini sürdüremeyeceğini de biliyor. Bu sebeple tehlikeli sahnelerde Sarkozy’yi kendi yerine dublör olarak kullanıyor.
Arslan BULUT/YENİÇAĞ
Yorum Gönder