Uludere’de ölen 35 kişinin cenaze töreninde konuşan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş;
“Bugün ülke bölünmüştür. Artık emin oldum. 450 bin defa da öldürseniz bu toprakların adı Kürdistan’dır” diye konuştu.
TSK’nin hava operasyonunda ölen 35 kişi için, Gülyazı köyüne “Taziye”ye giden Uludere Kaymakamı Naif Yavuz “Linç edilmek istendi.”
T.C Devletini temsil eden Kaymakam, önce dövüldü ve kafası gözü yarılarak 5 metre yükseklikten aşağı atıldı, orada da taşlanmaya devam edildi. Korucular tarafından kurtarılan Kaymakam Yavuz,
Şırnak Askeri Hastanesinde tedavi altına alındı…
Yukarıdaki iki paragraf da yüzde yüz gerçek mi? Gerçek…
Herhangi bir politik ekleme, abartma var mı? Yok…
İşte 10 senelik AKP İktidarının Türkiye’yi getirdiği nokta…
PKK Terör Örgütünün siyasi uzantısı olan BDP’nin Eşbaşkanı; “Türkiye Cumhuriyeti Vatanı Bölünmüştür” diyerek, Misak-ı Milli Hudutlarını, Anayasa’yı, bu konudaki tüm yasaları,
Türk Milletinin haysiyet ve şerefini çiğnemek cüretini gösteriyor.
AKP Hükümetinden, Özel Yetkili Savcılardan bir ses var mı? Yok…
Onlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin peşine düşmüşler bir açık, bir hata, bir yanlış aramakla meşguller!..
Türk Vatanının bir parçasında, Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden bir “Devlet Görevlisi” linç edilmek amacıyla, hastanelik oluncaya kadar dövülüyor.
Peki, bunu yapanlardan bir tane yakalanan suçlu var mı? Yok.
Çünkü adamların suç işleme özgürlüğü var !… Siz, vatanına bağlı bir Türk Vatandaşı olarak zaten bir Kaymakam’a yaklaşamazsınız da, hele bir polise yan bakın da, görün başınıza neler gelir !..
Tüm bunların sorumlusu sizce kim, kimler? Nasıl bu noktaya geldik ve bu belayı nasıl defedeceğiz?
*AKP, İktidara geldiği andan itibaren TSK’yı kendine düşman gördü. Terörle mücadele eden kahramanlar uydurma sebeplerle, dijital tuzaklarla, Yabancı İstihbarat Örgütlerinin oyunları ile görevlerinden uzaklaştırıldılar, çoğu da hapse atıldı. Terörle mücadelede büyük tecrübe kazanan TSK, Hükümet tarafından aktif alandan çekilerek, sadece kendine yapılan saldırılara cevap verir konuma çekildi.
“Süper Vali” adında bir saçmalık yaratıldı. Terör Örgütü ve onun Avrupa’da ki temsilcileriyle işbirliği yapılarak, yeni Valiler atandı. Bu Valiler, aylar önce kaçırılan Kaymakamlarını, örgütün elinden alamadılar, Kaymakamlarının dövülmesine bile engel olamadılar,değil ki vatandaşı koruyacaklar !…
*Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, yasayı bilerek çiğneyerek ilçelerin Kürtçe isimlerini kullanmaya başladı. Bunun üzerine şımaran Belediyeler, her yere Kürtçe levhalar koydular. Çarşı-pazarlarda Türkçe konuşmayı yasakladılar. Terör Örgütü(KCK) bölgede Kürtçe okullar- Kürtçe Mahkemeler- Kürtçe Vergi Daireleri kurdu. Habur’da yaşanan rezaletten ders almayan Hükümet, “Yeni Habur” açılımları yapacağını açıkladı !..
*Polisin en önemli birimleri cemaatin emrine geçti. Polisin tüm arşivi cemaatin eline geçti.
Bülent Arınç’a “olmayan suikast” bahane edilerek “Kozmik Odaya” girildi ve Devletin son 30-40 senelik arşivini de cemaat kaptı…
Bu vahim olaylarda AKP Hükümeti kadar, omuzlarındaki rütbenin hakkını veremeyen ve kendi astlarına kurulan tuzakları önleyemeyen “Ödlek ve Cemaate satılmış” Paşa bozuntuları da suçludurlar. Tarih bunu yazacak ve bunların isimleri her yerden silinecektir…
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum;
Kaymakam’ın linç edilmek istenmesi ve faillerinin bilerek yakalanmaması, basınımızın ilgisini hiç çekmedi. Yazmadılar, yazamadılar…
Fakat kaza ile bir polis, bir asker bir PKK’lıya tokat atsaydı bunların hepsi insan hakları savunucusu kesilir ve dünyayı ayağa kaldırırlardı…
Türkiye bir “Hukuk Devleti”dir. Uludere de gerçekleşen olay, adli ve askeri makamlarca incelenmeli ve kamuoyuna tatmin edici bir açıklama elbette ki yapılmalıdır. Fakat kimsenin yasaların üstüne çıkarak, henüz gerçek ortaya çıkmadan kendi intikamını almaya kalkma, ve Devlet Görevlilerini suçlama hakkı yoktur. Herkes inceleme ve soruşturmanın sonucunu efendi gibi beklemek zorundadır.
Kaymakam’ın linç edilmek istenmesi gibi bir olayın, bırakın üst düzey bir görevlinin sade bir polisin başına herhangi bir Avrupa ülkesinde veya ABD de gelebileceğini bir an için düşünün lütfen.
Neler olurdu tahmin edebiliyor musunuz?
Cumhuriyetle ve Türkiye’nin kuruluş değerleriyle bir türlü barışamayan Başbakan Erdoğan, Uludere olayından sonra ne dedi; “Hiçbir Devlet bilerek kendi vatandaşını öldürmez…”
Allahın sopası yok ki; Daha dün, devletin elinde bulunmayan bombardıman uçaklarıyla vatandaşın öldürüldüğünü, cemaatin yalan bilgilerine dayanarak söyleyen Başbakan Erdoğan şimdi neler söylüyor!…
O çok güvendiği cemaatin elemanlarından Mehmet Baransu bakın Başbakan için neler diyor;
“Sayın Başbakan, bugün anladım ki sizden daha iyi MİT’i biliyorum. MİT arşivlerini MOSSAD’a açmıştı. Böceğe değil MOSSAD ajanlarına bak. Bu ülke cambazın kim olduğunu da öğrenecek. Cambazları da. Sayın Başbakan siz de çok iyi bildiklerinizi öğreneceksiniz. Sayın Başbakan ben, eli silah tutanlardan korkmadım. Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan’dan korkacağımı zannediyorsanız yanılıyorsanız…”Dedim ya, Allahın sopası yok ki…
Gelinen noktanın sorumlusu 10 yıldır Türkiye’yi tek başına yöneten Başbakan Erdoğan olduğuna göre çözümü de onun söylemesi gerekir. Başbakan neler düşünüyor? Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü nasıl koruyacak? Bunu gecikmeden Türk Milletine açıklamak zorundadır.
Çünkü Kürtçü-Bölücülerin yasa tanımama, ülkeyi bölme özgürlükleri varsa; Türk Milletinin de kendi kaderine el koyup ülkeyi bölmek isteyen bu soysuzlara hadlerini bildirmek hakkı ve gücü vardır…
Yazıyı Selahattin Demirtaş denen bölücüye gereken cevabı vererek tamamlayalım;
Selahattin Efendi, değil sen senin daha önce Türkiye’yi bölmeye çalışan dedelerin de gelse bu cennet vatanı sizin gibilere böldürmeyeceğiz. Bu da böyle biline…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder