Zalim bir yıldı geride bıraktığımız yıl! Biliyorum, “Yılın, zamanın, geçip giden günlerin ne kabahati var” diyeceksiniz. Ama üzerimizde derin izler bırakarak geçip giden zamana söz etmeyeceksek, kime sitem edeceğiz ki!..
***
Memleketin hali hal değildir. Korkunun egemen olması için ille de birilerinin sizi korkutması gerekmiyor artık. Korkunun kaynağı, “suçlu” sayılmanız için gereken tanımların değiştirilmiş, pek serbest yorumlanır hale getirilmiş olmasıdır. Sıradan bir haber bile “terör örgütüne yardım ve destek” olabiliyor. Özel yetkili savcılar, yargıçlar lafzı ruha tercih etmekte tereddüt etmiyorlar. Kimi mahkemelerde “aklansanız” bile -kara mıydınız ki- öyle bir geçecektir ki zaman...
***
Şu akıp giden zamanın günahı bu kadar da değildir. İnsanların artık ölüp gidenleri sayılar olarak görmeye alıştıkları savaşlar, çatışmalar da zamanımızdaki korkunun, sinmişliğin kaynağıdır.
“Alışıyor muyuz” sorusuna “Evet, alışıyoruz” diye yanıt veriyorsanız, siz de onlardansınız. Savaşın nedenini soruyor musunuz? “Hayır”sa eğer yanıtınız, yalana, dolana siz de teslim olmuşsunuz demektir. Birilerinin bir yerlerde verdikleri kararlar, halkların diktatörlere direniş haklarını ellerinden çekip alıyor. Devrilen diktatörden alınan iktidar, “güvenilir” rütbelilere teslim edildiğinde duyulan hayal kırıklığı, devrimci isyanın içini kısa zamanda boşaltır. Siz de ajansların allayıp pulladığı haberlerden öğrendiğiniz sahte “gerçeklerle” mutluysanız, ne kalır ki geriye...
Cesaretinizi toplayıp, “Başka türlü olabilirdi” derseniz, yapışkan bir sırıtıştan başka bir şey göremeyeceksiniz. Sahtekârlığın utanmaz propagandasını yapanlar, gazete köşelerinde “serbest piyasaya” hizmette kusur etmemek için sosyalizmin nasıl da eskidiğini anlatıp dururlar. Ama yalnız onlar mı? Boyun bükenler, susanlar, korkunun egemenliğine sığınanlar, orada huzur bulanlar da var bu ağır, kara, vıcık vıcık magmanın içinde.
Onları o tünelin içinde bırakın, haydi korkmayın artık!..
***
Ama sizin değil, geçip giden zamanındır bütün kabahat!
Odur bütün bu pisliğe tanık ve sığınak olan!
Özgürce araştıran, tartışan, bilimsel kuşkunun ocağı olması gereken üniversiteler teslim alınmışsa, “sivil toplum kuruluşları” adı verilen, gerçekte “hükümetlerin etkisinden uzak kuruluşlar” olarak adlandırılmaları gereken, herhalde öyle olmak zor olduğu için “sivilliğe” vurgu yapmayı tercih eden kuruluşlar, artık “kovuşturulmama garantisi” almadan konuşamıyorsa, gazeteciler korkuyor, “dokunan yanıyor” sloganı, dokunmaya niyetli olanları çil yavrusu gibi dağıtıyorsa, “Bir sitem yolla zamana” demekten başka çare kalmış olabilir mi?
Sitemin rotasını değiştirmesi, öfkeye dönüşmesi zordur. Zordur, çünkü her şeye dokunarak geçip giden zamanlarda, tarihlerde de böyleydi bu.
Giderek azalanların, çoğalmayı bilemeyenlerin tarihinde yani.
Şair Eşref’in bir zamanlar anlattığı da buydu zaten:
***
“Padişahım bir dirahta döndü kim guya vatan, Her gün bir baltadan bir şahı hâli kalmıyor. Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi. Git gide zulmetmeye elde ahali kalmıyor.”
***
Eşref, bu dörtlüğü padişaha mı söyledi sanıyorsunuz?
Zamanın bir yerinde padişah bile güldü size, bize, ahvali anlamayan neslimize...
Güray Öz/Cumhuriyet
Yorum Gönder