Dünkü Mllliyet'te, Tarihin akışını değiştiren adam" başlıklı bir haber vardı.
Max Trammel isimli bir rahibin babasından dinlediğine göre, yıllar önce bir gün Passau kıyısında, göle düşen dört yaşında bir çocuğu, bir başka çocuk kurtarmış. Anlaşıldığına göre(!) kurtarılan çocuk Adolf Hitler'miş. Johan Kruehberger Hitler'i kurtarmasaymış her şey değişik olurmuş.
Demek ki Passau kıyısındaki olay, "tarihin akışını değiştirmiş"!
Tarihi kişisel rastlantılara bağlayan benzeri yorumlara zaman zaman rastlanır.
Yani Hitler Passau kıyısında boğulmuş olsaydı, bir şekilde Alman Nazizmi veya İkinci Paylaşım Savaşı yaşanmayacak mıydı?
Böyle düşünürsek tarihi kavramamız da olanaksızlasın
Nitekim aynı gün, aynı gazetedeki köşesinde Mehveş Evin, Stephen Hawking'in, kendisine sorulan sorulara BBC aracılığıyla verdiği yanıtlan anlatıyordu.
Evin'in yazısında belirttiğine göre Stephen Hawking, insanoğlunun er veya geç, üzerinde yaşadığı dünyayı, ya devletlerin büyük şirketlerle yaptığı işbirliğinin sonucu meydana gelecek iklim değişikliğiyle ya da nükleer bir savaşla yok etmesinin çok güçlü bir olasılık olduğunu söylüyor.
***
Hawking'in açıklaması bir kehanet değil, gözlemler sonucu varılan bir öngörü. Benzeri bir öngörüye. Cari Sağan da "Cosmos" adlı yapıtında yer veriyordu.Demek ki 20. yüzyıl geride kaldıktan çok sonra bile insanlık, bir nükleer savaşı mümkün kılacak olan kendi Hitlerlerini veya vurdumduymazlıklarıyla, feci sonuçlar doğuracak iklim değişikliğini mümkün kılacak Hitleroiklerini üretmeyi sürdürecek.
Böyle bir görüş ileri sürerek, insan aklına hakaret ettiğimi düşünme sakini
Bu olasılıkların saf dışı edilmesinin mümkün olmadığını seçkin bitim adamları söylediklerine göre, insan aklını küçümseyici yargıda bulunanlar da onlar.
Ne zaman insan zekâsı söz konusu olsa aklıma bir fıkra ile bir söz gelir.
İlgili Temel fıkrası şu:
Teme!'e sormuşlar
Temel güzel mi olmak istersin, aptal mı?
Güzellik geçicidir, diyerek tercihini belirtmiş Temel.
Albert Einsteİn buradaki kıssayı daha doğrudan dile getiriyor ve şöyle diyor:
-iki şeyin sınırı yoktur, evrenin ve insan aptallığının.
Tabii ikisi de, pek latif gelmeseler de. latife...
***
Konumuza dönersek, insanların nükleer savaş ya da çevre kirlenmesi yoluyla göz göre göre sonlarını hazırlıyor ol malan, gerçekten akhmtzm sorgulanmasını kaçınılmaz kılıyor. -Önlenmesi mümkün olan, yok olma tehlikesine rağmen aklını başına alamayan yaratığın zekâsı ne biçim bir şeydir ki?
Salhaneye koşarcasına kendi yok olmasına koşan yaratığın aklına güvenilebilir mi?
Montaigne (1533 - 1592) kendi aklının güvenilmezliği karşısındaki çaresizliğini şöyle dile getiriyordu:
"Aklımın beni bir kere aldattığını gördükten sonra, ona bir daha güvenecek kadar aptal değilim. Üstelik her zaman gerçeğin tersini söylese kolay, söylediğinin aksini yaparsın! Ama ne zaman doğru ne zaman yanlış söylediğini tespit etmek mümkün değil kL."
Sevgili, galiba en iyisi aklının doğruluğuna çok güvenmeyip, biraz dikkatli durmak.
O zaman da neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda kuşkuyla kenara çekilmiş olan aklı kullananların, meydanı aklından emin buyurgan budalalara bırakması tehlikesi doğmuyor mu?
Yoksa akıl, aklın yeteneği konusunda doğru bir karara varmaya bile yetmiyor mu?
Ne dersin?
Ali Sirmen/Cumhuriyet
Yorum Gönder