Bir zamanlar insanların adeta omuzlarında dikiz aynalarıyla yürüdüğü bir ilçe düşünün!.. Kirlenmiş duvarlarıyla birbirine yaslanmış apartmanlarından yalnızca yoksul çamaşırların değil, köhneliğin ve korkunun da sarktığı yaşamlar!..
Bir dönem kaldırımlarında Takarof seslerinin insan çığlıklarını bastırdığı o ilçede; yaşam kimine göre, ölümle yarı yarıya bölüşülen bir sürek avıydı!..
Orada gün geçmiyordu ki cinayetler işlenmesin!.. Gün geçmiyordu ki, bir faili meçhul ceset, “görmemişem-duymamışam- bilmiyem” diyenlerin dünyasında hayalete dönüşmesin!..
Çünkü Hizbullah militanları o ilçenin sokaklarında, hedeflerine arkadan yaklaşıyor ve enselerine tek kurşun sıkarak öldürüyordu!..
Evet; evden çıkanın akşama döner miyim kaygısı yaşadığı o ilçe, adını türkülere de konu olan üzüm bağlarından almıştı:
- Diyarbakır etrafında bağlar var / Fitil işler, yüreğimde yaram var!..
Türkülerin hüzünlü mısraların ilham vermiş Bağlar, bir dönem anaların ağıtlarının yürek dağladığı; hem Diyarbakır’ın hem de şiddet ateşinin ortasında kalan garip bir ilçeydi…
Kırsaldan göçün merkezlerinden biri haline gelen ilçe, işsizlik ve cehaletin kıskacında, terör örgütlerinin rahatlıkla tohum ekebildiği kozmopolit bir bölgeydi…
Türk Hizbullah‘ı işte Diyarbakır’ın bu metropol ilçesini neredeyse “kurtarılmış bölge” haline getirmişti!..
PKK’nın eylemlere başladığı 1984‘ten Hizbullah’ın çöküş sürecinin başladığı 2000 yılına kadar yüzlerce örgüt hücresinin oluştuğu bu ilçe, korkunun sokaklarına dönüştürülmüştü!..
Hizbullah işte orada büyümüştü!..Orada Rus malı Takarof tabancalar ve satırlarla yüzlerce cinayet işlenmişti!..Örgüt militanları genellikle orada saklanmıştı, polisle orada çatışmışlardı!..
Ve dinci gruplar, “melle”lerin yön verdiği o bölgede, ihmal ve gafletin de yardımıyla adeta bir korku imparatorluğu kurmuştu!..
Beykoz’da, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu‘nun öldürüldüğü 17 Ocak 2000‘deki operasyonun ardından örgütün Bağlar’daki hücreleri de deşifre oldu…
Örgüt 10 yıl önce yeraltına çekilse de, Bağlar halen Hizbullahi akımların şiddet ektiği bir belde olarak anımsanıyor!..
Ancak asıl şaşırtıcı olan, geçmişte Hizbullah’ın ve radikal dinciliğin çok etkin olabildiği bir beldeyi şimdilerde nasıl olur da BDP’li bir belediye yönetebiliyor?..
Orada artık Hizbullah değil, PKK sempatizanları ağırlıklı!.. Bu çelişki de, zaten Güneydoğu’nun gizemine gizem katmıyor mu?..
Takarof’dan Heykele!..ilçenin üzerindeki kara örtüyü kaldırmak için uğraşıyormuş!.. Bir kadın başkanın yönettiği Bağlar Belediyesi’nde 3′ü AKP’li, 7′si BDP’li olmak üzere 10 kadın meclis üyesi de görev yapıyor…
Bağlar Belediyesi
Belediye bir dönem kan gölüne dönen ilçede göletli park ve çocuk havuzu yapacaklarını duyurmuş…
Uzun yıllar kadınların sokağa bile çıkamadığı beldede, “Kadın Emeği Pazarı” açılacakmış…
Duydum ki, çocukların Takarof sesleriyle ürktüğü ve kan gölünde oyunlar oynadığı o beldede çocuk oyun evi de hizmete girecekmiş!..
Kültürün, eğitimin, sosyal yaşamın, özetle uygarlığın önüne kanlı setlerin çekildiği Bağlar’da inşa edilecek kültür merkezinde; kısa film, tiyatro, resim, heykel ve müzik atölyeleri, cep sineması, modern dans ve bale salonu da bulunacakmış!..
Özetle, terörün yaşama her türlü engeli çıkardığı o beldede bir “Engelsiz Yaşam Parkı” da olacakmış!..
Belediyenin projelerini okuyunca hem şaşırdım hem de eski günlere gittim…
Kim derdi ki, mafyalaşmış yaşamların adeta avantür filmler çektiği, terör örgütlerinin kanlı oyunlar sahnelediği Bağlar’da çocuklar bale yapacak?..
Kim derdi ki, Takarof, taş ve molotof kokteyli tutmaya zorlanan parmaklar heykel yapacak?..
Siz de 10 yıl önce, bir gün olsun Bağlar’da yaşasaydınız ve omzunuzda bir dikiz aynasıyla yürümek zorunda kalsaydınız ne demek istediğimiz çok iyi anlardınız!..
Ancak merak etmeyin; 10 yıl boyunca Bağlar’dan yayılan dehşetin korkusunu yaşayan Diyarbakırlı hemşerilerim, hangi paradoksu anlatmaya çalıştığımı çok iyi biliyorlar!..
Kadınların Dünyası… töre cinayetlerinin en yaygın görüldüğü kentlerden biri… Ağırlıklı olarak kadınların yönettiği Bağlar Belediyesi, bölgeye bir kadın sığınma evi de açmış…
Diyarbakır
Belediyenin bir yıl önce hazırladığı “Aile İçi Şiddet Raporu”ndaki çarpıcı veriler ise kadınların Diyarbakır’da niçin korunup kollanması ve sosyal yaşama katılımlarının sağlanması gerektiğini çok iyi anlatıyor!..
İşte 16 yaş üzeri 1802 kadınla, yüz yüze görüşme metoduyla yapılan araştırmanın sonuçları:
Kadınların yüzde 53.1′i görücü usulüyle, yüzde 35.4′ü tanıyarak- severek evlendiğini ifade etmiş.
Kadınların yüzde 44.7′si akrabasıyla evli!.. Yüzde 92.6′sı resmi nikahlı…
Evlilerin sahip olduğu ortalama çocuk sayısı 4. Boşanmış kadınlarda ortalama 5 çocuk var.
Ankete katılanların yüzde 91′i kız çocuklarının okuması gerektiğini söylemiş.
Kadınların yüzde 52.6′sı kendisini “her zaman”, yüzde 30.3′ü “ara sıra” özgür hissettiğini söylemiş… Yüzde 17.1′i ise “özgür hissetmiyorum” demiş.
Deneklerin yüzde 34.7′si aile baskısı yaşıyormuş. Baskı oranı boşanmış kadınlar arasında yüzde 44.3 çıkmış!..
Diyarbakırlı kadınların yüzde 12.8′i bazı durumlarda erkeklerin eşlerini dövebileceği görüşünde!..
Ankete katılan evli kadınların yüzde 51.1′i eşinden şiddet gördüğünü söylemiş.
Kadınların yüzde 65.3′ü şiddetin, “erkeklerin kadını baskı altında tutma aracı” olduğu görüşünde.
Deneklerin yüzde 48.8′i namusu “doğruluk, dürüstlük” diye tanımlamış.
Anketi yanıtlayanların yüzde 16.3′ü geçmişte intihar etmeyi düşündüğünü söylemiş. Bunların yüzde 39.6′sı intihara teşebbüs etmiş!
Mehmet Faraç/AYDINLIK
Yorum Gönder