Anadolu Ajansı’ndan Hülya Gündüzalp’ın Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden yaptığı değerlendirmeye göre, son 15 yılda küçük ve büyükbaş hayvan sayısı önemli ölçüde azaldı.
1996 yılında 33 milyon 72 bin olan koyun sayısı 2010 yılına gelindiğinde yüzde 30,2 azalarak, 23 milyon 90 bine geriledi
Sığır sayısı 11 milyon 886 binden 11 milyon 370 bine düştü
Oransal olarak en fazla azalış, yüzde 78,4 ile tiftik keçisi türünde görüldü
Aynı dönemde kıl keçisi sayısı yüzde 25,5, manda sayısı yüzde 63,8, deve sayısı yüzde 35, at sayısı yüzde 60,3, eşek sayısı yüzde 69,2 azaldı
***
Türkler Anadolu’yu “yayla” olduğu için vatan yaptı. Özellikle Erzurum, Kars gibi şehirler yaylada kurulmuştur. Hayvancılık da buralarda gelişmişti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu son seçimler sırasında “Bu ülkede 1 yılda 20 milyar dolar parayı tarım ürünleri ithalatına ödüyoruz. Amerika, Rusya, Brezilya’ya ödüyoruz. 5 milyar dolarını bizim çiftçiye ver, bırak Türkiye’yi bütün Orta Doğu’yu beslesin” diyordu.
Fakat Erzurum, Kars, Ardahan, Bayburt, Gümüşhane gibi illerimizde hayvancılık, Turgut Özal döneminden itibaren bir program sonucu geriledi!
Bir ara Nevra Yaraç Laçinok, “Ekmekten Kozmetiğe 1600 Üründe GDO Alarmı!” başlıklı yazısında Henry Kissinger’ın “Petrolün kontrolüyle bütün bölge ve kıtaları, gıdanın kontrolüyle de bütün insanları kontrol edebilirsiniz” sözlerini hatırlatmıştı.
Şimdi CHP milletvekili olan Gökhan Günaydın da “GDO meselesinde, çokuluslu şirketlerin, tohumların genetiğiyle oynayarak hayatı patentlemeye çalışmasını ve ilaç şirketleriyle de evlilikler yaparak çevre ülkelerin tüm köylü ve üreticilerini, merkez ülkelerin çokuluslu şirketlerine bağlama çabalarını görürüz” diyordu..
Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar, 2004’te İsviçre ve Türkiye’de laboratuvar incelemesi yaptırdıklarını ve ülkemize giren mısır ve soyada GDO tespit edildiğini söylemişti. Mısır ve soya ise başta bebek maması olmak üzere 1600 üründe kullanılıyordu.
***
Bugünlerde hayvan yeminde genetik yapısı ile oynanmış ürünlerin kullanılması sessiz sedasız serbest bırakıldı. Kimseden gür bir ses çıkmıyor! Gıda ürünlerinde de ayrı serbestiyeti getirmeye çalışıyorlar..
Televizyonlarda, ilaç tekellerinin Türkiye’deki paralı askerlerinin karşısına, konunun uzmanı olmayan kişileri çıkarıp konuşturuyorlar ve böylece GDO lehine kamuoyu oluşturmaya çabalıyorlar.
***
Biliyorsunuz. Türkiye’de bölücülük propagandası da artık alenileşti. Devletin istihbarat servisi müsteşarının Başbakan adına PKK ile masaya oturduğunun ortaya çıkması, bu görüşmede, Amerikalı koordinatörün, “Abdullah Öcalan’ın talepleri TBMM’de ele alınacaktır” demesinden sonra, halkın bu konuda bir talebi olmadığı halde varmış gibi yaygara yapılarak Türkiye’nin gündemine “Yeni bir Anayasa” nın getirilmesi, Leyla Zana gibilerin “Özerklik artık bize yetmez” tarzında konuşması, Uludere’de Genelkurmay’ın yanlış istihbaratla hataya düşürülmesi gibi olayları birlikte değerlendirdiğimiz zaman tehdidin ciddi olduğunu kabul etmek durumundayız.
Yalnız gerek hayvan sayısındaki azalma, gerekse, hayvan yeminde GDO’lu ürünlerin serbest bırakılması, bütün Türk halkı için daha büyük bir tehdittir..
GDO’li yem yiyen hayvanların etini kim yiyecek? Bu konunun Türk’ü Kürt’ü yok. Bütün Türk halkının genetik yapısı hedef alınıyor ve Tarım Bakanlığı çokuluslu gıda şirketlerinin bu programına alan açıyor...
Arslan BULUT/YENİÇAĞ
Yorum Gönder