BÜYÜK manşetler “dışsatımda tarihe geçecek rekor” diye aynada kendini pek beğenen iktidarın sevincini yansıtıyor ama dışalım rakamlarını irdeleyen yok. Oysa, her zaman olduğu gibi dışsatım artışlarının gerisinde dışalımın daha da hızlı artması yatmakta: Artışın en büyük bölümü otomotiv kesiminde ve o kesim dıştan gelen parçaların montajından oluşmakta. Başka bir deyişle, “otomotiv sanayisi” denen ve yabancı şirketlerin yerli fabrikalarında yapım kayışının önlerine getirdiği parçaları birbirine tutturup Batılı ülkelerdekilerin altında ücretlerle çalışan teknisyenlerimizin ve biraz da yan sanayilerdeki işçilerimizin emeklerini satarak gelişen bir üretim dalının rekorudur bu.
Rekorla yetinmek marifetse, böyle bir rekor pek büyük övünç kaynağı olabilir mi? Buna sevinip hiç değilse böyle imal edilen arabaların bir kısmı burada daha ucuza satılıyor diye avunacak mıyız?
Tuhaf olan, bu çeşit düşüncelerle vardığımız noktada lojistik politikalarımızın gülünçlüğünü fark edemiyor olmamızdır.
İktisatçılarımız yolcu ulaşımı ve yük taşıma alanlarında araçlar ve yakıt tüketimi açısından şimdiki otomotiv düşkünlüğü ile çok daha akılcı başka seçenekler arasındaki farkları açıkça ortaya koymak zahmetine katlanmıyor ve kimse ihmal edilen öbür seçenekler üzerinde durmuyor: Yarım kalmış demiryolu ağı hiç sağlanmayıp orası yeryüzünün demiryolsuz tek ağır sanayi merkezi olma niteliğiyle büyük ayıbımız olarak kalacak mı?
Benzer örnekleri çoğaltarak üzülür ve sanayi toplumu olmakta bunca geç almış olmaktan utanırsınız.
Deniz yolculuğunu ve taşımacılığını unutmuşluk daha da utanç vericidir.
Suriye yolu tıkanmasaydı, “ro-ro” taşımacılığı diye bir başka yol olduğu hiç aklımıza gelmeyecekti. Şimdi, Halep’le Şam’ı bir yana bırakıp kamyonlarla sürücüleri denizden İskenderiye’ye ve Doğu Akdeniz’in başka limanlarına taşıyıp Yakındoğu’nun çeşitli köşelerine götürmeyi deneyecekmişiz.
Eğer ihmal edilmiş limanlarımızın teknik altyapısı elverirse.
“Günaydın” demeden durabilir misiniz?
Mümtaz Soysal/Cumhuriyet
Yorum Gönder