Ne kadar başını öbür yana çevirirse çevirsin, artık Avrupa’nın bir “Macaristan sorunu” var.
İtalya’nın ünlü siyaset düşünürlerinden Paolo Flores d’Arcais; sorunu, 30’larda Hitler’e boyun eğen Chamberlain ile Daladier Avrupası’nın dumura uğrama/felç olma haline benzetiyor…
“Vaziyet o günün şartlarından da aslında beter!” diyerek devam ediyor; “Hitler, Avrupa’ya meydan okuduğunda çok büyük bir siyasi, ekonomik güçtü. Orban bugün elinde şapkası ile IMF’den yardım dilenmek durumunda olan bir hükümet başkanı. Dostu Berlusconi gibi kendisine Avrupa tarafından etkili biçimde bir set çekildiğinde, hemen yerinden gitmek zorunda kalır. Merkel, Cameron, Sarkozy’nin bundan -Orban’a set çekmekten- kaçınması, ulaştıkları korkaklık/alçaklık katmanını gösterir.”
Siyasi düşünce dergisi “Micro Mega”nın genel yayın yönetmenliğini yapan, “Frankfurter Allgemeine Zeitung”, “El Pais” gibi Eski Kıta’nın güçlü, etkili gazetelerinde yazan d’Arcais’in kullandığı ifadeler aynen böyle: “Korkaklık/alçaklık!”
‘Macaristan masadan kaldırılsın!’
Çünkü Macaristan’a şimdi hemen set çekilmezse, güç kazanan “faşist virüsün” başka Avrupa ülkelerine de sıçramasından korkuluyor…
Irkçı, faşizan eğilimler zaten hemen her yerde baş göstermiş durumda.
Macaristan’ın farkı, bu eğilimleri 1 Ocak 2012 tarihi itibarıyla yürürlüğe soktuğu yeni anayasasında kanunlaştırmış olmasında…
Bu, Avrupa için çok tehlikeli bir yeni sıçrama ifade ediyor. Ve Avrupa’nın aşırı sağa kayışında Macaristan’ı “öncü” konumuna getiriyor.
“Demokrasi” konusunda her şeye rağmen duyarlılık ve kaygılarını hâlâ koruyan Flores d’Arcais gibi sol aydınlar, bu nedenle hiç vakit geçirmeden “Macaristan’a AB’nin bir an önce müdahale etmesi gerektiğini” söylüyor.
AB’nin Macaristan’a müdahalesinden kasıt, Lizbon Antlaşması’nın 7. maddesinin yürürlüğe sokulması…
7. madde kapsamında, “insan hakları ve AB’nin kurucu değerlerinden ve de demokratik ilkelerinden ayrılan üye ülkelerin”, “Avrupa zirvelerindeki” oy hakları askıya alınabiliyor.
AB’nin 2007’de kabul edilen “temel antlaşmasındaki” bu çok kritik ilkenin ne var ki, yürürlüğe sokulması göründüğü gibi öyle kolay değil.
“Viktatör” Orban, bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük siyasi grubu oluşturan “PPE-Hıristiyan Demokrat / muhafazakârların” aynı zamanda başkan yardımcısı.
Merkel ve Sarkozy gibi. Avrupa’nın en etkili muhafazakâr liderleri, Orban’la birlikte bu aynı grup içinde…
Üye bir ülkenin “Avrupa masasından uzaklaştırılması” anlamına gelen bu ciddi tedbirin uygulanabilmesi için her şeyden önce “Merkozy”den bu yönde bir “sinyal/vize” alınması gerekiyor ki; Avrupa’nın en kudretli ikilisinin bu türden bir “siyasi irade” içinde olduklarına dair halihazırda bir işaret yok.
Buna karşın Noel-yılbaşı dönüşü… Avrupa Komisyonu ile Avrupa Parlamentosu’ndaki kulislerde bir kıpırdanma seziliyor.
AP’deki sosyalist grup ve liberaller; hemen “7. maddeyi” kullanmak için -hayli geç de olsa!- baskı yapıyor. “Viktatör”ün, Avrupa’nın en büyük siyasi grubu PPE’nin başkan yardımcılığından da derhal alınmasını istiyor.
Teamül yaratır kaygısı
Liberal Grup Başkanı Guy Verhofstad; “Ona buna mektup yollayarak -yani bürokrasiyle- kaybedilecek zamanımız yok” diyor: “Macaristan’da durum çoktan dejenere oldu. Artık yalnız Macaristan değil, AB’de temel hakları korumak için, hukuken ve siyaseten ne gerekiyorsa… 7. maddenin tüm yaptırımlarını devreye sokmaya mecburuz. Macaristan’ın Avrupa’da tehlikeli bir teamül olmasının önüne geçmek için bunu yapmak zorundayız!”
“7. madde yaptırımını” kullanmak, her şey bir yana Avrupa’nın bundan böyle siyaseten mevta olmadığını kanıtlamak için şart.
Ama ne var ki “ortak Avrupa değerlerinden” çok, “reel politiğin” geçerli olduğu “güçler Avrupası” ortamında -hiç devreye sokulmayan- 7. maddenin dirençle karşılaşılmadan uygulamaya geçmesini beklemek çok gözlemciye göre hayal.
Macaristan’ın antidemokratik yeni anayasası için Orban’a kırmızı kart gösteren ilk mercinin bu arada Brüksel yerine Washington’dan Hillary Clinton olması çok manidar.
Yılbaşı arifesi Macar Başbakanı’na Hillary Clinton’dan gönderilen mektup, malumunuz olduğu üzere… kamuoyundan günlerce gizli tutuldu. AB Komisyon Başkanı Barroso’nun, Eski Kıta’nın bağrında bir diktatörlüğün temellerini atan yeni Macar anayasasına tepkisi ancak Hillary mektubunun açık edilmesi ve gün yüzüne çıkmasından sonra gündeme geldi. Kısaca söylemek gerekirse, kendi geleceğini ilgilendiren bu kritik konuda dahi Brüksel, Washington’ın gene arkasında kaldı.
Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder